Oysa rengini almıştı kalbim gülüşünün… Sana şiirler yazarken parmak ucumdan omuzlarıma; omuzlarımdan göğüs kafesime kadar titrerdi ruhum… Bakışlarını düşledikçe içimde çiçekler açardı, kuşlar uçardı, çocuklar gülerdi… Bin bir gece masallarındaki masallar gibi hiç bitmesin isterdim nefesimiz ve küllerimin altındaki hiç sönmeyen közde kavrulduğumu gör isterdim, bil isterdim, hisset isterdim…
Oysa kahkahalar diyarında gezinmiştik, Neşet dinleyip, hüzünlü bulutların yağmur suyunu aşkımızın sarhoşluğunda süzmüştük…
Babaannemin mezarında okuduğun duanın hatırına, gülüşünün, bakışının, bekleyişinin hatırına cefalarına da mahkûm olmaya razıydı yaralı benliğim, suskun sazım ve sızlayan kanım…
Oysa ne cevher, ne cennet; gönlün olsun isterim yattığım makber… Şimdi solgun şiirler, yorgun nefesler ve uçamayan kuşlar kaldı geride… Hayallerimiz, kızımız, türkülerimiz, halaylarımız, izleyeceğimiz tiyatrolar, beraber yazacağımız öyküler, kırmızı bir bisiklet, yağmurda ıslanacak kirpikler, geceleri gözlerinde parlayacak yıldızlar kaldı geride…
Oysa adağım vardı…