Sultan II. Abdülhamit genç yaşta tahta çıkmış olması, meclisin çabuk toplanması, Kanun-i Esasinin üzerinde çok ciddi çalışma yapılmadan kabul edilmesi ve Osmanlı Devletinin yeni yönetim şekline kavuşması ile sonuçlanmıştı.
Ancak meclis çalışmaya başladığı günlerde, her etnik gurup başka telden dem vurmaya başlamış, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar, Araplar ve devlet içindeki güçlü guruplar yaklaşmakta olan savaşa devleti aliyeyi sokmaya çaba göstermekteydiler.
SAVAŞ BAŞLIYOR
Aradan bir yıl geçmeden ufukta Osmanlı-Rus Savaşı belirmiş, genç padişah daha ne olduğunu anlamadan kendini savaşın içinde bulmuştu.
Eskiler bu savaşa 93 Harbi demekteydiler. Kafkaslar ve Balkanlar’da kanlı mı kanlı bir savaş başlamış, durum her geçen gün Osmanlı'nın aleyhine gelişirken ağıtlarda göklere yükselmişti.....!
Savaş bir milletin topyekûn maddi ve manevi imkânlarını ortaya koyup, düşmana galip gelmesi çabasıydı. Bu çabada Ruslar sürekli kendilerini yenilerken Osmanlı kendini yenileyememiş, cepheye asker, silah ve teçhizat yetiştirememiş, cepheleri yeteri kadar takviye edememişti.....!
24 Nisan 1877’de Rus birlikleri sınırı aşmış, savaşın başlaması ile birlikte Doğubayazıt, Ardahan ve Kars elimizden çıkmıştı. Haylaz, Zivin ve Gedikler muharebelerinde sayı ve silah gücü bakımından iki kattan daha fazla olan Rusları yenen Ahmet Muhtar Paşa’ya “Gazilik” rütbesi verildi. Kısa bir süre sonra da Kars kurtarıldı. Yahniler Muharebesi’ni da kaybeden Ruslar, aldıkları yeni takviyelerle Alacadağ Muharebesi’ni kazanarak Erzurum önündeki son engel olan Deveboynu önlerine gelmeyi başarmışlardı. Deveboynu'nda Rus ordusuyla savaşarak binlerce şehit veren ordumuz, 4 Kasım 1877 de Aziziye Tabyalarına büyük güçlüklerle çekilebilmişti.
Kış gelmiş, kar yağmış, sıcaklık eksi 20 derecelere düşmüştü. Asker; aç, susuz, perişan bir halde Mecidiye, Aziziye, Hamidiye tabyalarına yerleşmiş, yorgun, bakımsız, uykusuz ve perişandı.
Kars yaylalarından evini, köyünü, kasabasını bırakan muhacirler, kafileler halinde Erzurum'a gelmiş, beri taraftan iç Anadolu'ya doğru müthiş zor kış şartlarında insanlar çoluk, çocuk, genç, yaşlı ihtiyar Sivas'a doğru kar altında yürümeye başlamıştı. Görünen manzara pek fenaydı. Ancak Dadaşların, Paşa Hanımların Erzurum'u terk etmeye niyetleri yoktu. Şehri son nefeslerine kadar savunacaklardı. Ölmek var, dönmek yoktu. Düşmanla savaşmadan şehri teslim etmek yoktu.!
RUSLAR ERZURUMU TESLİM EDİN DİYE HABER YOLLUYOR
Ruslar elçi yollayarak Gazi Ahmet Muhtar Paşa’dan şehrin savaşılmadan teslimini istediler. Paşa Erzurum halkı adına gelen heyetteki Emek Bayraktar, Mutanağa, Gül Ahmet, Arap Ali'yi dinledi.
Emek Bayraktar: "Paşam Paşam duyduk ki kendini bilmez bir kaç kişi şehri terk edip Bayburt istikametine gidelim demişler... Onlar kendini bilmez bir kaç kişi... Biz şehri savunmaya kararlıyız.
On yılda göz nuru, el emeği, alın teriyle yaptığımız tabyalar yere serilmediği sürece, her Erzurumlunun bedeni tabya olup yere düşmediği sürece biz şehri savunacağız. Erzurum Tarihte Türk'tü, Bugün Türk'tür, Yarın da Tük kalacaktır" dedi.
Paşa bunun üzerine; Rus elçisine şehri savunacaklarını ve teslim etmeyeceğini söyleyerek onu geri gönderdi.
Kar diz boyuna ulaşmış, soğuklar bastırmış, ancak Erzurum halkı düşmana karşı birer İman abidesi olmuştu. Şehir hazırlıklıydı. Zaten geride çocuklar, genç kızlar, gelinler, dedeler ve nineler ile muhacirler vardı. Ancak hepsi de birer kahraman asker gibi imanlıydılar. Savaşacaklardı.
Yatsı ezanları okunmuş, namazlar kılınmış, kandiller söndürülmüş, ertesi sabah kopacak fırtınaya hazırlık olsun diye şehir uykuya geçmişti.
RUSLAR ERMENİLER YARDIMIYLA GECE BASKINI YAPIYORLAR
Hani derler ya "su uyur, düşman uyumaz". İşte bu deyim gerçekleşmiş, şehirde bulunan Ermenilerden bir kısmı yöre elbiselerini yanına alarak Sivişli köyünde karargâh kurmuş olan Rus komutana gitmiş, "Biz; sizi gece tabyalara sokarız" demişlerdi. Dediklerini yapan bu hainler giydirdikleri yöre elbiseleriyle geceleyin patika yollardan geçerek sessizce Aziziye Tabyalarındaki Türk nöbetçileri gafil avlanmış, Rusların Ermeni kılavuzlara taşıtarak getirdikleri merdivenleri hendek duvarlarına dayayıp 2 ve 3 Numaralı Aziziye Tabya’larına çıkmasından sonra durumdan şüphelenerek parola sormuşlar; fakat çok iyi Türkçe konuşan Ermeni kılavuzların; “Yabancı yok, biz Osmanlı askerleriyiz Çobandede’den geliyoruz” gibi sözlerine kanmışlar ve biraz sonra da onlar tarafından süngülenerek şehit edilmişlerdi. Önlerini boş bulan Rus piyadeleri, bundan sonra derhal ileri atılarak tabya içindeki koğuşlarda her şeyden habersiz olarak uyuyan Tokat ve Maden Taburlarının erlerinin çoğunu süngüleyerek şehit etmişler ve bir kısmını subaylarıyla birlikte esir almışlardı.
Bu arada şehre haberciler gönderilmişti. Sabah ezanları okunmak üzere olayı duyan Ayazpaşa Cami müezzini Abdullah Efendi olmuştu.
Abdullah Efendi davudi sesiyle ezanı okumuş, Rusların tabyalara girdiğini halka haber vererek, "Ey ümmeti Muhammed! Aziziye Tabyası'na düşman girmiş. Eli silah tutan, dinini, milletini, namusunu seven tabyalara koşsun...!" Diye bağırmaya başladı.
ERZURUM HALKI TABYALARA KOŞUYOR
Bu ses şehirde dalga dalga yayılmış, yataklarından kalkan şehir halkı bıçakla, satırla, kazmayla, kürekle, değnekle yalın ayak, başı açık Allah Allah diyerek Top dağına Askerin imdadına koşmuştu.
Mehmet Arif Beyin tasviriyle; iki tarafın askerleri birbirine girmiş, sivil ahali de onların arasına karışmıştı. Cephe içinde savaşan kadınlar olduğu gibi "o gün Erzurum'dan bir hayli hanım savaşan askerlere çamaşır sepetleriyle ekmek, peynir, zeytin, bazıları testilerle su getiriyor ve teşvik edici birçok da söz söylüyorlardı."
Erzurum Valisi Kurt İsmail Paşa çektiği telgrafta Dadaşların kahramanlığını anlatırken şu ifadeleri kullanmıştı. "Erzurum ahalisinin sabi sıbyan, kadın erkek hepsi birden istihkamlara koşarak savaş ve kavga esnasında askerlerimize su vermiş, düşmana karşılık vermek gibi hizmetlerde bulunarak, gayret ve dayanıklıklarını gösterdikleri teşekkürle birlikte arz ederim"
Savaş meydanında at üzerinde elinde kırbaçla oradan oraya giden Rus kumandanına yerden aldığı keskin bir taşı iman kuvvetiyle fırlatıp komutanı kafadan yaralayıp yere düşüren Topal Gülizar, Nene Hatun, Kartol Piro, Haydar kızı Hürmüz, Name Kadın, Fatmalar, Emineler ve daha niceleri bu destanın kahraman kadınlarıydılar.
NENEHATUN SAVAŞ MEYDANINDA
Şehrin bir başka evinde yanan bir duvar içindeki bir şömine, 17-18 yaşlarında Çeperli köyünden şehre muhacir olarak gelmiş bir gelin, kundakta bir bebek. Dışarıda Urusun tabyalar girdiğini bağıran insan sesleri. Duvara aslı bir satır. Birden genç gelin kundaktaki çocuğunu alıp ateşin yakınana koyup bak evladım baban şehit oldu, amcan yaralandı, düşman Aziziye tabyalarına girmiş, artık benim burada durmam mümkün değildir. Unutma "Türk çocuğu babasız büyür ama vatansız büyümez". Seni Allah'a emanet ediyorum der ve satırı aldığı gibi sokağa fırlar. Koşar koşar Aziziye'ye vardığında Güneş bütün ovayı aydınlatmış, kadınlı erkekli dadaşlar Allah Allah sesleri ile ovayı inletmektedir.
Şehrin bir başka köşesinde ise "Daha ne uyuyorsunuz Erzurumlular!... Moskof Aziziyeye tabyasını bastı.... Erzurumlular! Erlerimizi kesti Erzurumlular! Namus gecesi bu Erzurumlular! Tüfek yoksa , tabanca yoksa, çifte de mi, baltada mı, satırda mı yok evinizde... Namus gecesi bu, Moskof Aziziyeyi bastı Erzurumlular! Daha mı uyuyacaksınız!... Kalkın koşun, yetişin Erzurumlular!.... diye bağırıyorlardı.
Orta yaşlarda adı Umuhan olan bir kadın duvardaki çifteyi kaptığı gibi mahalledeki bir kaç kadınla Topdağı'na doğru koşmaya başladılar. Koşuyorlar koşuyorlardı. Birden Umuhan adlı kadının göğsünde şiddetli bir ağrı başladı. Artık yürüyemiyor nefesi kesiliyordu. Derken dizlerinin bağı çözüldü Topdağı'nın yamacında yere düştü. Ruhunu teslim etmişti. Ama ona bakan, aldıran hiç kimse yoktu. Koşuyorlardı.
Şehir halkı Topdağı'na iki koldan yaklaşmakta olup birinci kol Karskapı'dan çıkıp Aziziye Tabyası'na koşarken Kurt İsmail Paşa koşanları disiplinize etmeye çabalarken diğer bir kol Gölbaşı, Firdevsoğlu Kışlası'nın altından geçerek dağa tırmanıyorlardı.
Bu durumu gören Gazi Ahmet muhtar Paşa: "Aferin koca Erzurumlular. Ben de sizden bunu beklerdim. Acele etmeyin; düşmana birlikte saldıracağız" derken koşanlar bu sözü dinleyecek durumda değillerdi. Kaptan Mehmet Paşa iki tabur askerle hareket ediyor, bir an önce Aziziye yetişmek istiyordu.
YARBAY BAHRİBEYİN KAHRAMANLIĞI
Bu arada Yarbay Bahri Bey yaralanmış kolu parçalanmıştı. Bütün bu acıya rağmen düşmana karşı hücumu yönetiyor, yarasını kimselere belli etmemeye çalışıyordu. Fakat onunda bir tahammül sınırı vardı. Gönderdiği haberde kendimi kaybedeceğim, acil olarak yerime bir komutan gönderin demekteydi. Tüm bunlar yaşanırken Kaptan Mehmet Paşa “Süngü tak! Hücum!” emrini verdi.
Öyle müthiş sahneydi ki Allah Allah sesleri, kılıç şakırtıları, patlayan silah sesleri ortalığı kan gölüne dönüştürmüştü. Düşman kaçıyor sivil ve askerler kaçan düşmanı kovalıyordu.
Topdağı'nda bulunan İngiliz Levant Herald gazetesi muhabiri yaşananları anlatırken "Kırımlı Tabyası'ndan Mecidiye Tabyasına kadar olan mesafe ateş içindedir. Bu esnada ben dahi atıma bir mahfuz vurup yarım saatte Topdağı'na vasıl oldum. Ne bakarsın Ruslar ve Türkler boğaz boğaza kavga etmekte idiler. Topdağı'nın Deve Boynuna nazır olan tarafı insan leşleriyle kaplı idi. Ahmet Muhtar Paşa'nın tabiriyle hendekler düşman leşleriyle dolmuştu. Bu arada 60 kadar Müslüman Kadın Osmanlı yaralılarını tedavi etmekte idiler".
TABYALARDA ANIT MEZARLAR YAPTIRILIYOR
2003 yılından beri gönüllü olarak tabyalara gelen misafirlere 93 savaşını, şehitleri anlatırken gelen sorulara tam cevap veremiyor, bu durum içimi acıtıyordu. Öyle ya nerede bu mezarlar? Konula ilgili görüştüğüm yaşlı insanlar şöyle diyiyordu: "Aziziye de savaşan Erzurumlular şehitlerini şehre götürerek kendi mezarlarına defnettiler." Ancak bu cevap konuyu izah edemiyordu. O zaman şehit olan askerler nereye defnedildi? İşte cevaplanması gereken soru buydu! Sadece 1911 yılında Erzurum Valisi Mehmet Emin Yurdakul "Aziziye Tabyası Önünde" adlı yazısında duygularını şöyle ifade ediyordu. "Ben bu azizi vücutların kemiklerinin gömülü olduğu bu kutsal yere gittim. Baktım çıplak ve sade mezarlar, içlerinde vatanlarının şereflerine yaraşan mezarlar..... Vatan toprakları, vatan parçaları olan mezarlar ki, hak ve hürriyetleri, şeref ve namusları için kanlarını döken ve canlarını veren Erzurum'un kahraman şehit kadınlarına, "Geliniz" diye bağırlarını açarak bunları kollarına almış ve onlara "siz bizimsiniz, sizin yeriniz burasıdır, sizi artık bizim kollarımız arasından hiç bir kuvvet alamayacak ve uykunuzu hiçbir düşman rahatsız edemeyecek!" diyorlar gibiydi. İşte o gün var olan mezarlar geçen süre içinde kar, tipi, sel, yağmur gibi nedenlerle kaybolmuş veya kaybolmak üzereydi.
Konuyla ilgili değerlendirmeye 23 Aralık 1937 tarihli Doğu Gazetesi’nde Aziziye Destanı'na katılmış Yaşar Baba ile yapılan röportajda anlatmış ve “Savaşın bitiminde Ruslar leşlerini bırakarak kaçmışlar veya alıp götürmüşler. Bizim şehitlerimiz de alanda toplanmıştı ve 10 Kasım sabahı kireçledik ve yine kapattık” demişti.
1950 sonrasında 3. Ordu Komutanı Nurettin Baransel 93 Harbinde defnedilen şehitlerin mezarlarının düzenlenmesini istemiş, bu maksatla; "3.Ordu Kurmay Başkanı Korgeneral Ragıp Gümüşpala, Belediye Reis Vekili Cemil Bey, Müftü Solakzâde Sakıp Efendi ve Gazeteci Veysi Salman'dan" teşkil edilen bir heyet oluşturulmuştu. Müftü Sadık Efendi nezaretinde toparlanan ve 50 kadar bez torbalar içine konulan naaşlar, abidenin sağ tarafına düşen kısımda hazırlanmış olan yeni yerlerine konulmuşlardı.
Ancak alanın farklı yerlerine defnedilen şehit mezarları unutulmuş, kar ve fırtına üzerlerini toprakla doldurmuştu. 2012 yılı Haziranında alanı gezerken üzerleri toprakla dolmuş olan bu mezarları yeniden gün yüzüne çıkmasını sağlamış, Pusula Gazetesi ve Doğan Haber Ajansı muhabirlerini alarak 9 Kasım 2012 tarihinde tabyalara giderek konuyu haber yaptırarak kamuoyuna duyurulmasını sağlamıştık. Alanın üç ayrı yerinde tespit edilen mezarlarının bulunduğu yerlerin de ilerleyen yıllar içinde yeniden çevre düzenlenmesi yapılmış ve şehitlikler bugünkü hale getirilmiştir.
Yine 13 Temmuz 2013 tarihinde dönemin valisi Ahmet Altıparmak'ı bilgilendirmemizle başlayan 9 Kasım Aziziye Tabyaları yürüyüşü bu yıl yedinci kez düzenlenmiştir.
Bu yıl yapılacak yürüyüşle yedincisi gerçekleşecek olan "Torunlar ecdadına yürüyor" yürüyüşüne tüm vatandaşlarımızı bekliyor, şehit ve gazilerimize dualar gönderiyoruz.
6 Kasım 2019/ ERZURUM
Kaynakça:
Mehmed Arif, Başımıza Gelenler Akçağ yayınları, İstanbul, 2016.
Vehbi Kocagüney, Erzurum Kalesi ve Savaşları, Er-Vak Yayınları, Erzurum, 2015.
Vehbi Kocagüney, Aziziye Tabyası Savaşları, Er-Vak Yayınları, Erzurum,2016.
Sabri Topdağı, Aziziye-Mecidiye Tabyaları ve Tabyalarda Yazılan Destan, Er-Vak Yayınları, Erzurum 2017.
Erol Kürkçüoğlu, 8-9 Kasım 1877 Aziziye Zaferi, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum , 2014.
Murat Küçükuğurlu, Erzurum Tabyaları ve Kışlaları, Büyükşehir Belediyesi Yayınları , İstanbul, 2013
Şeref Tipi, PIŞIBBA, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004.