Küçük Prens’le tanıştığımda galiba yaşıttık. Antonine de Saint -Exupery tanıştırmıştı! O zaman Küçük Prens’in deyimiyle gözümün önündekini göremiyordum; çünkü gözünün önündekini görmek gerçekten zormuş! Bunu çok geç anladım ne yazık ki!
Aslında daha doğrusu gördüğün ile baktığın ve düşündüğün şeyler çok farklı ve ifade ettiğimiz şeyler ise daha farklı olabilirler; belki de gözümün önündeki şeyler bu yüzden farklı şeylere dönüşüyorlar.
Daha çok şekillere önem vererek kim bilir ne kadar önemli durumları görmemiş, görememişiz! Şekilleri bari doğru değerlendirebilseydim; diye düşünmeden de edemiyorum. Evet, şekiller elbette önemliler ama her şey değiller.
Yirmi beşli yaşlarda Küçük Prens’le tekrar karşılaştık! Artık bana adımla hitap etmiyordu, neredeyse benden on beş yaş küçüktü. Ki; yirmi beş yaşında ellerimle “baopap” *(!) yetiştirmişim, kırk beşli yaşlarda gördüm. Kastedilen ise aslında kötülükleri büyütmemek, kötülük için gelecek nesillere adetler bırakmamak, kötü insanlara fırsat verecek yolları kapalı tutmak! Belki de kitabı okuduğunuzda sizin düşündüğünüz herhangi bir şey! Çünkü herkesin kötülükler ve kötülükleri yerleştirme ve yetiştirme tarz ve eğitimleri muhakkak ki aynı değildir. Kötülük herkese göre farklı bir şey olmalı ki; çözümü de kötülükle savaşmak düşüncesi de herkeste çok ama çok farklı olabiliyor.
Küçük Prens’i sevmiştim! Kırklı yaşlardaydı; tekrar ziyaret ettim. Bana artık amca diyordu(!) Üçüncü okuyuşumda gördüm ki, Küçük Prens aslında çok daha fazla mesajla doluymuş!
Sahi neden soru sormuyor muşum? Soru hayatımıza yön vermiyor ise; ya yanlış kişiye yanlış soru soruyor, ya da beynimde düşünme gerçekleşmediği için aklıma sorgulamak gelmiyor!
Havada binlerce fırsatlar uçuşurken, soruyu önce kendime sonra muhataplarıma sormadığım veya soramadığım için bütün fırsatları kaçırıyor olabilirmişim.
İtiraf ediyorum; soru sormanın gerekli olduğunu, soru sorgulanmamış, araştırılmamış bir bilginin, inancın, ibadet şeklinin hatalarla yürüyeceğini kırklı yaşların sonunda öğrendim.
Soru sormak hayattır, niçin, niye, ne kadar, ne zaman, kiminle, nasıl soruları olmadan niçin bana, niçin sana, ne kadar bana, ne kadar sana soruları olmadan hayat olabilir mi? Hayatın anlamı belki de sorular ve soruların cevaplarında gizlidir.
Küçük Prens’in bana dede diye hitap ettiği yaşlarda bir kere daha okudum. Aslında başucu kitaplarımın arasında hep duran sekiz on kitaptan birisidir.
Yalan söyleyen ve sürekli içki içene güvenilemeyenini söyler Küçük Prens! Gurur, kendini beğenme, ihtiyaçlar hakkında ne kadar da bilge!
“İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. Temel olan şeyi gözler göremez.”
“Senin gülünün diğerlerinden daha kıymetli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir”..
Yaklaşık yüz sayfa Küçük Prens; bu yüz sayfaya ana başlıklarda binlerce sayfa yazılabilecek derin felsefe barındırıyor!
Elveda Küçük Prens’im, bu yoğun kitap listemde artık karşılaşabilir miyiz; emin değilim, malum; dedeler misafirdir! Senin gibi baki kalan kubbedeki sedalar semalarda yankılandıkça, benim de ait olduğum gezegen seni eminim okuyacak ve anlamaya çalışacaktır!
*(1) Baopap, ağaç