1700'lerden sonra özellikle batıda meydana gelen bilimsel çalışmalar eğitimi zorunlu kılmış, matbaayla birlikte okuma yazma bilenlerin sayısında ciddi artışlar meydana gelmiş ,okullaşma yaygınlaşmış böylece batı bilim ve teknolojik üstünlüğü ele geçirmişti.
Osmanlı devleti batıda bunlar olurken işin ciddiliğine ancak "Küçük Kaynarca" anlaşmasıyla vakıf olabilmiş bu tarihten sonra, önce askeri sahada ,sonra toplumsal safhada eğitim işini ciddiye almaya başlamış ancak özellikle yetişmiş eğitimci yokluğu, maddi kaynakların yetersizliği halkın eğitime sıcak bakmaması, II. Mahmut'u gavur Padişah ilan etmeleri ve girilen savaşlar nedeniyle istediğini bir türlü gerçekleştirememişti. Ancak 1860'lardan sonra ciddi eğitimcilerin çıkması ve bunların çalışmaları sonucunda 1890'larda konuyla ilgili adımlar atılabilmişti.
Bu yıllarda Medrese-Mektep ikiliği yaşanmış alınan tüm tedbirlere rağmen çağa ayak uydurulamamıştı. II.Abdülhamit döneminde ciddi anlamda mektepleşmeye gidilmiş, mektepler için muallimler yetiştirilmiş, özellikle ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve İtalyanların eğitim seviyelerine yetişilememişti. Aslında Osmanlının mağlubiyetini birazda burada aramak gerekirdi. Ancak bu yapılamadığı gibi sadece hamaset yapıldı. Tıpkı bugün olduğu gibi...
Ahmet Cevdet Paşa,Satı Bey, Emrullah Efendi, Ziya Gökalp ve İsmail Hakkı Efendiler bu sahada yoğun emek sarf ettiler.
1940'lara kadar çok istenmesine karşılık ancak kısmi başarılar elde edilmiş, Köy Enstitülerinin açılmasıyla birlikte öğretmenler yetiştirilmiş ve ülkenin en ücra köşelerine kadar gitmişler ve aydınlama çağını yakalamak için üstün gayret sarf etmişlerdi.
1960- 1970 arası ortaokul ve lise sayılarında ciddi artışlar olmuş, bu yıllarda Üniversiteler öğrencilerini kendi yaptıkları sınavlarla almışlardı. Bunun artan talepler karşısında sıkıntı doğurması üzerine yetkililer 1969 yılından itibaren merkezi bir sınav ihdas ederek üniversitelere öğrenci yerleştirmişlerdi.
13 yıl bu sistem uygulandıktan sonra 1982 yılında alınan bir karala yine merkezi ancak iki sınavlı sisteme geçilmişti.Bu sınav aslında iyi gidiyordu. Çok az aksaklığı vardı. Öğrencinin rapor alma derdi de yoktu. Okul başarısı işin içinde yoktu. Çalışan ,emek veren öğrenci başarılı oluyordu. Burada en çok zarar gören Fen Lisesi öğrencileriydi. Onlarda son sınıfta başka okullara yatay geçiş yapıyorlardı. Aslında istenseydi bu durum bir maddede ile düzeltile bilirdi.
İşte işler yolunda giderken birden bire 1998 yılında ülke bir kaosun içine düşürüldü ve 8 yıl mecburi sistemine geçildi. 1999 yılında ikili sınav sistemi terk edilerek tek sınav sitemine geçildi. Müfredatlar değiştirildi. Öğrenciler yıl sonunda rapor alma yarışına girmiş sınıflar boşalmıştı.
Bütün bunlara 28 Şubatçı zihniyet sebep olmuştu. O güne kadar liselerde özellikle mesleki ve teknik liselerde sorun olmadığı gibi yüz binlerce öğrenci bu okullarda okuyor ve kısa yoldan iş hayatına atılıyorlardı.Sadece Erzurum Atatürk Endüstri Meslek Lisesinin 4000 den fazla ,İmam Hatip lisesinin 5000 civarında öğrencisi bulunuyordu.
1999-2000 eğitim ve öğretim yılı başladığında Endüstri meslek lisesinin öğrenci sayısı 1000'in altına,İmam Hatip Lisesinin öğrencisi de 500'ler seviyesine gerilemişti.
Bütün bunlar yapılırken eğitimcilere sorulmamış, "siyasilerin aldığı siyasi kararlar" bu sonuca etki etmişti.
Sınıf geçme sistemleri değiştirilmiş, not sistemleri ile oynanmış, disiplin yönetmenlikleri ise kevgire çevrilmişti. Gelen; "Bakan, Müsteşar ve yöneticiler" düzelteyim derken sistemi iyice hırpalamış,Milli Eğitimi adeta bir bataklığa çevirmişlerdi. Çabaladıkça bataklığa battıkça batıyorlardı. İşte bu atmosfer içinde 2002 seçimleri yapılıyor ve iktidara AKP geliyordu. Herkesin ümidi vardı....
Not:Bir sonraki yazımda AKP'nin eğitim politikası üzerinde duracağım.
Not:Bir sonraki yazımda AKP'nin eğitim politikası üzerinde duracağım.