Son günlerde en çok konuşulan mevzuların başında yerli ve milli olmak geliyor.
Özellikle siyasiler konuyu kendi zaviyelerinden irdelerken, gazetelerdeki köşe yazarları konuyu enine boyuna tartışmaktadır.
Bir de Anadolu kentlerini, kasabalarını ve köylerini gezdiğinizde bu kavramlara rastlarsınız.
Söz gelim Diyarbakır'da kadim şehrin mukimlerine sorarsanız kendilerinin yerli olduğunu söylerler, kenar semtler yani varoşların halkı için onlar sonradan dolma, sonradan gelme ifadesini kullanırlar.
Ağrının Tutak ilçesine giderseniz kadim kasaba insanları kendilerinin yerli, falan , falancalarında dolma olduğunu söylerler. Bu Erzurum'da, Trabzon'da veya İstanbul'da söylenen bir deyimdir.
Aslında Anadolu kasabalarında yerli terimi daha çok yerleşik halkı Türk olanlar kullanır. Yerli demek Türk demektir. Bölgesine göre Arap, veya Keldani demektir.
Bunların dışında olanlar genelde göçmen veya muhacirdir. Balkanlardan göç edenlere muhacir denir. Kafkaslardan Anadolu'ya göç edenlerde orta Anadolu'da muhacir denir.
Ayrıca çocukluğumuzda her yıl kutladığımız yerli malı haftası vardı. "Yerli malı yurdun malı her Türk onu kullanmalı" parolası işin bir başka boyutuydu.
Gelelim Milli kelimesine. Türk milleti son yüz elli yıldır çok acılar yaşadı. İçten ve dıştan gelen tehditler, savaşlar ve isyanlar sonucu çok acılar çekildi. İşte o acıların yarattığı ortamda milli kelimesi özellikle 1950 sonrası kullanılır hale geldi.
Özellikle 1960 sonrası iki bakanlığın adında milli kelimesi yer aldı. "Milli Savunma Bakanlığı", "Milli Eğitim Bakanlığı".
Türkiye'deki sağ-sol olaylarında milli kelimesi belirleyici rol oynadı. Türkiye'de sol gençlik daha çok enternasyonal ifadesini kullanırken sağ gençlik milli kelimesini kullandı.
Özellikle Aykut Edibali'nin başyazarlığını yaptığı dergi "Yeniden Milli Mücadele" milli kavramını kullanırken, Erbakan liderliğinde kurulan " Milli Selamet Partisi"de milli kelimesini kullanmıştı.
1970-1980 arası milli kelimesi ifade edilmese de sağcıların kullandığı bir kavramdı. Hayatın tüm alanlarına milliliği ve yerliliği hakim kılmak esastı. Aslında o yıllarda söylenmese bile ifade edilmek istenen şey " İSLAM"DI.
1980 sonrası özellikle Anavatan Partisi ve onun Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler Milli kavramını çok önemsemiş bakanlıkta yaptığı toplantılarda özellikle ders programlarının Milli olmasını, Milli konulara odaklanmasını istemişti.
Artık ders kitaplarının adları Tarih, Coğrafya, değil; Milli Tarih, Milli Coğrafya idi. Derslerde öğretmenler milli kavramını dillerinden düşürmüyorlardı.
Bu durum 2005'lere kadar böyle devam etti. 2002 'de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi ve kurduğu hükümetlerde kitap isimlerinde radikal değişimlere gidilmesi sağlanmış kitapların adları olan Milli Tarih, Milli Coğrafya adları kaldırılarak yerlerine eskiden olduğu gibi Tarih, Coğrafya adlarını almışlardı.
Artık Milli kelimesi eskilerin deyimiyle tukaka olmuştu. Derslerde, yazılarda milli kelimesi birden silinmişti. Çünkü Milli kelimesi o günkü yöneticiler nezdinde ayrımcılığı oluşturuyordu. Eğer bir şey ayrımcılığa sebebiyet veriyorsa kaldırılmalı, kullanılmamalıydı. Nitekim öylede oldu. Milli kelimesi zımnen kaldırılmış oldu.
Vehbi Dinçerlerin bakanlığıyla başlayan, Hüseyin Çelik'in bakanlığı döneminde kaldırılan ve Sayın Cumhurbaşkanımızın 550 yerli ve milli vekil istemesi ile alevlenen süreç bakalım hangi tarafa gidecek.
Onu da zaman gösterecek.