Siyasetin gündemine bomba gibi düşen “maklube” tartışması, FETÖ’ye karşı sürdürülen mücadeleyi mi sulandırmayı amaçlıyor, yoksa gerçekten başta yargı ve emniyet olmak üzere devletin içinde hala kripto FETÖ’cüler etkili mi sorusunu doğurdu.
Türkiye’nin içeride ve dışarıda en etkili biçimde terör örgütlerine karşı verdiği mücadele, Batı’da kimi çevreleri iyiden iyiye rahatsız ederken içeride de, bu mücadele pilav üzerinden farklı mecralara çekilmek isteniyor! Sokaktaki sade vatandaşı endişelendiren bu yersiz tartışmalar, çoğu zaman FETÖ’nün ekmeğine yağ sürdüğü gibi teröre karşı canını dişine takıp çarpışan güvenlik güçlerimizi ve adliyeyi de demoralize ediyor.
Önce şu soruyu sorarak başlayalım:
Devlet, FETÖ ile mücadeleyi gevşetti mi yahut da devlet atalete mi düştü?
Bu soruya objektif cevap verdiğimiz zaman işte şu son günlerdeki “maklubeyi kim pişirdi, maklubeye kim kaşık salladı” tartışmalarını daha iyi anlamış oluruz.
Pek çok meselede olduğu gibi Türkiye, “FETÖ ile mücadele” konusunda da elma gibi ikiye bölünmüş durumda.
“Mücadele akamete uğratılmadan devam ediyor” diyenlere karşı, “FETÖ borsası çatır çatır işlemeye devam ediyor” ya da “Yargı ve polisin içindeki FETÖ’cüler istedikleri gibi at oynatıyorlar” şeklinde düşünenlere var.
Besbelli ki her iki taraf da “kesin inançlı”
Yani her iki taraf da birbirini anlamaya değil, birbirini ilzam etmeye programlamış kendini…
Hal böyle olunca da, sade vatandaşın kafası acayip biçimde karışmış durumda.
Kim doğru söylüyor?
Misal, adam televizyonda bağıra bağıra soruyor:
“Nasıl oluyor da Zaman gazetesine abone olduğu için işten atılanlara karşı, aynı gazetenin hisselerini 17-25 Aralık’tan sonra satın alan o işadamı, devlet nezdinde en muteber kişi oluyor?”
Böyle binlerce soru, her gün medya aracılığıyla milletin üzerine boca edilip duruluyor.
Lafı daha fazla uzatmadan bu husustaki kişisel kanaatimi açıklamak isterim.
Şayet devletin FETÖ ile mücadelesi inkıtaaa uğramış olsaydı, hemen her gün basında FETÖ operasyonlarına rastlamaz ve gün aşırı da “şu kadar FETÖ’cü gözaltına alındı, şu kadarı tutuklandı” haberlerini duymazdık.
Evet; bu kadar basit…
Gün geçmiyor ki; askeriyeden, emniyetten ve yargıdan halen görev başında olan birileri, elde edilen yeniler deliller ışığında adli işleme tabi tutulmamış olsun.
Dolayısıyla devlet ne FETÖ ile mücadeleyi gevşetti, ne de emniyet ve yargı gibi kurumlar atalet içine düştü.
Yarın ne olur bilemem; ama gördüğüm ve bildiğim şudur ki: FETÖ ile mücadele bugün için devletin kırmızıçizgisi ve olmazsa olmazıdır.
Şurası muhakkak ki bu ülkede, devletin FETÖ ile daha doğrusu terör örgütleriyle mücadelesinin çökmesini ve kurumların zafiyet göstermesini isteyen belli bir kesim mevcut.
Bunlar; FETÖ ağzıyla konuşuyor, FETÖ’nün usta olduğu algı operasyonu metotlarını kullanıyor.
Sorabilirsiniz,
“Pekii bu kadar iddialı hüküm cümleleri kullanıyorsun ya, az da olsa bu mücadelede yolunda gitmeye bir şeyler ya da hatalar olmuyor mu?”
Olmaz mı, elbette hata da var, eksik de…
Lakin büyük resme baktığınızda, o hata ve eksikler resmin içinde bir nokta kadarsa yani esasa tesir etmiyorsa, çok önemli değil.
Şöyle ki: “Yargı, emniyet ve ordu hala FETÖ’nün kontrolünde” demek başka bir şey, “yargı emniyet ve ordunun içinde hala tek tük de olsa kripto FETÖ’cüler var” demek, başka bir şey…
Veyahut da, “FETÖ borsası kuruldu, şu kadar milyon doları veren işadamı yırttı” demek başka bir şey, “FETÖ borsası kuruldu, şu isimli işadamı şu isimli emniyet mensubuna ve yargı mensubuna şu kadar parayı verdi” demek başka bir şey…
Hayır; herkes sütten çıkmış ak kaşık gibidir demiyorum.
Dediğim şudur: Mevzii hatalara bakarak, cephenin tamamını çökmüş, yıkılmış ilan etmek yanlıştır.
Yoksa biz de Erzurum’da FETÖ muhalifi gibi görünüp eline fırsat geçmesi halinde nasıl FETÖ müttefiki olabilecek tipleri biliyoruz, ama bu eyyamcıların niyetleri kuvveden fiile geçmeden hüküm vermiyoruz, çünkü bu, suizan olmuş olur.
Televizyonlarda konuşan bazı kimseler, kahvehane sohbetlerini sanki olmuş ve oluyormuş gibi takdim ediyor, itirazımız bunadır.
Misal; FETÖ’nün siyasi ayağı meselesinde ben de eleştirenler safındayım.
Kabul; bu zeminde maşeri vicdanı tatmin edici adımlar atılmadı.
Malum; Ankara’nın en cari gündemi “maklube!”
İki bakan birbirlerine bu etli pilav üzerinden hamle yapıp duruyor!
Son derece yanlış ve yıkıcı bir tartışma.
Çünkü bu ithamlar, zaten pusuda bekleyen algı operatörlerine bulunmaz bir malzeme oluyor.
Unutmayalım ki devlet, FETÖ ile mücadeleden vazgeçtiği an yalnızca bindiği dalı kesmiş olmayacak, milleti yeniden akıbeti meçhul bir savrulmanın içine yuvarlamış olacaktır.
Bu sebeptendir ki…
15 Temmuz’u yaşayan bu devlet ve millet, ne böyle bir şeye ne de kendi kendine alttan alta gelin güveyi olmaya çalışan başka odaklara bundan böyle asla müsamaha göstermez.
Bakmayın siz, “devlette FETÖ’den boşalan yeri hamdolsun biz doldurduk” diyen kimi aklı evvellere…
Onlar, kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlıyorlar da farkında değiller.
Bu devlet-millet aynı delikten iki kere ısırılacak kadar basiret fukarası değildir.
Suyun uyuyabileceğini ama düşmanın asla uyumayacağını, bedeli pahalıya malolsa da artık öğrendik.
Bu gerçeği devleti yönetenler de biliyor.
FETÖ’nün yeniden dirilmesi mümkün değil, çünkü ölüler dirilmez…
Hele hele Tayyip Bey, Başkan olarak o koltukta oturduğu sürece…
Siz bugünlerde Ankara’daki pilavcılara ya da algı operatörlerine çok kulak asmayın.
Bazıları fanteziyi çok sever, o kadar…