Hafta sonu serhat şehrimiz Kars’ta, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin düzenlediği “Uluslararası Kars Alimleri Sempozyumu” nu bir gazeteci olarak takip ettim.
Kongre Merkezi’ndeki açılış töreninde adeta hayretler içerisindeydim.
Akademik bir toplantı.
Cumartesi olmasına rağmen, öğrenci ve öğretim elemanları ile birlikte koca salon ön ve orta kısımları orta ve ileri yaş teyze ve hanımlarla doldu.
Merakla kayıt masasındakilere sordum. “Evet” dediler. “Buradaki kongrelere, toplantılara çevre mahalle ve köylerden insanlar dinleyici olarak gelir.”
Sempozyumdaki oturumlarda, Ebu’l-Hasan el Harakani’den, Karslı Hacı Mehmed Rıfat, Süleyman Şadi Efendi, Muhammed İlhami Yeşilbaş, Davudi Karsi, Karslızade Mehmed Cemaleddin, Kağızmanlı Hıfzı, Molla Zeynelabidin Görceğiz, Muhammed Hamid’e, “Çırpınırdın Karadeniz” in sözlerini yazan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Nağme Yazarı Ahmed Cavad’a kadar Karslı Alim ve Devlet Adamları ele alındı.
Anadolu Ajansı, TRT ve yaygın basını pek ilgilendirmeyen bu çalışma aslında çok önemli ve yerinde bir programdı.
Öyle ya, Anadolu’nun fethi, Türkleşmesi, İslamlaşmasında önemli katkıları olan dönemin alimlerinin anılması, binbir emeklerle çalışılan eserlerinin ifşası, derlenmesi, toparlanması kamuoyunu ilgilendirmese gerek(!..)
Bu anlamda Atatürk Üniversitesi’ne de örnek olması gereken Kafkas Üniversitesi’ni, İlahiyat Fakültesi dekanlık ve akademisyenlerini, özellikle de Doktor Öğretim Üyesi Alparslan Kartal hocayı önemli ve anlamlı çalışmalarından dolayı yürekten kutluyorum.
Çalıştayda çok önemli bir sonuç ortaya çıktı. Bir dahaki sempozyum, “Kafkasya Alimleri”…
Kafkas Üniversitesi, olası bu çalışmada, gerek ilgili bakanlıklar nezdinde ve gerekse Diyanet İşleri Başkanlığı’nca kesinlikle yalnız bırakılmamalı.
Neden mi?
- SEÇİM ARİFELERİNDE YÜZBİNLERCE BAYRAK DAĞITMAKLA OLMAZ-
Kars’a gelmişken, Ermeni çetecilerinin hunharca katlettiği Türkler’e ait toplu mezarların yakın tarihimizde gün yüzüne çıkarılan şehitliklerini ziyaret edip bir Fatiha okumadan, “ANI mı ANİ mi ?” hem kümünden bir türlü kurtulamadığımız bir algıyı da dikkatlerinize sunmadan olmazdı.
Sabah erken saatlerde yola revan olduğumuz ANI ÖREN YERİ yol üzerindeki Subatan Köyü’ne en son 20 Haziran 1991’de gelmiştim.
Köyde ve civar yerlerde Ermeni Taşnak çetecilerinin 1918 yılında yaptıkları katliamları belgelemek üzere o tarihte yapılan kazı sonrası, yol kenarına 1992 yılında Kars Valiliği tarafından şehitler anısına bir anıt yapıldı.
“24 Nisan 1918’de Subatan Köyüne de girerek halkı bir araya toplayan Ermeni çeteciler, köylülerin önce kıymetli takı ve eşyalarını ellerinden aldıktan sonra 570 kişiyi samanlıklara doldurup, üzerlerine gaz yağı döküp yakıyor ve bu kişilerin tamamı o gün hayatını kaybediyor. Katliamın ardından 570 kişinin can verdiği bu samanlıklar toplu mezar haline getirildi...” Hatırlatmasıyla,
Fatihalarımızı okuduk ama üzüntümüze bir eklenti; Anıtın yazıları silinmiş, gönderdeki küçük boyutlu bayrak solmuş ve parçalanmak üzere.
Tarihten, kültürden, turizmden, hariciyeden bihaber yetkili ve ilgililerin dikkatine sunmak isteriz.
Durum, sıradan bir konu ve uyarı değil.
Bu yolun devamına Ermenistan sınırında bulunan ANI ÖREN YERİ’ne her gün yüzlerce yerli ve yabancı insan gidip geliyor.
-“ANİ HARABELERİ” DEĞİL, “ANI ÖREN YERİ”-
Yol üzerindeki resmi tabelaların birinde “Ani..” bir diğerinde “Anı..” yazıyor.
Mihmandarımız Kafkas Üniversitesi’nin çok değerli Doktor Öğretim Üyesi Yaşar Kop, ANI’daki karışıklığın ilgili Bakanlıkça “Anı” olarak kabul edildiğini ancak karmaşalığın devam ettiğini söylüyor.
Anı Ören Yeri’ne girişteki tabelalarda biz de bu durumu fotoğrafladık.
Yörede faaliyetlerini sürdüren Ermeni ve Hristiyan misyonerler, “ANI” yazılı koca tabelaya beyaz bir nokta koymayı ihmal etmemişler.
Derme çatma kulübedeki satıcının hediyelik eşyalarında da “Ani” ısrarla kullanılmış.
-NEDEN “ANI” DA ISRAR EDİYORUM?-
Türk tarihine, kültürüne, eğitimine cani gönülden hizmet vermiş, ata yurdu Kars olan, Erzurum’da uzun yıllar görev yapmış ancak kıymeti bilinmeyen çok değerli dostum akademisyen Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz, 10 kişilik bir ekiple yaptıkları bilimsel ve akademik çalışma sonucu, buranın adının ANI olduğunu Kültür Bakanlığı’na tescil ettirdiler.
Söz konusu yer ismi hakkında Alyılmaz’ın çalışmalarında özetle şu paragraf alıntılarına göz atmak gerekirse:
“Eski Türk yazıtlarında söz konusu yer adı “Ani” (…) değil; “Anı” (…) şeklinde-geçmektedir.”
“Üzerinde yoğun olarak tartışılan kavram işareti ile (sözcük ile / yer adı ile) işaretlediği kavram (yer) arasında ciddi bir belirsizlik vardır. Yani Anı / Ani kavram işareti bugün Kars ili sınırları içinde kalan meşhur şehri mi yoksa Erzincan ili sınırları içinde kalan eski bir İpek Yolu şehri Kemah’ı mı karşılamaktadır? Konuyla ilgili yapılan araştırma ve incelemelerde eski Türk yazıtlarında geçen Anı ırmağının adının Türklük bilimiyle uğraşan birkaç bilim adamı dışında bilinmediğini; Anadolu’daki yer adlarının ise, birbiriyle karıştırıldığını tespit ettik.
“Kars ili ve Anı civarındaki köylerde (Ocaklı, Esenkent, Söğütlü…) 250 kişi üzerinde gerçekleştirdiğimiz anket sonucunda söz konusu yer adını 247 kişinin “Anı”; 3 kişinin ise, “Ani” şeklinde telaffuz ettiğini tespit ettik. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından konu hakkında görüşlerine başvurulan Prof. Dr. Enver KONUKÇU da, 02 Kasım 2007 hazırlamış olduğu raporunda “Ermeni dünyasına aitmiş gibi gösterilmek istenilen “Anı” yer adının Türkistan kaynaklı olduğunu, çok eski dönemlerden beri Türkler ve çevresinde kullanıldığını, bugün Arpaçay olarak bilinen ırmağın adının Halvetiye’den Gülşeni’nin yazdığı eserde, “An suyu” şeklinde geçtiğini, üstelik de bölge halkının bugün sözcüğü “Anı” şeklinde kullandığını belirtmektedir.”
“Kuruluşu Milattan önceki yıllara dayanan ve bugün Kars ili sınırları içinde kalan Anı şehrinin adına ilk dönem Ermeni kaynaklarında rastlanmamaktadır. VIII-XIII. yüzyıllar arasında farklı kültür ve uygarlıkların merkezi olan, özellikle de X-XI. yüzyıllarda ünü yayılmaya başlayan şehrin, Ermeniler’le ilgili kaynaklarda yer alışı da aynı yüzyıllara dayanır. Şehrin bu dönemlerdeki adı da Ermeni kaynaklarında “Şirak Anisi” olarak geçer. İlk dönem Ermeni kaynaklarında geçen “Ani” adı ise, “Daralık Anısı” yani “Anı-Kamakh”tır. İpek Yolu üzerinde bulunan “Daralık Anısı” / “Anı-Kamakh”, İpek Yolu’nun Anadolu’ya açılan kapısı, siyasi, askerî, dinî, coğrafi ve ticari bakımından büyük ilgi merkezi olan “Şirak Anısı”na adını kaptırır. Daha yerinde ifadeyle “Şirak Anısı”nin şöhreti, adı Arap, Fars, Gürcü ve Ermeni kaynaklarında geçen “Daralık Anısı” nın / “Anı-Kamakh”ın unutulmasına neden olur. “Konuyla ilgili görünen birçok kimse”nin de bu iki şehrin adlarını birbirine karıştırdıkları bir gerçektir.”
Rapordan alıntılar uzun oldu ancak konu son derece önemli ve bilindiği gibi halen başta Ermeniler olmak üzere bugün birçok kimsenin bu sözcüğün “Ani” şeklini “bilinçli” ve “ısrarlı” bir biçimde kullandıkları, ulusal bir kimliğin ve onurun sembolü hâline getirdikleri bilinmektedir.
Lütfen duyarlı olalım ve gerçeklerin saptırılmasına çanak tutmayalım.
-MABETLERİN KENTİNİ HERKES GÖRMELİ-
Kars merkeze 45 km uzaklıktaki dünyanın en eski 5 şehrinden biri olan, dönemlerinde nüfusu 200 binleri bulan bu antik kentin tarihi M.Ö 5 bin yıllarına dayanıyor.
Uzunluğu 4 bin 500, yüksekliği 8 metreyi bulan sur ve kalıntılarının içerisinde tarihten ne izler yok ki;
Anadolu’daki ilk Türk Cami
-BİR YANLIŞI DAHA DÜZELTELİM- “MENUÇEHR” DEĞİL “MANUÇAHR”
Anadolu topraklarında Sultan Alparslan'ın ilk Cuma Namazını kıldığı, Devlet Bahçeli'nin ise 2011 Ekim ayında Cuma Namazı kılarak gündemde yer alan Manuçahr Cami, Anadolu'da Büyük Selçuklu Mimarisine bağlanan ilk cami olarak biliniyor.
Caminin adında da bir yazım hatası var. Onu da düzeltmeden geçemeyeceğim.
Kars’ın emektar fotoğraçısı, hayatını bu çalışmalara adamış Yıldırım Öztürkkan.
45 yıldır ANI’yı fotoğraflıyor ve arşivinde 101 bin kare ANI ile ilgili fotoğraf var.
Belki bir yerlerin dikkatini çeker, emek de karşılığını görür.
Meslektaşım Yıldırım Ağabeyi, isim konusunda yapılan hatayı düzeltmemizi istiyor.
Tarih kitaplarında, tanıtım broşürlerinde, internet bilgilerinde “Menuçehr Cami” olarak yerleşen ismin aslında “Manuçahr” olduğunu söylüyor.
Sultan Alparslan’ın fetihten sonra buraya Vali olarak bıraktığı Anı Beyi olan şahsın yazdığı kitabede şu bilgiler yer alıyor:
“Bismillahirrahmanirrahım. Emir ve ecel sahibi ben Şavuroğlu Manuçahr, emir üzere imar ettim, onardım 1066”
99 basamaklı minaresi olan Manuçahr Cami’nin Selçuklu dönemi yıldız motifleri ve mimarisi büyülüyor insanı.
Cami minaresinin alt kısmını bir papaz ince ince oyarak yıkmaya çalışmış ama neyse ki başaramamış.
ÇÜNKÜ
Bu muhteşem eserin biraz ilerisinde Şeddadi sülalesinde ilk Anı Beyi olan Ebû’l Manuçahr’in oğlu Ebû’l Muammeran babasının ölümünde sonra Ebû’l Muammeran Cami’ini yaptırmıştır.
Çok yüksek ve sekizgen kule görünümündeki bu minare, bir Ermeni papaz tarafından altı oyularak zaman sonra dinamitle patlatılmış. Yıkık minarenin en çapı yaklaşık 4 kulaç boyutunda.
Aynı papaz, Manuçahr Cami’inin minare alt kısmını da küçük küçük oyarak yıkmak istemiş ama başaramamış.
Tüm bu tarihi eserlerle birlikte saraylar, hamamlar, kervansaraylar, bezirhaneler, hamamlar, Fethiye Cami, Katedral, kiliseler, manastırlar ve Fethiye Cami, Katedral ve İpekyolu köprüleri…
Dünya Miras Listesi’nde yer alan muhteşem bu antik şehri yerli yabancı herkes görmeli ve gezmeli tarihin o eski sokaklarında.
Sözlerimi, Anadolu’nun Türkleşmesi için müritleriyle birlikte hizmette bulunan, Ahmed Yesevi’nin Mevlana ve pekçok alimin etkilendiği XI. asrın tasavvuf alimlerinden Ebu’l Hasan El Harakini’nin “Nurul Ulum” eserinde yer alan şu ifadesiyle bitirmek istiyorum:
“Her kim bu dergaha gelirse ekmeğini veriniz, inancını sormayınız”
Yetkili ve ilgililere bir hatırlatma;
Anı Ören Yeri’ni gezip görmeye en az bir gününüzü ayırmalısınız. Tabii tuvaletinizi tutabilirseniz.
Bu arada, antik kente girişin hemen yanı başında büyük bir sosyal tesis yapılmış. Umarız en kısa zamanda hizmete girer.
Çünkü, bu antik kentin tanıtımı için çok yönlü hem sosyal tesislere hem de bilinçli profesyonel rehberlere ihtiyaç var.
Bir dostum Erzurum’dan 40 üniversite öğrencisini, tarih dersini yerinde işlemek üzere önce Sarıkamış’a oradan da Anı’ya getirmiş. Heyhat, kapıdaki zat, tutturmuş “10’ar TL vereceksiniz. Ya da Valilikten izin kağıdı getireceksiniz. Olmadı 50 TL verin geçin!” diye.
Hoca ve öğrenciler inat etmiş, bu parayı ödememiş, dersi surların dışında yapmış dönmüşler geri.
Bunları da bir kenara not edelim bari…