'Cumhuriyet Onur Ödülü' üçüncü yılında tartışılır oldu.
Polat Renaıssance Otel'de verilen Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda merak edilen konu şuydu:
- Üçüncü onur ödülü kime verilecek?
Vali Ahmet Altıparmak'ın Cumhuriyet Bayramında verdiği ödüllerin ilkini, 2013’de merhum Mithat Turgutcan alıyor.
O gece resepsiyona katılanlar, "Mithat bey tüm ödüllere layıktır" diyerek anında onay veriyorlar.
İkinci ödül 2014’te memleketi Erzurum'u unutmayan Çankaya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Sıtkı Alp'e gidiyor.
Yaşamı başarı öyküleri ile dolu olan Sıtkı Alp, Atatürk Üniversitesine Süheyla-Sıtkı Alp Kız Öğrenci Yurdu ile birlikte üçüncü konukevini hediye ediyor.
Bu nedenle iki ödülle ilgili hiç eleştiri yapan çıkmıyor.
İŞTE YAPILAN ELEŞTİRİLER
29 Ekim 2015 gecesi, Ahmet Fikret Evyap'a verilen ödül ise eleştiri yağmuruna tutuluyor.
Hem de açıklandığı andan itibaren.
Daha resepsiyon bitmeden eleştiriler neredeyse tavan yapıyor:
Yok, 'Erzurum'a yatırım olarak ne hizmeti var?'
Yok, 'Vefa borcu olarak, nereye bir fidan dikmiş?'
Yok, 'Erzurumspor'a bile süper ligdeyken reklam vermemiş.'
Yok, 'Erzurumluları 'dilenci' gibi görüyormuş.'
Daha neler söylendi, neler...
ARKA PLANDA BİR KOMİTE Mİ VAR?
Eleştiri yapanların merak ettikleri şuydu: - Ödül tespit komitesinde kimler var?
Komitede bulunanların isimleri niye açıklanmıyor?
Yoksa, komite dediğimiz bir iki kişi mi?
Başta iyi gidiyordu, şimdi komite makas mı değiştirdi?
'Cumhuriyet' adına verilen 'onur' ödülünün standardı, bir takım kriterleri olması gerekmez mi?
Şeffaflık olmadığı için de her kafadan bir ses çıkıyor.
ÇARPICI BAŞLIK
Elbette Evyap tercihinde bulunanların, haklı gerekçeleri vardır.
O görüşe de saygı duymamız gerekiyor.
Ancak ERK Haber'de 6 Kasım günü bir eleştiri haberi yayımlandı.
Habere konulan 'ustaca’ bir başlık, yazılanları özetleyecek kadar çarpıcıydı:
- Bir tane EVYAPmadan onur ödülü aldı!
BİR KAYSERİ'YE BİR DE ERZURUM'A BAKIN
Biraz da bu tavır, Erzurum'dan göç edenlerin doğdukları toprakları unutmalarından kaynaklanıyor.
Evet 100 ülkeye ihracat yapabilirsiniz.
Türkiye'nin en büyük markalarından biri olabilirsiniz.
Bunlar hepimizin övündüğü ortak başarılardır.
Ancak doğduğun yörenin kalkınmasına, eğitimine, sağlığına katkıda bulunmanız gerekmez mi?
İşte bunlara 'sosyal sorumluluk projesi' deniyor.
Koç, Sabancı, Eczacıbaşı'nı saymıyorum.
Kayseri Erciyes Üniversitesi'nin resmi internet sitesine bir bakar mısınız?
(//www.erciyes.edu.tr/kategori/ERU-HAKKINDA/Hayirseverler/2/217)
Üniversiteye hastane, merkez, bina yaptıran yüzden fazla 'hayırseverler'i saymakta zorlandım.
Kimler yok ki aralarında, Dedeman'lar, Kadir Has'lar.
Bir de Atatürk Üniversitesi'ne yardım yapan hayırsever sayısına bakar mısınız?
Tam bir hayal kırıklığı.
Son olarak adamın biri Erzurum’da fakülte binası için temel atıyor, ardından kayıplara karışıyor.
İBRAHİM POLAT FARKI
Çok uzun yıllar önce İbrahim Polat, Aşkale'den çıkıyor, İstanbul'a gidiyor.
Gitmekle kalmıyor, kazanımlarıyla Polat, devlerin arasına giriyor.
Oğlu Adnan Polat, Galatasaray'ın başkanı oluyor.
15 yıl önce de gönüllü olarak Palandöken'e geliyor.
Hem de herkesin Akdeniz, Ege bölgesine yatırım yaptığı bir dönemde.
Sadece lafta kalmıyor Polat, 'memleketim' dediği Palandöken'e 30 milyon dolarlık turizm yatırımı yapıyor.
Daha geçen yıl 6 milyon dolar daha harcayarak göletli suni kar yağdırma sistemi kuruyor.
Yüzlerce insana çalışma olanağı sağladığı yetmiyormuş gibi, okul, cami, sağlık ocaklarına kamyonlarla seramik, fayans yolluyor.
Palandöken'e çıkan caddeye İbrahim Polat isminin verilmesi boşuna mı?
Bir Allah'ın kulu çıkıp da 'Polat'ın adını niye caddeye verdiniz' demiyor?
Niye olacak Erzurumlu, İbrahim Polat'a gösterdiği vefadan dolayı sahip çıkıyor.
BANA BALIK TUTMAYI ÖĞRET
Bazı zenginler, dar gelirliyi sadece Ramazan'da hatırlıyor.
Biraz erzak, biraz yakacak, gönderdi mi, bunu yeterli sayıyor.
Ya da köyüne içme suyu getiriyor, camiye yardım yapıyor, tamam.
Oysa günümüzde Sosyal Yardımlaşma Danışma Vakfı, Vakıflar Genel Müdürlüğü dar gelirliye her ay yiyecek, yakacak dağıtıyor.
Sadakayla iş halletmeye çalışan işadamı şu beklentiyi unutuyor:
- Bana balık verme, balık tutmayı öğret.