Belediye otobüsündeyim, çapraz karşımda genç bir bayan, işaret parmağında zikirmatik, dua okuyor. Zikir ediyor, diyelim. Otobüste ayakta yaşlı insanlar var. Orta yaşın üzerindeki bir bayan yerinden kalktı ve yaşlı beyfendiye yerini verdi. O da teşekkür etti mi göremedim ama koltuğa resmen yıkıldı. Ayakta iki yaşlı daha var ve ayakta kalmak için zorlanıyorlar, bir genç telefonuna bakıyor, diğeri dışarıyı seyrediyor(!), dayanamadım, yer vermeleri için rica ettim, kalktı yerlerini vermek istediler. Ayaktaki yaşlı insanların zorlarına gitmiş olmalı ki; oturmak istemediler.
Yaşlıya, hastaya yaralıya yardım etmeği az bir iyilik mi sanıyoruz; hayır. Tersi abes ve ahlak dışı!
Dindar toplum isteriz, isteyenler de vardır mutlaka. Ben daha çok ahlaklı toplumda yaşamayı diliyorum. Güzel “ahlak” konusunda çok yanlış veya eksik bilgilere sahip olduğumuzu üzülerek görüyorum.
Sosyal medya haberlerine bakıyorum, oradan haberlerden çok yorumlar ilgimi çekiyor. Bir şahıs bir görüş yazıyor, katılır veya katılmazsınız, tanıyorsanız kendi görüşünüzü yazmak normaldir, tanımadığınız bir şahsa yazmak ise çok doğru gelmiyor. Kırmadan, insanların kişisel bütünlüğünü bozmadan, öteleştirmeden, düşüncelerini aşağılamadan yorum yazanları tebrik ediyorum. Yorumlarda hakaret edenleri görüyorum. Birisi bir yorum yazmıyor, diğeri yanıt verdiğini sanıyor, “Siz Kemalistler” veya “siz dinciler” diye ayrı bir din, ayrı bir grup, ayrı bir düşman millet varmış gibi! Ne kadar saçmadır; bütün gruplamalar, bütün dışlamalar!
İnsanları gruplara ayırmak, ötelemek “ahlaki” değildir.
İşe girişlerde kaç kişi hak ederek işe girebiliyor; dersiniz? Halk arasında “adamın var mı?”, “bir tanıdık bulabildin mi? Soruları; dünün de bugünün de en büyük ahlaksız sorusudur! İşe girişlerde çoluk çocuğu için torpil arayan, yakını işe girince de kendisini ahlaklı olarak gören insanlar vardır diye düşünüyorum. Ve vicdanları ne kadar temizdir; onu da bilemeyiz. Ama kendilerini ahlaklı, dindar veya cennet yolcusu olarak görüyorlarsa; hata ediyorlar.
Yalan ve iftira ahlaki konuların dinamitidir. Ne demiş Aleksandr Solzhenitsyn; “Yalan söylediğini biliyorum, yalan söylediğini biliyor, yalan söylediğini bildiğimi de biliyor, gene de yalan söylüyor”. Yalan ve iftiradan çekinmeyen insanlarda ahlak olamaz.
Yalan söylemenin içerisine gıdalara tüketiciyi kandıran herhangi bir su, katık maddesi, ilaç katmak da dahil bütünü ahlak dışıdır.
Toplum belki de düşüncenin paylaşılamadığı, ahlak kurallarının ifade edilemediği yüzlerce yıllık geleneklerle çürümüş olabilir. Belki de insanları ahlaklı yapacak dini öğretilerin içleri boşaltıldı. Günah ve yasakların önem basamakları belki din öğreticileri tarafından değiştirildi. İçki mesela en başa tutturuldu, kul hakkı, rüşvet, adalet konuları alt sıraya alındı. Kişisel günahlar üst sıralara alınırken, toplumsal günahlar belki de önemsenmedi, dillendirilmediler.
Borç alıp vermiyorsanız ahlakınız yoktur! Tecavüzlere, rüşvet alan verenlere, şiddet gösterenlere, katillere, dolandırıcılara sesiniz çıkmıyorsa ahlakınız yoktur!
Herhangi bir yere yönetici yapılanlar; ortaklık yapanlar, dikkatli olmak, şeffaf olmak zorundadırlar. Beytülmal, milletin ortak malıdır, birlikte kazanılan mallardır, paradır, kimse keyfine, şahsına bir tek kuruşunu bile harcayamaz! Titizlik derecesi ahlak seviyesiyle doğru orantılıdır.
Ahlak, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (*), ayetinin gereği; helal lokma, saygı, nezaket, kul hakkına maksimum riayet etmekle olur. Para için her şey mubah görmek ahlak dışılıktır. Kuran dışında tanrılı tanrısız bütün kitaplar, öğretiler, dünya klasiği eserler, insanlara ahlaklı olmalarını söylemektedir.
(*) Rad Suresi 112. ayet...