Yer beyaz, gök mavi, düşman kavi, dost mu? O da ne...!
Birinci Dünya Savaşı başlamış, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya bir taraf, Almanya, Avusturya ve Osmanlı bir taraf.
O acılı yıllar yok mu... O acılı yıllar....
Palandöken yaslı, Allahu Ekber dağları şehitlerle bezenmiş, Bir tarafta donanımlı Rus askeri, beri tarafta hazırlıksız harbe giren Türk askeri.
Açlık, susuzluk, uykusuzluk perişan ediyor Mehmetleri. Soğuk zaten fena... Eksi kırk derce . Donduruyor. Her şey donuyor.
Bir de bit, pire türemiş. Askerin kanını emiyor. Salgın hastalıklar başlamış. Cephede ölenler, cephe gerisine gönderilenler...Hepsi perişan...
Tazegül köyü Daphan ovasının ortasında. Sahra hastanesi burada. Büyük bir ahır hastaneye çevrilmiş..
Her gün köylüler yaya olarak, at kızaklarıyla getirilen Mehmetleri acı içinde seyrediyorlar. Biliyorlar ki ömürleri bir gün veya iki gün..
Kış , soğuk, kar , tipi ...
Hastane bahçesine getirilen askerler önce bitten, pireden kurtulmak için üzerlerindeki bütün elbiseleri çıkarılıyor.
Sonra hasta, yorgun, aç ve susuz askerler tahtadan yapılmış kazıyıcılarla kazınarak, üzerlerindeki bitler ayıklanıyor...! Ne müthiş acı. Dayanır mı buna can.....
Askerler kan revan içinde, perişanlar. o halde içeri götürülüp yataklarına yatırılıyor.
Acılar, feryatlar göklere çıkıyor.
Doktor mu? dersiniz. İki tane. Biri Rum diğeri Ermeni. İlaç mı? onu hiç sormayın yok...!
Köylüler her gün mezarlığın alt kısmında derin çukurlar açıyor. Bunlar ertesi gün şehit olacak Mehmetlerin mezarı olacak.
Öylede oluyor.. Her gün bu mezarlara on veya on beş şehit defnediliyor...
Tıpkı savaşta birlikte çarpıştıkları arkadaşlarıyla mezarlarda da birlikte yatıyorlar.
İşte bu vatan bu fedakarlıklar sonucu kurtuluyor.
Öte tarafta yaşlı bir nineye asker oğlu şu şiiri yazıp gönderiyor:
"Dertli anam oğul diye ağlarken,
Yeşil yurda düşman ayak basmasın
Güzel İzmir eğer seni almazsam,
Leşim koksun kara toprak almasın."
Ne mutlu bu Mehmetlerin emanetine sahip çıkanlara.
Selam olsun Mehmetçiklerin yanında olanlara....