Türkiye’de Futbolda iz bırakan onlarca teknik adam sayabiliriz. Kimisi imajıyla, kimisi giyim stiliyle, kimisi konuşmalarıyla ve hareketleriyle kimisi sosyal sorumluluk projelerine destekleriyle, kimisi de sahadaki başarısı ve ya da başarısızlıklarıya Türk futbolundan gelip geçtiler.
Graham Souness, Kadıköy’e kazanılan bir Kupa zaferi sonrasında Galatasaray bayrağını sahanın ortasına dikerek hafızalarda iz bırakarak gitti. Parreira, dünya kupasını havaya kaldırdıktan sonra geldiği Fenerbahçe’ye giyindirdiği Brezilya stili formasıyla ve ilk yılında Fenerbahçe’ye kazandırdığı şampiyonluğa rağmen durmayıp gitmesiyle kazındı hafızalara... Otto Bariç’in Trabzon’da kafasına gelen bir yabancı cisimle, film artislerini aratmayacak cinsten yaptığı roller aradan yıllar geçse de unutulmuyor. Hikmet Karaman’ın Kocaelispor’u çalıştırırken, Beşiktaş’tan yediği son saniye golüyle devrilmesinin ardından yaptığı çıkış ve konuşmalar, Yılmaz Vural’ın yıllarca saha kenarında yaptığı hareketler unutulmuyor. Unutulmayacak da… Aykut Kocaman ve Hamza Hamzaoğlu’nun yaptığı sportmence açıklamalar aradan yıllar geçse de hep hatırlanacak.
Şenol Güneş, Fatih Terim ve Mustafa Denizli, sahadaki başarılı icraatleri ile hep tarih sayfalarında yerini alacak. Aradan yıllar geçse de Ertuğrul Sağlam’ın Bursaspor’u şampiyon yaparak gerçekleştirdiği Devrim konuşulacak. Ahmet Suat Özyazı’nın Trabzonspor efsanesi ile gerçekleştirdiği “Anadolu Devrimi’ hiçbir zaman unutulmayacak. Özkan Sümer’in ilginç çıkışları ve tarihi zaferleri hep hatırlanacak…
Ersun Yanal’ın Scout ve bilgisayar endekli çalışmaları, Bülent Uygun’un Sivas’taki başarısı, ya da Sergen Yalçın’ın Gaziantep ve Sivasspor’a değdirdiği sihirli eli, Okan Buruk’un genç yaşına rağmen başarısı hep konuşulacak. Abdullah Avcı’nın her türlü başarısına rağmen, araya sıkışan Milli takım başarısızlığı hiçbir zaman unutulmayacak. Vahid Halilhodzic’in Trabzonspor’un bir maçı sonrası en az 20 transfer istemesi hafızalardaki tazeliyini hep koruyacak. Jupp Derwall’ın Galatarasay’a getirdiği futbol devrimi ve Sepp Piontek’in A Milli takıma kazandırdığı öz güven hiçbir zaman unutulmayacak. Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye şampiyonluk sevinci yaşatan ve bir Alman olmasına rağmen Türk gibi yaşayan, kendini Türk gibi hisseden, Almanya ile Türkiye arasında oynanan maç öncesinde A Milli takım’dan ‘Biz’ diye bahseden Chiristoph Daum’u unutmak mümkün mü…Karpatların Maradonası Hagi’yi, ya da Kayserispor ile Kasımpaşaspor’a modern futbol oynatan Shota hiç unutulur mu… Rahmetli Tevfik Lav ve Nejat Biyediç’in yaptığı hamleler ‘es’ geçilir mi? Ruhları şad olsun.
Mütevazi kadrosuyla çıktığı yolda bir anda PTT 1. Ligde şampiyonluğun favorisi gösterilen ve Türkiye’de binlerce sempati kazanan ancak haksız hakem hataları sonucu kocaman bir yılı heba olan Adana Demirspor’un başındaki Ünal Karaman’ın masa yumruklaması hep beyinlerde kazınmış olarak kalacak.
Evet!... Bu kadar sıralamadan sonra gelelim Slaven Bilic’e, Beşiktaş’ın büyük umutlarla takımın başına getirdiği Hırvat teknik adam, Belki Kara Kartalı şampiyon yapamadı, ama Türkiye’den iz bırakarak gitti. Futbolcusunu hiçbir zaman suçlamayan ve hocadan çok onlara Ağabeylik yapan Bilic, tam bir fenomendi. Futbolda basit rakip, basit maç yok anlayışını hep beyinlere kazanarak gitti, Bilic Türkiye’den… Fenerbahçe ve Galatasaray ile oynanan maçlarda yerinde duramayan Bilic, küme düşen Balıkesirspor’la oynanan maçlarda bile aynı hareketlerini tekrarladı. Farklı kaybedilen maçlardan sonra bile futbolcularını kırmama adına, gitarının tellerini kırarcasına çaldı. Teselliyi gitarında aradı.
Slaven Biliç, Hırvattı ama dürüsttü, hiçbir zaman sahte gülüşlerle insanları kandırmadı.
Evet!...Beşiktaş’tan gönderilen Slaven Bilic, iz bırakarak gitmiştir, ülkemizden… Bugün Beşiktaş Liverpool zaferinden sonra sıradan bir takım Clup Brugge elenmesydi, belki de Sevilla yerine UEFA kupasını kazanan bir ekip olacaktı. Bilic de en büyük kahraman olarak ilan edilecekti. Beşiktaş koca bir sezon maçlarını hep deplasmanlarda oynamasaydı, iyi bir ‘10 numarası’ olsaydı, şampiyon olacaktı Süper Lig’de, ama 10’un eksikliğinden olamadı.
Mesela ben, Slaven Bilic’in, “Türkiye’den gidiyorum, ama en çok sabah kulübe gelerek kulüp çalışanlarına selam vermeyi, günaydın demeyi ve kulüpte her sabah yaptığım kahvaltıları özleyeceğim” demesini hiçbir zaman unutmayacağım. Adam ve insan olan Slaven Bilic’i hiçbir futbol sever de unutmayacaktır. Her şeyin şampiyonluk ve kupa kazanmaktan ibaret olmadığını öğreterek gitti Slaven Bilic bizlere…Yolun açık olsun Bilic Hoca, kal sağlıcakla…