DOĞUTÜRK
2019-07-17 22:08:03

Tarih tekerrür etmesin

Mehmet ŞENER

mehmetysener@mynet.com 17 Temmuz 2019, 22:08

Şanlı direnişin bayraklaştığı gün:15 Temmuz 2016 Cuma…

Milli şairimiz merhum Akif, sanki de bugünleri görerek o muazzam dizeleriyle şimdi bile bizleri uyarmaya devam ediyor.

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? 'Tarih'i ' tekerrür ' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

O akşam Anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğan bu millet, bugün hangi benzer tehlikelerle karşı karşıya ya da Türkiye’yi 15 Temmuz’a götüren ihmal ve hatalar bugün bire bir yeniden mi tekrarlanıyor?

Hamaset yüklü nutuklar irat ettiğimiz 15 Temmuz şanlı zaferimiz, daha üzerinden üç yıl geçer geçmez bugün kimi suret-i haktan görünen iblisler tarafından iğdiş edilmek isteniyor. Bu çıplak gerçeği millet olarak biz görüyoruz da, millet adına karar verici olanlar, nasıl olur da benzer boyuttaki bunca tehlike ve tehdide karşı layüsel davranabiliyorlar?

Başta Başkan Erdoğan olmak üzere, 15 Temmuz’un en hakiki kahramanları, o akşam ve gece sabaha kadar canları pahasına eli silahlı katillere karşı direnen bu millettir. Fakat nasıl oluyor da daha üzerinden üç yıl geçer geçmez en hakiki kahramanların yerini bugün o güne alkış tutan ya da kamuda FETÖ’den boşalan yeri doldurmak için dörtnala koşan düzenbazlar aldı?

Kim her neye inanıyorsa inansın üstelik inandığı şeyi de özgürce savunma imkanına sahip olsun; buna hiçbir itirazımız olamaz. Lakin kim ki FETÖ’’den boşalan “kamu erki”ni ele geçirmeye çalışıyor hatta ne yazık ki geçiriyorsa, işte biz bu yeni kalkışma zeminine itiraz ediyoruz. Diyoruz ki ey devletim, belki de bir kez daha “bizi kandırdılar” deme fırsatımız olmayabilir, sırf üç beş rey uğruna FETÖ’den dahi daha şedit olan yeni oluşumlara ve yeni alan kapmacılarına karşı teyakkuzda ol…

251 şehidin aziz hatırası ve iki binin üzerindeki gazinin destansı mücadelesine gölge düşürmek istemiyorsanız eğer, kanlı darbe girişiminin şu üçüncü yılında devlet kurumlarını bir kez daha gözden geçirin. Filan tarikat ya da falan cemaat eğer bugün devlet nezdinde son söz sahibi kimseler ise, bize ne havai fişek lazım ne de alay geçitleri…

Hiç şüphe yok ki üç yıl önce o kanlı 15 Temmuz Cuma akşamı bu millet, Başkan Erdoğan önderliğinde, dünya milletlerinin tarihlerinde eşine ender rastlanabilecek türden bir direnişe ve nihayetinde de büyük bir zafere imza atmıştı.

Otuz kırk yılın ihmali neticesinde, devlete kılcal damarlarına kadar nüfuz ederek, günü geldiğinde başta Amerika olmak üzere, Batı’nın desteğini arkasına alarak, kendi vatanında kendi milletine bomba atıp, kurşun yağdırıp en sonunda da devleti yıkmayı planlayan azgın kanlı terör örgütü FETÖ, eğer o kapkara akşam amacına ulaşmış olsaydı, Allah korusun kimbilir bu canım vatanımız bugün hangi işgalcinin pis çizmeleri altında kirletiliyor olacaktı, kimbilir bugün bu millet nasıl bir acı ve zilletin pençesinde çırpınıp duruyordu…

Üç yıl insan hayatı için elbette önemli bir zaman dilimidir, lakin devletlerin ve milletlerin hayatında üç beş yılın esamesi bile okunmaz. Dolayısıyla 15 Temmuz, günümüz insanının ruh dünyasında “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” hükmünde olsa da, tarih ve devlet indinde asla unutulmaması ve unutturulmaması gereken meşum bir gündür.

Bugün millet-devlet el ele haklı bir gurur ve yüreklere sığmayan bir coşkuyla 15 Temmuz’un sene-i devriyesini anıyor, şehitlerimize rahmet okuyor, gazilerimize dualar ediyoruz ve vatana, devlete, demokrasiye sahip çıktığımız için övünüyoruz…

Buna hakkımız da var hani…

Fakat haklı zaferimizin yeni bir kâbus yüklü akşamlarla tekrar kararmaması için de her an teyakkuzda olmak zorundayız.

Çok eskilere gitmeyelim altı yedi yıl önce biri çıkıp deseydi ki, “birkaç yıla kalmayacak Fetullah Gülen Türkiye’de askeri darbe yapmaya kalkacak, bunu yaparken de kendisine direnen olursa, önüne çıkanı tanklarla ezip makineli tüfeklerle tarayıp, uçaklarla bombalayacak”

Söyler misiniz Allah aşkınıza, böyle diyen birine en kuşkucu olanımız dahi “efendi sen kafayı yemişsin” diye karşılık vermez miydi?

Gördük işte…

Üç yıl önce, bir zamanların “hocaefendisi”, öyle büyük ihanette bulundu ki milleti ve devleti uçurumun ucuna kadar getirdi. Bu milletin içinden çıkan ama bu milletle her türlü bağlarını kesen üniformalı katiller, bir gün önce secdeye koydukları pis başlarını bir gün sonra Türkiye düşmanlarının önüne paspas etti.

“Artık karanlık günler geride kaldı, bundan böyle bu ülkede hiçbir cemaat, tarikat, oluşum ya da hareket 15 Temmuz’a benzer bir teşebbüste bulunamaz” diyenler hayli çoğunlukta…

Eğer bir temenni ve dilek ise, eyvallah biz de aynı duaya yüksek sesle “amin” diyoruz. Lakin mesele, duygusallıktan öte bir durum…

Görüyoruz işte…

Üç yıl gibi kısa bir zaman içinde dahi kimi çevreler, devlette FETÖ’den boşalan yerleri nasıl hızla doldurmaya ve FETÖ yerine nasıl yeni bir güç ve paralel devlet olmaya çalışıyorlar.

Elbette millet olarak da uyanık olmalıyız, ama asıl devlet yedi gün yirmi dört saat tetikte olmalı ve yeni bir FETÖ belasının uç vermemesi için her türlü tedbiri almalıdır.

Allah esirgesin, tekrar 15 Temmuz benzeri bir kanlı teşebbüs sonrasında, belki de yeni bir “kandırıldık” itirafına fırsatımız kalmaz.

Püsküllü ve peştamallı delilerin etrafta, din ve tarih adına ahkâm kesip durduğu, uçan-kaçan ve cennetten bahçeler satan şeyhlerin, sözde hocaların, bunca şeye rağmen hâlâ el üstünde tutuluyor olmaları, başka şeyi bilmem ama en azından akılla ve irfanla izah edilir bir tutum değildir.

Oysa devletin en temel görevi, milleti bu akımlardan, oluşumlardan, hareketlerden ve teşebbüslerden koruyup kollamaktır.

Demiyoruz ki, devlet onların başını vursun, onları zindanlara tıksın, onların konuşma ve örgütlenme özgürlüklerine müdahale etsin…

Hayır…

Dediğimiz şudur: Devlet, bu “zararlılar”ı, kamuda karar verici olmaktan, millete müdahalede bulunma cüretinden ve devletin yönetim katlarından uzak tutsun yeter.

Yoksa, sonunda yeni bir FETÖ’müz yahut da FETÖ’lerimiz olur.

Üç yıl önce tankların altına yatıp, şehadete koşan milletimiz vatanı canları pahasına korudu ya…

Ha işte bu gerçeği gören hainler ve düşmanlar bundan sonra unutmayın ki yepyeni taktikler deneyecektir ve milleti en zayıf en çaresiz bir anında yakalamaya çalışacaktır.

Su uyur, düşman uyumaz demiş eskiler, siz boş bir söz mü zannediyorsunuz bunu…

Ceberrut devlet istemiyoruz, bilakis tehlikeye karşı çok önceden tehlikeyi görüp önlem alan devlet diyoruz…

“Her konuşan hoca, din adına yalan söylüyor!” şeklinde düşünen bir millet olmak, hepimizin hayatını kâbusa çevirir. Bunun yerine, her söyleneni akıl süzgecinden geçirip Allah’ın buyruklarına, Peygamber’in yoluna uyup uymadığına bakalım; yani Allah’ın buyurduğu gibi aklını işleten bir millet olalım…

15 Temmuz, üç yıl önce bir sonuçtu elbette; ama asıl bakmamız gereken nokta, bizi bu sonuca getiren süreç ve şartlardır.

Parmağın işaret ettiği yere değil de, bizzat parmağın kendisine bakmayı sürdürdüğümüz müddetçe, unutmayalım ki, yeni kalkışmalar yeni komplo ve saldırılar sürpriz olmamalı…

“Alim” ve de “Hoca”lık iddiasındaki delinin biri, geçen yıl televizyonda canlı yayımlanan programda, “…Bizim Peygamberimiz 23 yıllık peygamberlik hayatı boyunca, pek çok kişiyi kendini eleştirdi ya da dine zarar veren şiirler yazıyor diye bizzat öldürtmüştür” demişti!

Rahmet Peygamberi’ni haşa “katil” ilan etmişti, pislik…

İşte o zincirlik deli, Allah’ın Nebi’sine o iftirayı atacak ki, günü gelip gücü ele aldığında, “Allah” diyen, ama onun gibi düşünmeyenleri kesmenin meşru yolunu açsın…

Bendeniz 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde şunun söylenmesini bekliyorum:

Kanlı kalkışmanın 3. yılından millet olarak bir kez daha nasıl asil bir millet olduğumuzu tüm dünyaya gösterdik, demekle beraber…

Asıl olarak…

15 Temmuz kanlı kalkışmanın üçüncü yılında, devlet-millet olarak öyle esaslı tedbirler almış durumdayız ki, kim ki bundan böyle buna benzer bir teşebbüsle bizi sınamaya kalkarsa daha sokağa çıkamadan dünyayı onların tepesine yıkacak kudrete sahibiz…

Mezar taşlarıyla iftihar etmek; muhtemel tehlike ve musibetleri bizden uzak tutmaya yetecek olsaydı eğer bu millet ve bu devlet, şu yüz yıllık son döneminde dahi bunca belaya ve illete duçar kalmazdı.

Ezcümle:

Şayet 15 Temmuz’u yalnızca havai fişeklerin atıldığı, birbirinden sahtekâr adamların palavralardan nutuklar irat ettiği bir gün olarak görüp böyle anmaya devam edersek korkarım ki bu ülkenin kıyılarını daha nice 15 Temmuz dalgaları dövecektir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.