Röportaj : Şerif Erdikici
Hükümetinde akraba turizmine yönelik politikasının en büyük destekçilerinden biri İzmir'in dünyaca ünlü kuaför markası Harun Cici. Akraba turizmini köyde festival yaparak adeta örnek bir icraat sergileyen Harun Cici, "Sıla-i Rahim Proje"sini çok önemsediğini ifade ederken, röportajımızda felsefesini bir cümlede özetledi: Dünyada en değerli varlık zaman, ikincisi akıl. Aklı ve zamanı kullanarak doğa ve sosyal faaliyetlere de zaman yaratmayı başaran Harun Cici'nin en büyük hayallerinden biri İzmir'i bir marka kent haline gelmesinde de ön ayak olmak. Röportajımızda Harun Cici'nin ulaşılmaz bir kişi olmadığını, kuaförlük ücretini standartların altında tuttuğunu görerek şaşıracak, kuaförlük mesleğinin incelikleri ve saçta son trendleri okuyacaksınız. Buyurunuz Efendim.
-Harun cici kimdir?
-1962'de Erzurum'un Tortum ilçesinde Alapınar köyünde doğdum. İlkokulu köyümde okudum. Ortaokulu ben burada Karataş'ta Hacı Şeker Orta Okulu'nda okudum. Okurken de çıraklık yapıyordum, alaylıydım. Bu süreçte de ben, hem okudum hem çalıştım. 16 yaşında salon açtım ben. 10 sene öyle çalıştım. Ben hayata biraz tersten başladım. Terör vardı ama sağcısıyla solcusuyla okuyan bir kitle vardı. Şu an okuyan kitle yok. Sonra askerden döndükten sonra kardeşlerimle dükkan biraz daha genişledi ama uluslararası arenada milli takım seçimleri vardı Ankara'da. Biz gittik, İzmirli üç arkadaş, Erzurumlu iki arkadaşla birlikte toplamda diğer kentlerden gelenlerle birlikte 10 kişilik bir milli takım seçildik. Fakat federasyon bu işi beceremedi, uluslararası arenaya açılamadı. Sonra bir şekilde biz İzmir Kuaförler Odası'yla Bulgaristan'da bir yarışmaya katıldık, ben orada bir ödül aldım. Sonra merak etti insanlar, geldiler gittiler. Geleneksel olarak saç bizim inancımızda da önemli bir unsurdur. Örtünmeyi tesettüre baktığımız zaman şöyle geçer. Kadının en önemli ziyneti saçıdır, ziynetlerini koruyun. Zaman içerisinde bu kapanmaya dönüşmüştür. Saygı duyuyorum.
ANADOLU KÜLTÜRÜNÜ SAÇA YANSITTIM
Anadolu kültürüne bakarsanız bütün şiirlerimizde, türkülerimizde, geleneklerimizde saç ve genç kızlar manilerimizde hep vardır. Anadolu kültüründe örgüler, sepet örgüler, Anadolu'da yaşanan hasırlar. Ben bunu saça yansıtmaya başladım. Anadolu kültürünü. Hasır örgüyle Bulgaristan'da dünya birinciliğim oldu. Ve insanlar merak etti. Resimler çekildik falan filan. Beni sonra Rusya Leningrad'a çağırdılar. Oradan Ukrayna'ya, sonra bütün Balkanlar'ı gezdik. Tabi bu arada gidip gelmelerde hem basında geniş yer alırken, hem de ulusal değerleri yurt dışına taşıyoruz. Türk Bayrağımızı göndere çekiyoruz. Ama bu arada hep sosyal sorumluluk projelerim vardı benim. Mesela 2007'de Unesco'nun Mevlana yılı vardı. Ben Leningrad'da Neva köprüsünün üzerinde Mevlana felsefesiyle, kim olursan ol gel felsefesiyle saçta ve teatral şovla sunum yaptık. Muhteşem ses getirdi. Ondan sonraki süreçte doğa çöl olmasın, çocuk gelinlere hayır gibi projeler yaptık. Sonra döndükten sonra da bu süreç devamlı gidiyor. Hala üç dört tane proje var. Ben Erzurumluyum dedim baştan da. Tortum Alapınar köyünde biliyorsun 70'li 80'li yıllardan sonra müthiş göç var. Yetmiyor, tarla yetmiyor, tapan yetmiyor. Büyük kentlere işçi olarak geliyor. 1. Kuşak evet işçi olarak geldi, fırıncı, inşaatçı, çöpçü vs. ikinci kuşak bizim gibiler işte okudu, para kazandı. Üçüncü kuşak birbirini tanımıyor; bu acı bir şey. Yani bizim çocuklarımız birbirini tanımıyor. Ben köye gidip gelirken Erzurum kış olimpiyatları için çalıştım, dünyaya lanse etmeye çalıştık.
KÖYLERDE BAYKUŞLAR ÖTMEYE BAŞLAMIŞ
Dedik ki festival yapalım. Çünkü bu doğa yok oluyor. Asırlar boyunca bizim inançlarımızda, geleneklerimizde yeri olan bu topraklar terkedilmiş, baykuşlar ötmeye başlamış. Bu acı bir şey. Ve biz üç sene önce bu kararı aldık, geçen sene çok güzel bir köy festivali yaptık. İkincisini hem bayramın ikinci günü, hem bayramlaşma sıla-i rahim yapma hem de köy festivalini ve köyümüzü tanıtım adına. Ve benim projelerimden bir tanesi de şu: Kooperatif kurup köylerde bunu geliştirmek istiyorum. Eskiden yaşam sürüyordu köylerde. Herkes üretim içindeydi. Şu an hiçbir şey üretilmiyor. Kimsenin gücüne gitmesin. Hep tüketen bir toplum olmuşuz. Deyim yerindeyse asalak bir toplum olmuşuz. Bu iyi bir şey değil.
ORGANİK FASULYE YETİŞTİREREK İSTİHDAM SAĞLAYACAĞIZ
Eğer becerebilirsek, şu an bizim meşhur beyaz fasulyesi olan İspir'in Tortum'un organik fasulyeleri ekilmiyor. Önceleri ciddi paralarla İzmir'de organik ürün satan mağazalarda satılıyordu. İşte bunu örgütleyebilirsek iki tane insan istihdam edeceğiz oradan. Sulamasını, bakımını vs. ama kendi doğal fasulyemizi çocuklarımız yiyecek. Artı köyden kente göçü tersine çevirmeye çalışacağız. Tabu yani şu anda başlattık biz. Devletin de bir projesi var. Sıla-i rahim. İnanç anlamında. Kuran-ı Kerim'de de bunun ayetleri vardır. Sünnettir, farzdır. Yapılması gerekiyor. Ve çok önemli bir şeydir. Bu sosyolojik. Bugüne yaydığımız zaman, bugün devletinde bir politikası var. Akraba turizmi dediğimiz şey. Yani herkes doğduğu topraklara gidip üç beş gün on gün tatil yaptığın zaman, işte kanarya adalarına, Marmaris'e, Bodrum'a gitmiş kadar. Hem sıla-i rahim yapıyorsun, sevap kazanıyorsun. Hem eski ata topraklarını, inançlarını geliştirmeye çalışıyorsun. İşte örnek vereyim. Ben köye gittiğim zaman bütün imamları çağırdım. Önce mikrofon sizin dedim. Önce geçmişlerinize bir okuyun dedim. Ondan sonra işte eğlencedir, yöresel yemeklerimizdir, bunlar yapıldı. Ondan sonra eğlenceye devam edildi, yarışma vs. hem kaynaştırma, hem köye katkı sunma gerçekleştirildi.
KÖY EVLERİNİN TADİLATIYLA İNŞAAT SEKTÖRÜ CANLANACAK
Artık yeni bir proje daha var. 40-50 yıl olmuş biz köyden çıkalı. Evlerimiz harap olmuş. Ben 10 sene önce gittim, yaptım. Babamlara işte daha hijyen, daha yaşanabilir bir köy evi. Şimdi ciddi anlamda inşaat sektörüne döndü. Bir evin orada tadilatı maliyeti vesaiesi, 20-30 binlira. Şimdi düşün yüzlerce köyün böyle tadilata girdiğini, binlerce dolar, binlerce lira. Artı değer olarak o ilçede ve o köyün ekonomisine girecek. Niye memleketini bırakıp gelsin adam. Sokaklarda zebil olsun. Ve ata toprağı üretilmiyor. Ve bizim o fasulye projemiz tutarsa ki mutlaka olacak. Herkes diyor ki ben kendi fasulyemi yemek istiyorum. Kardeşim tamam. Yapamıyorum da. Biz iki kişi tutacağız. Asgari ücret ödeyeceğiz. Sigortasını yatıracağız. Bize üretecek kendi toprağımızda. Ben de gelirken senin ziyaretine iki kg köy fasulseyi getireceğim, sevap kazanacağım. Bundan güzel bir hediye olabilir mi? Bir de ekonomide de müthiş bir canlanma olacak. Şimdi düşünün bizim babalarımız inşaat işçisi olarak yani ağır işçiler olarak istihdam edildi. Kentte çiftçilik yapacak hali yok ya. Kendi köyümüzde bunları istihdam edelim. Okuyan bir gençlik var, şimdi. Oda güzel bir şey. Bu çocuklar işte akademisyenler şunlar bunlar. Mesela benim kızım var, antropolog. Yarın öbür gün ben Erzurum'un antropolojik çalışmalarını yaptırmak istiyorum. Benim becerebileceğim bir şey değil ama. Bilimsel anlamda çalışıp Biz nereden geldik, nereye gidiyoruz. Bunun tahlillerinin yapılması gereken bir şey. Bu olanaklarda var. Biz şanslıyız. Hem geçmiş kuşağın o yaşanmışlıklarını yaşadık, hem de tüketim toplumunun böyle çirkefleşen süreci de yaşıyoruz. O zaman bırakın güzel değerlerimize de sahip çıkalım diye derdimiz oluşmalı. Ben öyle düşünüyorum.
İŞYERİNİN ÜZERİNDE KUAFÖR YERİNE İSMİNİ YAZAN TEK MARKA: HARUN CİCİ
-Efendim siz mesleğinizi biraz üstü kapalı geçtiniz. Halbuki siz bir markasınız. Ve Türkiye'de işyerinizin kapısında kuaför yazmıyor, Harun Cici yazıyor...
-Evet sadece Harun Cici. Marka tabi, benim tabi derdim şu. Sırf bir meslek anlamında değil. Ben İzmir'de de pek çok festivale gittim, imza attım. Tavsiye ettim, yardımcı oldum. Sponsor oldum. Artık dünya küçüldü. Yani artık her şey parmağın ucunda. İnternet vs. şeyler var. Marka kentler yaratmak. Yani sırf meslek anlamda markalar yaratılır. Düşünsenize uluslararası arenada sermayenin dini, imanı, inancı yok. Uluslararası sermaye geziyor. Ve belli markalar yazıyor. Bizim kendi markalarımızı yaratmamız lazım. Küçük ölçekli düşünürsek ben kendi markamı yarattım. Evet kapısında ismim yazıyor, kuaför bile yazmıyor. HC Harun Cici yazıyor. Bunu daha da genişleterek bir İzmir markası yarattık. Kent kültürü. İşte Londra dediğin zaman İngiltere gelmiyor akla, Londra, Paris, Moskova biraz İstanbul. O da tarihten ötürü. Marka yaratmak önemli bir şey. Şimde HC Harun Cici dendinmi İzmir-Türkiye akla gelecek. Mesleğe gelince ben mütevaziyim.
ZENAATI SANATA ÇEVİRİYOR, SAÇLA DANSEDİYOR
Saçla dansediyorum. Oynuyorum. İnanç anlamında da gelenek anlamında da saçın saygın bir yeri vardır. Saç o kadar ilginç bir unsur ki, bunu hep es geçeriz. Hikayeler anlatırız. Bir gecede saçlarım beyazladı. Çünkü saç etkilenir. Kirli havadan, ozon tabakasından, doğadan etkilenir. Üzüntün bile senin saçlarına vurur. Neden saçların beyazlaşmış arkadaş diye pek çok türkülerimiz, şarkılarımız da var. İkincisi biliyorsunuz mumyalama eski şeyde. Ve ölülerin en son saçları bozulur. Anlatmak istediğim bu. Sektörel anlamda geliştikçe teknoloji kimyasallarda gelişiyor. Saçın doğasını da bozmaya başladık. Genç arkadaşlarımız, genç çocuklarımız geldiği zaman boya yapayım, şunu yapayım, bunu yapayım. Perma yapayım. Yapmamaya çalışıyorum. Para kazanıyorum ondan ama yapmamaya çalışıyorum. Ben para kazanacağım o işten ama her şey para değil. Dedik ya doğanın bir parçasıyız. Nasıl yok oluruz. Ha inanç anlamında da bakarsan. Evet bizi yaradanımızın bize lütfu. Bunu nasıl kullanmak önemli. Eskiden kille, zeytinyağlı sabunla yıkanırdı saçlar. Saçlar pırıl pırıldı. Artık bugün şansın yok. Çünkü hepsine kimyasal girdi. Ve düşünün bizim elimiz, tualimiz her şeyimiz saç. Biz oradan sanat yaratıyoruz ve zenaatı sanata çeviriyoruz bu anlamda. Onu yok edersen elindeki tuvali yok edersiniz. Bak hep doğa, denge olayı.
-Yani diyorsunuz ki, ben resim yapıyorum saçlarla.
- Tabi canım. Saç bir parçası. Yoksa herkes meslek anlamda kuaförlük yapar. Ve işin ilginç yanı da şu. Ben dünyanın her tarafına gidiyorum. Akademilere gidiyorum, okullara gidip seminer veriyorum bu sosyolojik yapısını. Saç üzerine eğitimler yapıyorum. Hasır nasıl yapıyor, saç nasıl örülür. Işın nasıl kullanılır. Bu önemli bir şey. Yaptığın işin sunumu önemli. Ve dediğim gibi hep doğayla. Doğadan koptuğun zaman yok sayar seni. Doğa boşluk affetmez. Düşününki yıllar önce toy dediğimiz o Orta Asya'dan çıkıp geldiğimiz zaman köy düğünleri, açık arazilerde, çayırlarda düğünler yapılırdı. Büyükşehirlere geldik, gecekondularda yaşamaya başladık. Mahalle aralarında düğünler oldu. Doğru mu? Şimdi ne var. Şimdi burjuvalar çok büyük salonlarda yapıyorlardı. İzmir'de, İstanbul'da pahalı büyük salonlarda yapıyorlardı. Şimdi onlar bile neye döndüler. Kır bahçelerinde düğün yapıyorsun. Aslına dönüyorsun. O kadar basit. Yani bizim asırlar önce toy dediğimiz çayır düğünleri bugün kır düğünü diye bahçede binlerce dolar harcanıp açık alanda yapılıyor. Doğa böyle bir şey. Yok sayamazsın. Ben onun için köyümün festivaline ismine sıla-i rahim diyelim, sosyolojik destek diyelim. Adına ne dersek diyelim. Ama bir realite. O doğayla barışık olmak zorundayız. Çünkü asırlardan beri yaratıcı bize bahşetmiş. Bunu yok etmeye hiçbirimizin hakkı yok. Bir anekdot anlatayım. Erzurum'dan doktor bir arkadaş geldi, işte gelişmişliği betonla ölçülüyoruz. Şöyle apartmanlar yapılmış şöyle güzel kentler. Dedim bak, yapmak kolay iştir, fukaralıktır. Çünkü rant açarsın. Bir bahçeli evin yanına 10 kat yaparsın, zengin olduğunu zannedersin. Asıl zenginlik onu korumaktır. Ama sonunda da şöyle dedi, ama bayıldım Erzurum evlerine. Bizim yaşadığımız Erzurum evlerinde çay içmiş. Ya dedim zaten biz o evlerde yaşıyorduk. Nostaljik ev dediğin o evleri yıktık, şimdi para verip o evlerde çay içiyoruz.
DOĞA KARŞISINDA SORUMLULUKLARIMIZI UNUTMAMALIYIZ
-Siz bu kuaförlüğün yani bu sanatın üstadı azamısınız. Size Ankara'dan, İstanbul'dan talepler geliyor mu?
-Tabi tabi. Belli projeler geliyor bana. Şu an işte bu ne diyelim. Magazin kültüründe pek çok teklifler var. Şu an yarışmalar falan, filan. Hatta bir x kanalda da bir proje yapmak için gittim. Demolar hazırlandı. Yayınlanır yayınlanmaz bilemiyorum. Şimdi ben İzmir'i seviyorum. İzmir'de büyüdüm. İzmir hem böyle kenttir ama özünde şeydir. İstanbullular geldi mi köylü der ama bu güzel bir şeydir. Dışarıya çıktığında merhaba diyebileceğin insanlar vardır. İzmir'in böyle bir güzelliği vardır. Doğası fazla bozulmamıştır. Kentleşme olmuştur ama kendi içinde homojenleştirmiştir. Gettolar yaratılmamıştır İstanbul'daki gibi. Bayraklı'daki insanda Kemeraltı'nda çayını kahvesini içer, Alsancak'daki de vs.de. İzmir böyledir. Bu hoş bir şeydir ve benim cumhurbaşkanım da başbakanımda İzmir'e geldiğinde şunu söyler İzmir bizim Avrupa'ya açılan penceredir, kapımızdır der bu doğru. Ve bir de dibimiz. Ege denizi, öbür taraf Avrupa. Yunanistan vs. Yani hatta geçenlerde bir yazımda ben şunu söyledim. Ege denizi barış denizi olsun. Çünkü Yunanlılar buraya gelmiş, biz oraya gitmişiz. İşte kardeş ülkeyiz. Senin babanlar Kosova'dan bilmem nereden gelmiş. Dünya hepimize yeter. Ama nasıl kullandığımız önemli. Onun için saç bu işin bir boyutu. Türkiye koşullarında hepimiz bir iş yapmak zorundayız. Sen gazetecilik yapıyorsun, ben kuaförlük yapıyorum. Ama insana ve inanca bir boyutu da doğaya karşı sorumluluğumuzu da yapmak zorundayız.
2015 SAÇ MODASI KİŞİYE ÖZEL
-Peki 2015'in saç modası hakkında bilgi verir misiniz?
-Valla şimdi trendler şu: Eskiden basmakalıptı. Yani bu sene kısa saç moda, herkes kısa saç. Uzun saç moda herkes uzun saç. Şimdi tamamen hot cuture dediğimiz yani kişiye özel saç tasarımı yapıyoruz. Çok kısa saçlar da var, uzun saçlar da var. Kişiye münhasır. Ama doğal olarak, biliyorsunuz televizyon dizileri, basın sizler, bu işi biraz da pompalayan. Diziler vs. etkiliyor. Ama bilinçli insanlar geldiği zaman işte hocam Harun Cici böyle bir şey düşünür müsün nasıl olur? Diye soruyor. Öbürü ben şu sanatçının saç şeklini istiyorum diye resmini getiriyor. Şunu izah etmeye çalışıyorum. Senin gördüğün sanatçı sahnede dans ediyor. Normal evine gittiğinde mutfakta senin gibi çoluğuyla çocuğuyla. Özel bir şey o, kostümü falan. Sen her gün sokakta o kostümle gezmeyeceksin ki. Daha kullanışlı olmasını söylüyoruz. Veya işte diyor ki biliyorsun bu Osmanlı dizileri çok moda. Tarihsel diziler. İşte orada x sultanın saçını istiyorum diyor. Hürrem modası, Hürrem rengi vs. var ya şimdi. Ya o tarih, arkada kuaför var. Tarihi bir şey. Senin kocanda o zaman Süleyman gibi kostümle mi gezecek. Ben de sahneye çıktığım zaman en son yaptığım Osmanlı defileleriydi. Kına gecesi yaptık. Osmanlı kostümleriyle. Sonra bunu Saraybosna'da yaptım. Kına gecesi. Orada giyiniyorsun işte sakalın bıyığınla Osmanlı oluyorsun. Onun için yavaş yavaş bilinç gelişiyor. Bizim meslekte şu var: Matematik bileceksin, sosyoloji bileceksin, psikoloji bileceksin, insan anatomisi bileceksin. Bu olmadan olmaz.
-Matematik nerede işe yarıyor?
-Matematik her zaman var. Hayatın içi matematik. Yani yüzün uzunluğu, kısalığı, matematik önemli, milimetridir. İkincisi işte sosyoloji. Sen diyelim bankada memursun, öğretmensin veya ev hanımısın. Mesleğe göre. Sanatçısın bir yerde şarkı söyleyecek, şov yapacak. Bu böyle bir şey. Böyle bakmak lazım.
-Ne kadar usta yetiştirdiniz?
- Geleceğin saç modasını şekillendirecek yüzlerce genç yetiştirdim. Yani çünkü ben 40 senedir bu işi yapıyorum. 10 senesini çık elli kusur yaşındayım. 35 yıl uzun bir süre. Hem yanımda yetişenler var, çırak olup gelip giden, hem de okullara gidip eğitim seminerleri veriyorum. Sağ olsunlar ziyaretime geliyorlar, hocam falan diye. Baya popüler yerde olanlar, bu güzel bir şey.
YAPTIĞIMIZ SAÇ MODELLERİYLE DAMAT GELİNE YENİDEN AŞIK OLUYOR
-Siz sonuçta bayanları güzelleştiriyorsunuz bir bakıma. Mesleğinizin cilveleri diyelim. Yaptığınız saçlarla evliliklerin kurtulduğu oluyor mu? Bu tür anılarınız var mı?
-Olmaz mı. Öyle ilginç şeyler yaşanıyor ki. Gelin saçları işte sezon başlıyor. Şimdi normal sıradan bir şey. Benim kardeşim, senin yeğenin. Öbürsünün kuzeni geliyor. Saç hazırlanıyor, makyajı yapıyor, kostümünü giyiyor. Damat geldiği zaman tekrar aşık oluyor. Böyle esprileri de var bu işin. Onun yanı sıra Londra 'da da bizim ulusal kanallara yaptığım bir proje vardı. Değişim programı. Oradan esinlenerek yerel kanal ve ulusal kanallara da yaptım bunu. İnsan geldiği zaman ben onunla sohbet ediyorum. Sosyolojik yapısını, modellerle çalışmıyorum ben böyle tür programlarda. Zaten model, gösteriş sunuyorsun. Sıradan ne denir, gündüz program izleyen bayanların ablaları, teyzeleri, yengeleri yarışmaya giriyor öyle bir proje için. Geliyorlar, onun sosyoloji yapısına, yüz hatlarına ve yaşadığı alanlara göre saç yaratıyorum ve müthiş mutlu oluyorlar. Bu önemli bir şey tabii.
KUAFÖR SALONU MAHREMİMİZDİR
-Unutamadığınız hatıralarınız var mı peki?
-Meslek anlamında hatıralar çok ta ben insani anlamda. Diyorum ya. Bizim meslek öyle ilginç bir şey ki. hiç kimsenin ulaşamadığı insan berberler de de aynı şekildedir. Kraliçe bile senin önünde eğiliyor. Ve biz şöyle bir şey vardır. Kuaförlük mesleğinde çoğu filmde yumuşak, dedikodu mahiyetinde kullanılır. Eğer bilinç varsa, bu bizim mahremimizdir. Bu salona gelen işte senin eşin benim bacım neyse burası mahremdir. Bir sanatçının kulisi gibidir. Çünkü burada herşeyi paylaşabiliyorsun. Özel zevklerini, insan ilişkilerini, karı koca kavgalarını herşeyi konuşuyorlar. Bunu dışarı sızdırdığın zaman iyi bir şey değil. Mahrem. HC marka olurken de öyle bir güven var. Buraya aristokratı da, kraliçesi de, hiç erişemediğiniz sanatçısı da gelir. Veya çok sıradan insan da gelir, sokaktan. Yani küçümseme anlamında değil. Sosyoloji yapısı olarak.
FİYATLAR TÜRKİYE STANDARTLARINDA...
-HC bir marka. Bu fiyatlara da yansıyor mu ki halkımızın buraya gelmesi konusunda bir astronomik fiyat korkusu var mı?
-Hayır. Herkesin korkusu var. Harun Cici'ye gidersek, çok pahalı. Benim etik değerlerim var. Asgari ücret 900 lira 800 kusur lira şu an. Ben oradan bakıyorum. Ha şu da var. Ben özel dışarı çağırıldığım zaman. İşte İstanbul'a saç taramaya gidiyorum. Düğün vs. Veya sanatçı geliyor Çeşme'ye, Almanya'ya. Veya İran'a istiyorlar gelin saçı için. O zaman fiyatım belli. Çünkü özel bir şey istiyor ve parası da var. Onu yapan insanın. Özellikle bunu yapıyorum. Diyorum ya benim etik değerlerim var. Asgari ücretin hadi bin lira olduğu bir ülkede ben röfleden beş yüz lira bin lira almam. Ha şu da var. En kutsal şey emektir. Emeğimi en güzel şekilde sunarım. Ama halkın alım gücünü göz önünde tutarım.
DÜNYADA EN DEĞERLİ VARLIK ZAMAN VE AKILDIR
-Siz bir eser oluştururken saçta, bu ne kadar süreç tutuyor?
-Belli şeyler var. Belli bir tema ile çalıştığım zaman önce temayı hazırlıyorum. Mesela senin çok beğendiğin şu saç yedi dakikalık bir saç. Yedi dakika. Pıt pıt pıt gidiyor. Çoğu dergi bunu kapak yaptı. Kadınca dergisine kapak yaptılar. Çoğu kuaför arkadaş nasıl olmuş, nereden başlamış? Bunun eğitimini de veriyorum ben. Şimdi dediğim gibi dünyada en değerli varlık zaman, ikincisi de akıl. Şimdi bakın saniyeler geçti bir daha geri yok. Onun için diyorum ki yine bir edebiyatçı abimizin röportajında benim çok hoşuma gitmişti. Ölüm insanların oto kontrolüdür. Arada bir ölümü düşün. O zaman zamanı değerlendiriyorsun bak. Hırs, para vs. hiçbir şeyin anlamı yok. Onun için en değerli varlık zaman, ikincisi akıl. Zamanı ve aklı kullanmak. Benim hayat felsefem bu. Saça da yansıyor. Mesela şaşırır. Ben gelir üç dakikada, beş dakikada saça şekil verme işlemimi sonlandırırım. Mesela internette vs. dolanıyor. Dört dakikada topuz. Nasıl olur diyor? Anlatabildim mi felsefe bu. En değerli varlık zaman ikincisi akıl. Bize bahşetmiş yaratıcı bunu.
-Yani onunla konuşmada belki daha fazla zaman geçiyor...
-Evet. Bu insani bir şey. Ben okullarda gençlerle sohbet ederken çocuklara şunu söylüyorum. Dünyada en değerli varlık zaman. Bir daha yok. Bu saniye gitti bak. Bir daha getirme şansın yok. Düşünsene dünyanın oluşumundan bugüne geçen sürede neler geldi neler geçti tarihte? Senin hayatın senin zamanın zerre değil okyanusta. Biraz da insani ve felsefi boyutta bakmak lazım.
-Peki bu işi yapmak isteyenlere ya da gençlere ya da meslektaşlarınıza tavsiyeniz ne olacak efendim?
-1. İnsani değerler. 2. Hani baştan söyledik. Gelen müşteri, misafirimiz veya konuğumuz diyelim buna. Onun sosyolojik yapısı. Nerede nasıl kullanacağı. Baştan da dediğim gibi bizim en değerli varlığımız saç. Buna zarar vermeden, para kazanma uğruna, hırs uğruna. Buna zarar vermeden nasıl neyi yapabilirim. 3sü dedim ya her şey doğanın bir parçası. Bize lütfetmiş. Bunu bozmadan insani değerlerle nasıl yapacağım. Dedim ya hani çoğu insan Harun Cici dediğin zaman çok korkuyor. Çok pahalıdır. Hayır, ben Türkiye standartlarının altındayım. Ve onun dışında ben bu işten para kazanıyorum. Türkiye koşullarında. Ama benim daha çok derdim sosyal sorumluluk projeleri. Engellilerle projeler yapıyoruz. Çünkü onların bize ihtiyacı var. Ve benim yarın bir engelli adayı olmayacağımın bir garantisi yok. Şuradan çıkarken.
DAHA ÇOK SOSYAL SORUMLULUK
-Yani daha çok sosyal sorumluluk projeleri diyorsunuz...
-Daha çok sosyal sorumluluk projeleri evet. Her insanın buna hakkı var. Ben Erzurum'a gittiğim zaman şunu söyledim. Basında çıktı o. Bir insan doğduğu topraklara borçludur. Hepimiz borçluyuz. Biz bu topraklarda doğduk, bu topraklarda doyduk. Çocuğumuzun eğitimini verdik vs vs, yedik içtik. Hepimiz borçluyuz. Öyle numara yok. Düşünsenize şu son 10-15 senedir müthiş bir hırs, müthiş bir betonlaşma, müthiş doğa katlediliyor. Kanserler azmış. İnsanlar düşünsün. Siz İzmirlisiniz. Bayındır ve çevreleri çok iyi biliyorsunuz. Eskiden bayındır tire oralarda çaylar vardı. Şimdi o çayların hiçbirisi yok, kurudu gitti. Doğa yok ediliyor. Doğa yoksa, oksijen yoksa senin hiçbir anlamın yok. Sen doğanın bir parçasısın yani. Değil mi? Benim hedefim bundan sonraki projelerde birlikte olalım.