Internet haber siteme bir teşekkür ilanı koydum. Altına da özetle şunları eklemiştim.
“… internet haberciliği, bir başka deyimle elektronik medya (e-medya) sektöründeki hizmetimize Gayrimunkul Danışmanlığı'nı da eklemiş bulunuyoruz.
Bu anlamda, bir süre önce, sahasında Türkiye'nin saygın ve başarılı eğitim kurumlarından ….'da başlamış olduğumuz Gayrimunkul Danışmanlığı kursunu başarıyla tamamlamış olduk.
Sırada, Sermaye Piyasası kurulu (SPK) nın Gayrimenkul Değerlendirme Uzmanlığı Lisans programı var. Kaydımızı yaptırdık, haftaya dersler başlıyor...
Artı mini parantez; (Türkiye'de gazeteciliğin geldiği durum malum... Gerek yaygın gerekse yerel medya... Ömrümün sonuna kadar bu mesleğimi onurla sürdüreceğim. Ancak, henüz RTÜK gibi yasal çerçevesi net belirlenemeyen, yerel medyada ve internet habercilik sektöründe yaşanan özellikle yasal boşluklar yüzünden, sahip olduğumuz birimin ayakta durabilmesi için bir anlamda (yandal) diye nitelendirdiğim sektöre de uzanma, bunu yaparken de mektepli olma zorunluluğu doğdu...)”
Yaşımın ve görevimin en verimli çağında beni üçkâğıtçılıkla kapının önüne koyanlar utansın!
Bu özeti şu nedenle yazımın başına aldım. Bu yazının yayımlandığı Erzurum’da internet habercilik hizmeti dürüst bir şekilde veren arkadaşlar aynı sorunları yaşıyor. Bazı belediye ve işadamlarını köşeye sıkıştırıp tetikçilik yapan beş para etmez sözde gasteciler hariç…
Bu bizim gerçeğimiz.
Bu gerçekle geçtiğimiz hafta sonu gittiğim İstanbul’da, sınav saatinde patlamanın son dakika tıkırtıları çantamdaki cep telefonuma düşüyordu birbiri ardına. Sınavdan sonra da telaşla telefonu açtığımda adeta yüreğim ağzıma geldi… Sorumluluğumdaki sitede gerekli güncellemeleri yapıp bulabildiğim mekânlarda gelişmeleri televizyon ekranlarından öğrenmeye çalıştım.
Yorumlar ekran logolarına göre, mikrofon uzatılanlar kendi siyaseti açısından değerlendiriyordu ülkemin kalbine vurulan hançeri.
Kahretsin, patlama amacına ulaşıyordu…
Tetiği çekmek, düğmeye dokunmak alçakça ama profesyonel bir teknik çalışmanın sonucuydu. Zaman, mekân, hedef alınan topluluk ve sonrasında ekranlara yansıyan haber sunumları, yorumlar, sosyal medyada olay öncesinden başlayıp da birbirleriyle ilişkilendirilerek devam edilen paylaşımlar zihinleri alt üst etmeye yetti…
Güvenlik zafiyeti iddiası ve yüklemeli bir soru: “İstifa edecek misiniz?”
Selami Bey ne desin şimdi buna?
…
Akşam saatlerinde, üniversite eğitimi aldığı evladımın kaldığı yurda doğru yola koyuldum.
Florya’da metrobüsten indikten sonra köprü üzerinde bir süre kalarak Atatürk Havalimanı’ndan birbiri ardına kalkan uçakları, son derece hoş bir görselle ışıklandırılmış cami silueti ve E-5 üzerinde far ve spotların oluşturduğu sarı kırmızı çizgileri uzun pozlamalarla kadrajıma düşürmeye çalışırken ensemde güvenlik görevlilerinin nefesini hissettim.
-Hayırdır! Ne yapıyorsunuz?
-Fotoğraf çekiyorum..
Durumu izah ettim, kafamda günün gelişmeleriyle oluşan onlarca soru işareti ile evladımın yanına geçtim.
Koca İstanbul, koca Ankara, koskoca Türkiye…
Ve milyonlarca insan…
Doğu ve Güneydoğu’da hain ve kahpe saldırılar, destekçileri, sempatizanları ve silahların kıskacında gariban insanlar…
Biri asker ve polisten medet umuyor, ötekisi kurşun sıkıyor, yetmiyor kendini patlatıyor…
Ülkenin her tarafına çil yavrusu gibi dağılmış Suriyeliler…
Avucumuzda doğan bebeler… Büyümüşler biraz… Bu koca kentte abilerinin ablalarının kucaklarında ya da ellerinden tutmuş, metro, tramvay, metrobüslerde belirsizce dolaşıyorlar…
Tek güvenceleri yine polis…
…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiyalı Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile düzenlediği basın toplantısında çok güzel bir laf etti doğrusu.
“Fikri ile konuşanlar, bilgi ile konuşanlar…”
Ez cümle, bilgim dahilinde, tanıdığım bir insandır çiçeği burnunda İçişleri Bakanı Selami Altınok…
Kendileri benden 2 yaş küçük…
Aynı mahallede büyüdük…
O İstanbul’a okumaya gitti, biz burada eğitimimizi tamamladık….
Çocukken de genç iken de adam gibi adımdı…
Mert, dürüst, samimi ve yürekli insan…
Burada Özel İdare Genel sekreterliği görevi sırasında, ben de bir kurumun bölge müdürü idim…
Hiç unutmam, o dönem kendisine yanlış yaptıramayıp da bana gelip iftira atmaya çalışanlara da aynı şeyleri söylemiştim.
-Kusura bakmayın, o iddia ettiğiniz insan kesinlikle böyle şeyler yapmaz, müsaade etmez, çocukluğumdan beri eyi tanırım sonuna kadar da kefiliyimdir…
Yeri gelmişken, o iddialarda bulunanlardan bazıları yıllar sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gidip boy poz verip sosyal medyadan paylaşımlarla kendilerine paye çıkartmaya çalışırken, ben acı acı gülüyordum… Gerçi her dönemin adamı o insanlar hala revaçta, kimin ekmeğini yiyorlarsa onun şarkısını söylemeye devam ediyorlar…
Allah yolunu izin açık eylesin Selami kardeşim…
Bizi tanıyanlara, Selami Bey’e kefil olduğumuzun altına imza atarız…
Ve tüm Dadaşlar’ın da seni öyle kolay kolay yedirtmeyeceğine inanıyoruz…
Bu arada, Ankara’daki saldırı sonrası yine sosyal medyaya düşen pek manidar bulduğum Efkan Ala ve Selami Altınok telefon dinleme tapesine de iki laf etmeden geçemeyeceğim…
Dinleme vahim, zamanlama profesyonel, içerik mahrem…
Bu ülkede yönetici olmak çok zor vesselam…