Güneşli bir pazar günü Mart ayının dert ayı olduğu deyiminin çok söylendiği saatlerde Prof Dr. Erol Kürkçüoğlu hocamla buluşup tarihi İhmal Cami önünden geçmişin izini sürerek birkaç bilgiye ulaşmak istedik.
Önce 1918 yılının 11 Mart'ına gidip Çamurlu Sokak'ta Ermeni Çetelerince şehit edilen Genceli Milletvekili "Bakü İslam Cemiyesi Hayriyesi Kardeş Kömeği Teşkilatının" kahrmanı Seyitovu anmak ve bu sokağın Erzurum'un kurtuluşunda ifade ettiği acılı anlamı gün yüzüne çıkarmaktı.
Seyidov; 1916-1918 yılları arasında zorda kalan Tük kardeşlerine o zamanın zorlukları içinde 63 000 çuval gıda maddesi, 13273 çuval giyisi getirmiş, Ermenilerin tüm engellemelerine karşılık Müslüman kardeşlerine dağıtmış, muhtemel bir açlığı önlemişti.
Bu kahraman Türk evladını 1918 yılı 11 Martında Çamurlu sokakta Ermeni Çeteleri şehit etmişti. Bu sokakta acaba bir Seyitov anıtı yaptırılabilirmi diye fikir jimnastiği yaptıktan sonra yürümeye devam ederek Demirciler çarşısından geçip 1967 yılında yapılmış olan Başak Camisi'nin güzel minaresiyle ilgili düşüncelerimi hocamla paylaştım.
Aslında amacımız tarihi Kavakkapı veya Ardahan kapıya giderek Fosfor Mustafa Paşa zamanında yaptırılan kapının günümüzdeki durumunu incelemek ve üç koldan şehre giren Osmanlı ordusunun kahramanlarını hatırlamaktı.
Yolumuzun üzerinde 1967 yılında yapılmış olan Fetvacıoğlu Camisi'ni geride bırakarak Kavakkapı'ya yöneldiğimizde bir zamanların Erzurum için kıymet arz eden Dr. Celal Usakalp'ın 1967 yılında yaptırdığı ve özel hastahane olarak tasarlanan binasının önünden geçerken geçmiş yıllar gözümün önünde canlanmış, az ileride kesme taştan yapılmış Kavakkapı'ya ulaşmıştık.
Kapının içler acısı durumunu fotoğraflarken bir tarihe nasıl zarar verilirin muhasebesini yapmış ve ancak böyle zarar verilebilir hükmüne karar vermiştik. Tarihi yapı kırılmış, dökülmüş perişan halde restorasyon yapılacağı günlerin özlemini çekmekteydi. Tarih toprak sular yok edilmiş adeta izleri silinmişti.
Birden 1944 yılında kurulan ve Erzurum yöresinde yetiştirilen zor zamanlarda yapılmış, Toprak Mahsullerinin muazzam silolarını gördük. Keşke görmeseydim. Sıvaları dökülmüş, boyaları tahrip olmuş, adeta bir ölünün son manzarasını sergiliyordu.
Köylerde buğdaylar siloya taşınır, ağzına kadar dolar, artan buğdaylar için açık alanda saklama alanları açılır, üzerleri usulüne göre kapatılarak un haline getirileceği günleri beklerdi. Ancak geçmişten iz bile yoktu. Bırakın açıkta, silolarda bile buğday yoktu. Ne acı değil mi?
Yürümeye devam ederken karşımıza 1950 yılında Hayvan Hastanesi olarak yapılmış günümüzde Yakutiye Kaymakamlığı olarak hizmet veren binayla karşı karşıya gelmiştik. Birden aklıma bu binanın yerinde geçmişte Kavak Mezarlığı olduğu aklıma gelmiş, içimden bir Fatiha okuma duygusu oluşmuştu.
Önümüzde Cumhuriyet'e giden yolun başlangıcı olan ve Erzurum Kongresine ev sahipliği yapmış, Kongre Binasının sessiz ama dik duruşu kulağıma bir şeyler fısıldar gibiydi.
O da ne 1947 yılında yapılmış olan Aziziye Un fabrikasının yerinde yeller estiğini, bir zamanlar Leyla Hanım Vakfının olduğu bu mekânın önünde tarihi Yeni Han vardı ki 93 Harbinde Hastahane olarak görev yapmış, tarihin izlerini taşımıştı ama onu da yıkıp yok etmiştik.
2 saat süren gezimiz esnasında tarihin derinliklerine yolculuk yapmış, gördüklerimi siz değerli kardeşlerimle dertleşerek paylaşmak istedim. Hoşça kalın.
25/03/2018 Erzurum
Nazım Yücebarkan 4 Yıl Önce
Erzurum'da okul yapacak başka yer yokmuş gibi Gazi İlkokulunu yıkan tarih katillerine de bir şeyler söyle Abdurrahman Bey. Mimar Kemaleddin'in yaptığı Erzurum'daki tek binayı yok eden de Erzurum Belediyesi idi. Hangi bina olduğunu da sen bul.