DOĞUTÜRK

TAŞKESENLİOĞLU: BEN ERİŞİLEBİLİR OLMAK ZORUNDAYIM!

Siyaset

AK Parti Erzurum milletvekili adayı Zehra Taşkesenlioğlu seçildikten sonra irtibat ofisi kuracağını ve isteyen herkesin bu ofis vasıtasıyla kendisine ulaşabileceğini belirterek, “ ben erişilebilir olmalıyım, benim temel misyonum bu!” şeklinde konuştu.

RÖPORTAJ : MUTLUHAN ÇAMUR
AK Parti Erzurum milletvekili adayı Zehra Taşkesenlioğlu seçildikten sonra irtibat ofisi kuracağını ve isteyen herkesin bu ofis vasıtasıyla kendisine ulaşabileceğini belirterek, “ ben erişilebilir olmalıyım, benim temel misyonum bu!” şeklinde konuştu. Türkiye’nin kendi Anayasası olmadığını iddia eden Taşkesenlioğlu, “1982 anayasası dedikleri şey ithal edilen senin, benim ihtiyaçlarım göz önüne alınmamış bir anayasa. Türkiye kendi anayasasını yazacak, kiminle; sizinle, bizimle beraber.” dedi. Cinsiyete dayalı bir ayrımcılığa karşı olduğunu belirten Taşkesenlioğlu, kadın olduğu için geri planda olmaması gerektiğini bir başkasının da başka bir cinsiyette olduğu için ön plana çıkmaması gerektiğine vurgu yaptı.
Zehra Taşkesenlioğlu; Ekonomist, AK Parti Erzurum milletvekili adayı… Erzurum’da tek kadınMilletvekili adayı olması ile gündeme geldi. Taşkesenlioğlu milletvekili adayı olmasının yanı sıra iyi bir akademisyen aynı zamanda. Uzun yıllar Yeni Türkiye’nin oluşum sürecindeki Refah yol, Fazilet ve AK Parti gibi siyasi partilerin içinde bulundu. 1995 Yılından İtibaren yerel yönetimlerde çalıştı ve İstanbul Gaz Dağıtım A.Ş. yöneticilik yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı Başkan Danışmanlığı görevlerinde bulundu. 2005 yılından itibaren Türk Yerel Yönetimlerinde ilk olan Yerel Kalkınma ve AB ilişkileri koordinasyon Merkezini Zeytinburnu’nda kurdu. Bu proje 2006 Nisan Ayında Belediyeler Arası Yapılan yarışmada ödül aldı. Taşkesenlioğlu, bugünlerde gündeme gelen yüzde 10 seçim barajını, başkanlık sisteminin neden gerekli olduğunu ve siyasetçinin temel görevlerini anlattı. Yeni Türkiye’nin yapı sisteminin kesinlikle başkanlık sistemiolması gerektiğine dair mesajlar iletti.
Refah Partisi, Fazilet Partisi ve AK Parti gibi yeni Türkiye’nin oluşum sürecinde sizde yer aldınız. Bu süreçte ne gibi kazanımlar elde ettiniz, siyasi düşüncenizin oluşmasında ve siyasete bakış açınızda bu 3 siyasi hareketin ne gibi etkisi oldu?
Öncelikle şunu belirteyim beni siyasete kazandıran aynı zamanda bütün Türkiye’deki kadınların siyasette etkin hale gelmesini sağlayan en önemli insan Cumhur Başkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’dır. O dönemde mevcut hiçbir partinin siyasi anlamda kadın hareketleri yoktu. Kadın organizasyonu ve kadın birimleri dahi yoktu.1994 Mahalli İdareler Seçimlerinden önce Sayın Cumhur Başkanımız bunu ilk defa İstanbul İl Teşkilatı bünyesinde gerçekleştirmiştir ki o zaman o İl başkanıydı, daha sonra bunu oradan örnek alarak bütün Türkiye teşkilatlarında yaygınlaştırdılar. Bizden sonra ANAP Teşkilatı bunu iyi yaptı, onlar da da kadınlar vardı ama muhakkak ANAP’ta Doğru Yol’ da vs. de saf kadını öncelikleyen kadın hareketi yoktu. Dolaysıyla bu anlamda benim en büyük teşekkürüm Sayın Cumhur Başkanımız Recep Tayip Erdoğan’adır. İkincisi o partilerin yani Refah, Fazilet ve daha sonra çalışmaktan gurur duyduğum ve mensubu olduğum için rabbime şükrettiğim AK Partinin bana kazandırdığı en önemli şey, insan kazanmak. Bu süreçte de geriye dönüp baktığımda ciddi dostluklar elde ediyorsun. Net söylüyorum eğer siyaseti düzgün yapabiliyorsan siyaset aynı zamanda bir insan biriktirme sanatıdır. Bir bankanız oluyor ve o kanallar bunları size oluşturabiliyor. Ancak siyaset yapmanın da şöyle kötü bir külfeti var; yönetemezsen kötü yönetebilirsen çok iyi. İnsanların hayallerini ve umutlarını satın alıyorsun ya da size emanet ediyorlar, diyorlar ki: “bu benim umudum bu benim hayalim git bunu gerçekleştir!” Bu eğer gerçekten yapılmazsa çok ciddi hayal kırıklıkları meydana gelir, eğer yapılabilirse de o insanın geleceğinde ve şuan ki halinde bir değişim meydana getiriyorsunuz. Bu sorumluluğu da bana en iyi öğretende geçmişteki siyasi deneyimlerimdir. Artık Türkiye değişim ve dönüşüm geçiriyor, 1990’ ların Türkiye’si yerine 22’inci Yüzyılı hedefleyen ve bu anlamda hareket eden bir Türkiye var ve bunun adı; Yeni Türkiye. Temel ihtiyaçlarını çözmüş, vatandaşının ihtiyaçlarını daha üst perdeye götürmüş bir siyasi anlayış var ki bunun adı Yeni Türkiye. Ekonomik kalkınmasını İnovasyon’ a dayandıran ama aynı zamanda insanını öncelikleyen değerlerini bu önceliklerinin tepesine koyan bir Türkiye var. Dolayısıyla Refah, Fazilet ve AK Partinin bana kazandırdığı temel şey algılamamı genişletti, nereye doğru gitmem gerektiğini genişletti; benim ülkemin neyi hak ettiğini benimle beraber Türkiye’de yaşayan her vatandaşın neyi hak ettiğini hatırlattı bana niye, yaptıkça ihtiyaçlarımızı çözdük ve ihtiyaçlarımızı çözdükçe de ufkumuz genişledi. Eğer böyle bir siyasi partide olmasaydım muhtemelen bende diğer siyasi partilerde olan insanlar gibi daha kısa bir bakış açısına sahip olurdum.
İktisadi Bilimler ve Yerel Yönetimler üzerine üzerine çeşitli eğitimler aldınız, çalışmalar yaptınız. Bunlar arasında; 2006 yılında Zeytinburnu’ nda kurduğunuz Türkiye’ de Yerel Yönetimler alanında ilk olan, Yerel Kalkınma ve AB İlişkileri Koordinasyon Merkezi gibi ödüllü projelerinizde var. Milletvekili seçildikten sonra parti politikasından hariç bireysel olarak projeleriniz olacak mı?
Ben bireysel proje yapmak taraftarı değilim. Nihayetinde ben kendi partim adına seçilmiş ama bütün Türkiye’ ye hizmet edecek olan insanım. Bütün siyasiler seçilinceye kadar bir partinin mensubudurlar ama seçildikten sonra bütün partililere hizmet etmek zorundadırlar. Dolaysıyla bana oy veren ya da vermeyen herkese hizmet etmek zorundayım. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebilirim Zehra’nın tek başına bir projesi olması bir anlam ifade etmiyor, ben bir takımın içindeyim, bir zincirin küçücük bir halkasıyım… O bütün zinciri kuvvetlendire bilme adına “o projelerin gerçekleşmesinde benim katkım ne olacak?” sorusuna bakarsak 2 şey söyleyeceğim;
1- Erzurum’un bu projelerden hangisine ihtiyacı var?
2- Erzurum bu projelerden hanisini istiyor ve hak ediyor? Bunları algılayıp gerçekleştirmem lazım. Burada bireysel performansınız devreye giriyor. Bireysel projelerden ziyade hem Türkiye için yapılan hem bölgemiz için yapılan merkezi hükümet tarafından yapılacak olan projelerin gerçekleşmesinde benim katkım ne olacak? Hep söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim siyasetçinin iki temel görevi var; bir iletmektir, iki üretmektir. İletmekten kastım, genelin sorunlarını merkeze doğru iletmek, bu iletmek sadece ve sadece sekreterya görevi görmek değil; algılayarak algılattırmak lazım. Ben bu saatten sonra Erzurum’ un Ankara’ da lobi gücü olmak zorundayım, Erzurumlunun sesi olmak zorundayım, dolaysıyla iletim görevim bu! Üretim görevim ise merkezi idarenin ürettiklerini Erzurum’un özelinde neler yapabileceğim konusunda orada bir baskı oluşturmak bu iletim kanallarından aldığım lobi/güç ile sonrada gerçekleşmesini sağlamak.
Türkiye’de uygulanan yüzde 10 seçim barajını demokrasi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce bir düzenleme getirilebilir mi?
Muhakkak, ancak Türkiye’de demokratikleşme ile ilgili onlarca farklı sorunlarla mücadele ediyoruz. Bugün yüzde 10 seçim barajı olmadığı takdirde de Türkiye nelerle karşılaşa bileceğine hepimiz şahidiz. O yüzdende evet baraj ya da kısıtlama doğru bir uygulama değil, ancak bazı uygulamalar doğru olmasa da şartlar onu gerektirir ve yaparsınız. Dolaysıyla da Türkiye’deki şart bunu gerektiriyor, ancak biz gerçekten Anayasa değişikliğine gittiğimiz takdirde bireylerin, partilerin, kurumların bütün hak ve özgürlükleri teminat altına alındıktan sonra bireylerin önüne ket koyan barajı düşünüyor olmamız lazım. Daha 3 sene öncesine kadar Türkiye’de bütün partilerin başında olan Demokles’in kılıcı vardı; “ şunu yaparsan kapatırım, şunu benim dediğim gibi yapmazsan öldürürüm.” diyordu, niye partiyi kapatıyordu. Düşünceyi kapatıyor olabilmek hangi demokrasilerde görülmüş. Türkiye’nin anayasası yok! Bu kadar iddialı konuşuyorum.  1982 anayasası dedikleri şey ithal edilen senin, benim ihtiyaçlarım göz önüne alınmamış bir anayasa. Türkiye kendi anayasasını yazacak, kiminle; sizinle, bizimle beraber. Bir başkasının diretmesiyle, anayasa dediğimiz şey; hepimizin düşüncelerini, umutlarını, isteklerini, sınırlarını ve zorunluluklarını belirliyorsa birkaç kişinin oturup yazacağı bir belge değil, bugün uygulattırılan bir belgedir. Bugün mevcut anayasanın içerisinde kooperatiflerle ilgili madde bireysel hak ve özgürlükler içeren maddelerden daha fazladır. Kooperatifin ne işi var anayasanın içinde! Oraya müteşebbis hakkını koyarsınız, ana bir ifade koyarsınız sonrasında da diğer çıkaracağınız kanun ve düzenlemelerle bunun nasıl yapılacağını anlatırsınız. Biz uzun uzadıya kooperatifleri anlatmışız o zaman ki insanlar bizi bir şeyin içine hapsetmeye çalıştılar, ettiler mi? Evet ettiler. Biz bunları hak etmediğimizi inanarak başkaldırdık.
Son günlerde sıkça gündeme gelen “Başkanlık Sistemi” ni nasıl değerlendiriyorsunuz, demokrasi açısından ülkemiz buna uygun mu?
Kesinlikle hazır. Şundan dolayı Türkiye’de artık hani sadece tek ses olabilme adına değil başkanlık sisteminin en önemli getirisi yönetilenle yönetenin aynı pota içinde olmasını sağlamaktır. Mevcut parlamenter sistem bu imkânı fazlasıyla vermiyor, 550 kişiyi seçiyorsunuz ve 550 kişi ülkeyi yönettiğini söylüyor. Hâlbuki ki denge ve denetleme ağını kurmadıktan sonra, yasama, yürütme, yargı üzerindeki denge ve denetleme ağını kurmadıktan sonra, yürütmenin bir tarafı var, yasmanın bir tarafı var; ikisi arsındaki çatışmalar düzenlenmedikten sonra Türkiye daha başka kaoslara gebe olacaktır. O yüzden de yeni Türkiye’nin yapı sistemi kesinlikle başkanlık sistemi olmalı! Bu anlamda Sayın Cumhur Başkanımızın söylediği gibi; “illa Amerikan modelini alacağım ya da illa Fransa modelini alacağım gibi bir derdim yok. Ben Türküm ben kendi modellerimi koya bilecek özelliklere sahibim! Benim ihtiyaçlarımla Amerika’da ki bir bireyin ihtiyaçları bir değil, onlar eyaletlere bölünüp yaşıyor olabilirler ama Türkiye Cumhuriyeti tektir ve yektir, tekliğini korumak zorundadır. Bir an önce başkanlık sistemine geçmek ve anayasayı değiştiriyor olabilmek lazım. Yeniden söylüyorum Türkiye kendi anayasasını yazması lazım, 82 anayasası benim anayasam değil.
Ülkemizde kadınlar yıllarca siyasetin dışında tutuldu, son yıllarda özellikle aday olduğunuz partinin girişimleri ile bu anlayış biraz kırıldı. Kadın olarak siz bu konuda herhangi bir zorluk yaşadınız mı ya da eleştiri aldınız mı?
Ben milletvekili adaylığı sürecim bir şey görmedim, aksine partim tarafından çok desteklendim. Ama 1990’lı yıllarda siyasetin kadınlara uygun olmadığı gibi bir düşünce vardı. Çünkü farklı siyasi partilerde görev yaparken arkadaşlarınızı siyasete davet ediyorsunuz orası çok karışık bir alan diyorlar. Bugün ben karmakarışık yemekleri yapabilecek yeteneğe sahipsem karmakarışık problemleri çözecek yeteneğe de sahibim. Allah bana bu melaikeleri vermiş; bir kadın olarak da vermiş, bir erkek olarak da vermiş. Cinsiyeti bir kenara bıraktığınızda ben bir bireyim ve birçok özellikle donatılarak yeryüzüne gönderiliyorum. Dolaysıyla bunların hepsini yapacak güce ve kudrete sahip olduğuma inanıyorum. Zorlukları şu şekilde gördük; Türk toplumu özellikle ataerkil bir toplumdan geldiği için kadın olduğunuzda önünüzde bir cam duvar var, ya da daha genel anlamda bir cam tavanınız var yukarı çıktığınızda geleneklerimiz ki bazılarının gittikçe yenileştiğini, değiştiğini ve geliştiğini görüyoruz. Birtakım toplumun kendi içinde oluşturduğu ön yargılar (bunlar tamamıyla bireysel önyargılar) bunlar bizim önümüzde engel miydi, evet engeldi. Ama bunu aşmakta bireyin kendisiyle ilgilidir. Ben insanların benim hakkımda ne dediğiyle ilgilenmem, kendi yaptığımla çok ilgilenirim. Bu zorluklara kulağımı kapatarak harekettim ve siyasetin içinde olan her bayan arkadaşıma diyorum kulağınızı kapatın doğrularınız gerçekten insani anlamda kuran’i anlamda doğruysa kapatın kulağınızı o doğrularınızın üzerinde yürüyün. Çünkü bunlar hep sizin üzerinizdeki hızınızı azaltacak negatif etkiler bunları görmediğinizde pozitif bir şekilde yolunuza devam ediyorsunuz.
Milletvekili seçildiğiniz takdirde kadınların siyasete girmesi noktasında ne gibi çalışmalar yapacaksınız?
Bir kere bizim kadın olarak iki şeyin farkına varmamız lazım ve birey olarak da sadece kadın olarak değil;
1-Kendi gücümüzün yeteneğimizin farkına varmamız lazım, ben ne yapabiliyorum? Nene Hatun bakın benim köklerimde var koca bir orduya karşı koymuş değil mi? Benim tekrar bunu hatırlatmam lazım, ben istersem bütün dünyayı kurabilirim, ben istersem bütün Türkiye’yi kurabilirim, ben istersen Erzurum’u yeni baştan yaratabilirim! Bu anlamda kadınların kendi güçleri ile ilgili farkındalıklarını geliştirmemiz lazım.
2-Kurumsal anlamda değişim ve dönüşümler yapmamız lazım. Bununla ilgili girişimci kadınlara yönelik projelerimiz var sayın başbakanımız buraya gelip gittikten sonra o projeleri açıklayacağız. Türkiye’de girişimcilik ve kadın girişimciliğinin desteklenmesi şart, kadın istihdamının desteklenmesi şart, aynı zaman da kadının özellikle demokratik hak ve özgürlükleri öğrenilmesi ve öğretilmesine yönelik çalışmalar yapılması lazım, Cinsiyete dayalı bir ayrımcılığa karşıyım! Ben kadın olduğum için geri planda olamamalıyım bir başkası da başka bir cinsiyette olduğu için ön planda olmamalı! Cinsiyet kavramından ziyade insaniyet kavramını temele alan ama kadınında olumlu özelliklerini parlatan analığını, anaçlığını, üretkenliğini ortaya koyacak projelerimiz var ve bunları da önümüzdeki günlerde açıklamış olacağız zaten.
Önce ki konuşmalarınızda Erzurum’da irtibat bürosu açacağınızı söylemiştiniz bu büro ne şekilde bir faaliyette bulunacak?
Evet, Allah nasip ederse 7 Hazirandan sonra büromuz açılacak ve 4 yıl boyunca da açık olacak. Burada imkânlarım çerçevesinde görevlendireceğim personel ya da personeller olacak. Ben niye Hınıs’ta ki bir vatandaşımı Ankara’ya kadar yorayım, buna gerek yok! Gelecek beyefendi benim mecliste işim olduğunda 15 dakikalık bir görüşme için saatlerce bekleyecek 45 gün peşimden gelip gidecek, bu insani değil. Ben seçim çalışmalarında halkın ayağına geldim mi, seçimden sonrada ayağında olmam lazım. Bu ayağa gelme kötü bir anlam ifade etmiyor, aksine benim onlarla beraber olmamın gerektiğini ifade ediyor. Bu yüzden seçimlerden sonra ofisimi muhakkak burada kuracağım, bu ofis vatandaşın isteği, ihtiyacı neyse orada gelip anlatmasını sağlayacak. Ankara’ ya da gelse çözülebilecek ihtiyaçları varsa çözülecek, burada da olsa olacak. Benim burada haftanın belirli günleri çalışabilmem lazım! Köy köy tekrar gezebilme imkânımız olamayacak çünkü ama o bilecek ki onun seçtiği bir vekil burada, haftanın belirli günleri ya da haftanın bir günü telekonferans kuracağım, her hafta bir bölgeyle telefonla görüşebilme fırsatımız olacak, ister açsın bana kızsın, ister açsın bana bağırsın, ister açsın bana desin ki “gurban çok eyi çalıştın” isterse desin eşimin şöyle bir problemi var yardım edin, isterse de desin bir kızı sevdim babası vermiyor. Ben erişilebilir olmak zorundayım! Benim temel misyonum bu! Benim başımdaki en önemli insan Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu bunu yapıyorlarsa benim onlardan bir farkım var mı; hayır! Dolayısıyla onlar gibi olmak zorundayım. Bir kere Rabbil aleminin benim üzerimde ki hakkı, çünkü ben dedim ki ben o arkadaşların hayallerini, umutlarını alıyorum. O hayallerin ve umutların gerçekleşmesi içinde benim burada olmamlazım.

Yorumlar (2)

Zerrin 10 Yıl Önce

helal olsun!iste gercek milletvekili boyle olmali!zehra hanim ornek olacak herkese!

Berna Saglam 10 Yıl Önce

Zehra Taskesenlioglu Erzurum icin bir sans! Cok ama cok basarili olacagi belli! Rabbim muhafaza ve muvaffak eylesin!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.