"The Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry" dergisinde yayımlanan araştırmada Türkiye'deki ergen ve çocukların, diğer 5 ülkedekilere göre daha fazla "takıntı" riskiyle karşı karşıya kaldığı da saptandı.
Atatürk Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Seçer, "6 ülkedeki 18 şehirden 8 bin civarında örneklemden veri elde ettik. Çalışmayla, OKB'nin tedavi öncesi ve sonrasında referans alınan zihinden atılamayan düşünceler diye tabir edilen obsesyonların aksine, hastalığın ortaya çıkması ve tekrar nüksetmesinde özelikle şüphe-kontrol olgusunun merkezi bir rol üstlendiği belirlendi." dedi.
Türkiye ve yurt dışından bilim insanları, halk arasında "takıntı" olarak bilinen Obsesif Kompülsif Bozukluğu (OKB) hastalığına ilişkin 6 ülkede yapılan ve literatüre giren araştırmada, hastalığın temelinde zihinden atılamayan ya da istemeden akla gelen düşüncelerin aksine "şüphe kontrolü" olgusunun merkezi rol üstlendiği belirlendi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Seçer ile Harward, John Hopkins, Roma, Barcelona ve Lund Üniversitelerinden bilim insanları, Türkiye, ABD, İtalya, İsveç, İspanya ve Finlandiya'da "takıntı" hastalığı olan psikolojik rahatsızlık üzerine araştırma yaptı.
Hastalığın ilk işaretlerinin çocukluk çağında başlaması nedeniyle yetişkinlerin devre dışı bırakıldığı araştırmada, bilim insanları, 6 ülkedeki 18 şehirden yaklaşık 8 bin klinik ve klinik olmayan örneklemle yürüttükleri çalışmada, takıntı hastalığının gelişim sürecinde, bilinen obsesyonların (istemeden akla gelen düşünceler) değil "şüphe kontrolü" olgusunun merkezi rol üstlendiğini saptadı.
Yaklaşık bir yıl süren araştırmada, Türkiye'deki çocukların diğer 5 ülkedekilere göre bu hastalık riskini daha fazla taşıdığı ve hastalık açısından kız çocuklarının erkeklere göre daha fazla risk altında olduğu ortaya konuldu.
Hastalığın tedavi yöntemlerini değiştirebilecek nitelikteki bu çalışma literatüre girerek, dünyanın en saygın psikiyatri dergilerinden The Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry dergisinde yayımlandı.
Doç. Dr. Seçer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık bir yıl önce Harvard ve İsveç Lund Üniversitelerinden gelen teklifle OKB üzerine Türkiye, Amerika, İspanya, İtalya, İsveç ve Finlandiya olmak üzere 6 ülkeyi kapsayacak şekilde geniş kapsamlı çalışma yürüttüklerini söyledi.
TÜRKİYE'DEKİ ÇOCUKLAR 5 ÜLKEDEKİNE GÖRE DAHA FAZLA RİSKLE KARŞI KARŞIYA
Çalışmada OKB belirtileri üzerine odaklanıldığını anlatan Seçer, "6 ülkedeki 18 şehirden 8 bin civarında örneklemden veri elde ettik. Çalışmayla, OKB'nin tedavi öncesi ve sonrasında referans alınan zihinden atılamayan düşünceler diye tabir edilen obsesyonların aksine, hastalığın ortaya çıkması ve tekrar nüksetmesinde özelikle şüphe-kontrol olgusunun merkezi bir rol üstlendiği belirlendi." dedi.
Seçer, söz konusu çalışmada 6 ülkeden elde edilen sonuçların klinik ve klinik olmayan örneklemlerde benzeştiğini ifade ederek, araştırma ile aynı zamanda Türkiye'deki ergen ve çocukların diğer 5 ülkedekilere göre daha fazla OKB riskiyle karşı karşıya kaldığının da belirlendiğini belirtti.
Özellikle çocuk yetiştirme biçimleri ve çocukluk çağı yaşantılarının takıntı hastalığı için önemli belirleyiciler olduğuna işaret eden Seçer, şöyle devam etti:
"Çalışmamızda önemli oranda aşırı baskıcı, koruyucu, mükemmeliyetçi dediğimiz ebeveyn tutumlarının ve buna bağlı birtakım çocukluk çağı yaşantılarının sonucunda ortaya çıkan OKB hastalığı bakımından Türk çocuklarından elde edilen bulgularda diğer 5 ülkeye göre ciddi düzeyde farklılık gözlendi ve bu fark önemli oranda psiko-sosyal faktörlerle ilişkilidir. Araştırmamızın dikkat çeken bir diğer bulgusu ise kız çocuklarının erkeklere göre daha fazla OKB hastalığı riskiyle karşı karşıya olmasıdır."
ÇALIŞMA HASTALIĞIN TEDAVİ SÜRECİNE KATKI SUNACAK
Araştırmalarının psikoloji ve psikiyatri alanında OKB'nin anlaşılmasına ve tedavi süreçlerine önemli katkı sağlayacağını kaydeden Seçer, "Bu çalışma takıntı hastalığının tedavi süreçlerinin planlama ve yürütülmesinde önemli bir veri kaynağı oluşturacaktır. Ayrıca çalışmamızın bilimsel sonuçları The Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry dergisinde yayımlandı." diye konuştu.
Seçer, OKB'de en yaygın tedavinin psikiyatrik olarak ilaç ve antidepresanlar ile bunları tamamlayıcı nitelikte psikoterapi ve sosyal destek uygulamaları olduğunu dile getirdi.
OKB tedavisine aile danışmanlığının da önemli ölçüde katkı sağlayacağına dikkati çeken Seçer, "Takıntı hastalığının tedavi sürecinde psikiyatrik tedaviye ek olarak ebeveyn tutumları, çocukla iletişim süreçleri, hastalık öncesi ve sonrası çocuğa yaklaşım ve destek süreçleri tedavinin önemli boyutunu teşkil ediyor. Bu anlamda OKB'yi yalnızca psikiyatrik tedaviler ile çözümlenebilecek bir rahatsızlık olarak görmemek gerek." şeklinde konuştu.
TAKINTI ÇOCUKLUKTA BAŞLAYIP ERGENLİK VE YETİŞKİNLİKTE BELİRGİNLEŞİYOR
Doç. Dr. İsmail Seçer, yakın zamana kadar OKB'nin yetişkinlere özgü bir rahatsızlık olarak kabul edildiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"OKB ilk belirtileri çocukluk döneminde veriyor. Yetişkinlerde gördüğümüz düzen takıntısına benzer davranışların, küçük yaştaki çocuklarda benzer şekilde ilk işaretlerini gözlemleyebiliyoruz. OKB, yetişkin yaşamda şiddetli şekilde ortaya çıkmaktadır ancak bunun ilk işaretleri kesinlikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde gözlemlenmektedir. Bu anlamda aile rehberliği ve aile danışmanlığı OKB'nin belirlenmesi, önlenmesi ve tedavi edilmesinde önemli bir gereklilik."