AĞ TOPLUMU VE RİSK TOPLUMU

Ağ kelimesini çok değişik anlamlarda kullanıyoruz. İplik, sicim, tel gibi ince şeylerden yapılmış örgüden yapılana balık ağı; futbol sahalarında kale direklerinin arkasına geçirilen filelere kale ağı; ülkeyi bir baştan bir başa döşenen demir yollarına demir ağı; örümceğin salgılarıyla ustalıkla oluşturduğu ürüne örümcek ağı; tuzak kurmaya ; iletişimde internet ağı ve telekomünikasyon ağı demekteyiz. Dahası pantolon veya külotun apış arasına gelen yere de denmektedir. Ağım yırtıldı, ağım söküldü deriz.

Sosyolojide toplum için Endüstri Toplumu, Modern Toplum ve Bilgi Toplumu gibi adlandırmaların yanına son dönemde “Ağ Toplumu” da toplum tiplerine eklenmiştir.

İspanyol sosyolog Manuel Castells’e göre : “Ağ toplumu birbirine bağlanmış küresel bir topluluktur.”

Amerikalı sosyolog Amital Etzioni da ağ toplumunu, internet tabanlı çevrimiçi topluluk üyeleri aynı değerlere bağlı olması ve bunları paylaşması koşuluyla meşru topluluk formları içinde sayar. Ve ağ toplumunu kabul eder.

Endüstri çağını geride bırakan insan, enformasyon ve bilgiyi temel alan “Enformasyon Çağı’na ulaştı. Ağ, yerkürede ülke sınırlarını aşan internet tabanlı teknolojilerin ön plana çıkmasıdır. Eğer bu ağ ülke sınırlarıyla değil de yerküreyi kapsıyorsa buna bir diğer ifadeyle küresel ağ da denmektedir. Küresel ağ, sonuçta küreselleşmeyi meydana getirmektedir.

Dünyamız örümcek ağı gibi internet ağıyla örülmüştür. Bu ağ sayesinde Ağ toplumu oluştu. Ağ toplumunda insan, mali verilerini, sohbet odalarını, eğlence servislerini ve çevrimiçi alışverişlerini bu yolla yapıyor.

Bu durum insanın siyasi, ekonomik ve sosyal alanda yaşama tarzını etkilemektedir. Diyelim ki e-posta, Facebook, Twitter gibi sosyal ağ siteleri, şu kadar kayıtlı üyem var diyerek sanal “Ağ Devleti” kurmaktadırlar. Ağ devletleri meydana geldi diyebiliriz.

Bu ağ sitelerine dışında kalmak imkânsız. Maaş alacaksınız sizin bankanız bir ağa katılmışsa siz dışarda kalamazsınız. Bu sizin kontrol edilmeniz demektir. Ağ devletinde gelirler paylaşılmamaktadır. Şu an dünyanın en zenginleri sosyal ağ sahipleridir.

Küreselleşme sonucunda insan kendi elleriyle hemen her alanda yaşama biçimini, dışarıda kalmamak uğruna egemenliğini ağa vermiştir. Fert kendi kontrolünü kaybetme, toplumuna yabancılaşma ve küresel toplumun üyesi haline dönüşme durumuyla karşı karşıyadır. Ağ devletinin sanal yurttaşı olmak için insan ağa takılmış ya da ağa düşmüştür. Bu durum onda örümcek ağına düşmüş bir sinek gibi olma duygusunu yaşatır. Buna ilave olarak da kendi toplumundan kaçan insanda güven azlığı, iyi niyet ve dostluk azalır. Hem kendine yabancılaşmıştır hem de kendi toplumuna karşı insani bağlar zayıflar. Dâhil olmak istediği topluma karşı ise iyice yabancıdır. İki arada bir derededir.

Ünlü Alman sosyolog Ulrıch Beck’in ifadesiyle ağ toplumu sonuçta bir Risk Toplumudur. Kontrol edilebilirliğin ötesine geçmiş bir dünyada yaşıyoruz. Artık hiçbir şey sabit görünmüyor. Risklere verilecek uygun cevap hakkında bilim insanları ve politika üreticileri arasında çelişkiler baş gösteriyor. Kurumlar ve uzmanlara duyulan saygının yitirilmesi belirsizlik ve şüphe doğuruyor; kontrol edilebilirliğin ötesine geçmiş bir dünyada yaşadığımızdan korkmaya başlıyoruz. Durum bu olunca, ne bilim, ne de iktidardaki politika, riskleri rasyonel olarak tanımlayabilecek veya kontrol edebilecek konumda gözükmüyor.

Bu kadar enformasyonun çoğalmasıyla ağ sayesinde medya göz boyama, gerçekleri saptırma yoluyla bizi aptal yerine koyabilir ya da aptallaştırır. İnsan bunca bilgi, resim, obje ve olaylar karşısında gerçekler anlamını yitirebilir. Hele hele kasaba siyasetçisinin çabasıyla medya mızıkacı kardeşlere çevrilebilir, o da takipçisini ve izleyicisini kendine benzeterek mızıkacı kardeşler toplumu oluşturabilir.

Şu an için dünyanın en güçlü devleti olan Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanı Donald Trump’un Twitter hesapları kapatılıyorsa diğer insanların zayıflığını ve hiçliğini bir düşünün!

Bunu içindir ki, insanlığın geldiği bu noktada riskler yokmuş veya küçükmüş gibi davranarak sorumluluktan ne şirketler ne de hükümetler kaçamaz. Yine evet bir risk altındayız, bu gidiş kötüye gidiyor diyerek hiçbir önlem almamak ve sorunları umursamamak hiç kimsenim hakkı değildir.

Türkiye'nin siyasi kurumları kendi yurttaşının haklarını, çok da iyi niyetli olmayan hele hele yabancı ülke ağ sahiplerinin insafına bırakmamalıdır. Kendi iletişim ağını ahlaki ve hukuki temellere dayalı oluşturmalıdır. Bu konuda geç kalmamalıdır.

Ancak şu gerçeği de unutmamak gerekir. İnternet ağı, hayatın her alanını kolaylaştırdı, kapalı bir yerküre anlayışından daha ötelerdeki insanlarla iletişim kurma, bilgi alma, bilgi aktarma yolunu açtı. Kapalı diktatörlük ve tiranlık içinde olan toplumlar zaman zaman dış dünyaya sesini ancak ağ sayesinde duyurmaktadır.

Yine bu kadar hayatı kolaylaştıran araçlar vasıtasına sahip olan ağ toplumuyla, barışçı yollarla birbirlerini anlayan insan toplulukları oluşturulabilir. Bilgi edinme, iletişim ve haberleşme parmaklarımızın arasında.

İnsanlık kendisi için olan riskleri ahlaki ve vicdani bir katılımla kendi hayrına çevirebilir. Çevre sorunlarını, iklim değişikliğini, kapitalizm ve küresel kâr arayışında daha yoksul milletlerin kaynaklarını ve iş gücünü sömürerek oluşan gelir dağılımındaki adaletsizliği, salgınları, küreselleşmeyi ve internet ağındaki tekelleşmeyi sürekli siyasi nutuklarla ertelemeden çözebilmede ağ toplumu işe yarayabilir. Ağ toplumunda gözbağcılık olmadan, düş kırıklığına kapılmadan yaşamak gerekir.

Ağ toplumunun getirdiği en büyük risklerden birisi de ailedeki bağların kopmasıdır. Güçlü bireysel haklar, güçlü sosyal sorumluluklar getirir. Eğitim yuvaları çamaşır makinası gibi beyin yıkama ve ideoloji aşılama yeri olmadan insan merkezli ahlak eğitim sunmalıdır. Ailelerde boşanmalar en aza indirilerek, çocukların anane ve babasız büyümelerinin önüne geçilmelidir. Aile temelde daha eşitlikçi ve daha hakkaniyetçi anlayışla, kendini yeniden sorgulayarak insan merkezli aile kavramı üzerine düşünmelidir. İnsan çaresiz bırakılmamalıdır. Hele hele çocuk hiç bırakılmamalıdır. Gerek birey, gerek eğitim yuvası, gerek aile, gerek ibadet haneler, gerek medya ve son olarak da cemiyet neyin iyi ve neyin kötü olduğunu söylemelidir.

İyilikte yarışma amaç olmalıdır. Ağ toplumu insanlığın yararına bu birlikteliği iyiliğe, güzelliğe çevirerek kolektif davranmayı gerçekleştirebilir.

Amerikalı sosyolog Amital Etzioni der ki: “Duyarlı bir topluluğun ahlaki ölçütleri, tüm üyelerinin temel insani ihtiyaçlarını karşılayan bir topluluktur.

Bugün insanlığın geldiği en büyük sorun, ahlaki bir çevrede yaşayamamasıdır. Covit-19 aşısında bile bunu başaramamaktadır.

İlahi yasa şöyle seslenir: “Allah yolunda mallarınızı harcayın/paylaşın. Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. (Daima da) iyilik edin. Allah muhakkak iyilik edenleri sever.”Bakara,195.