Kendisi ile tanışmıyorum, ama adını o kadar çok duymuşluğumuz var ki sanki de Asiye Hanım'la bacı-kardeş gibiyiz.
Rahmetli Şeref de, eşine çok kıymet verir ve her fırsatta, "Asiye Hanım, benden sonra bu bayrağı devralacak kişidir" derdi.
Nitekim öyle de oldu...
Şeref, çok erken yaşta vefat etti; ama arkasında yüzlerce insanın çalıştığı büyük bir müessese bıraktı.
Asiye Hanım, yani kıymetli dostum Şeref Aslan'ın eşi o bayrağı devraldı ve yeğeni Hakan'la birlikte, Erzurum'da İstikbal'i bir numara olmaya devam ettirdi.
Rahmetli Şeref'in, hayatta olan dört erkek kardeşi var.
Rasim, Bünyamin, Adnan ve tabi ki bizim meşhur Murat'ımız...
Bir zamanların "Kanepeci Kasımoğulları" ailesinin fertleri...
O aile, bu sabah rahmetli Şeref'in kurduğu tesislerde bizleri ağırladı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ile Aziziye Belediye Başkanı Muhammet Cevdet Orhan da konuklar arasındaydı.
Gazeteci meslektaşlarım ve İstikbal çalışanları da vardı.
Rahmetli Şeref, siyasetin içinde olan bir isim değildi, fakat asla siyaseti de yok saymazdı.
Besbelli ki Şeref'in kardeşleri ve muhterem eşi de aynı yoldalar... Onlar da, bu şehir adına iyi ve güzel olan her şeyin yanında yer alıp, bu şehre gelecek vadeden projelerin içinde bulunuyorlar.
Asiye Hanım, o kahvaltıda yoktu, ama öyle bir düzen kurdurmuştu ki, hem O'nu hem de rahmetli eşi Şeref'i sanki de bizimle berabermişler gibi hissettik...
Adnan'ı da çok severim, lakin Murat'ın hali başkadır.
Belki biraz hercaidir, belki biraz cüssesine uygun olarak paldır küldürdür, ama kalbi temiz, gönlü pırıl pırıl olan güzel bir insandır, bizim Murat...
Büyükşehir Belediye Başkanı Sekmen ve Aziziye Belediye Başkanı Orhan, İstikbal çalışanlarına, yaptıkları ve yapacakları hizmetleri anlattılar.
Dikkat ettim, ne belediye başkanları tek kelime yalan yanlış bir şey söylediler, ne de onları dinleyen onlarca genç şüphe içinde kaldılar.
Çünkü Mehmet Sekmen, lafı eğip bükmeden, siyasi popülizm yapmadan şehrin tüm gerçeklerini çıplak bir şekilde ortaya serdi ve dedi ki, "...fotoğraf bu işte, ya oturup bunu sinemize çekeceğiz, ya da hayır bu bizim kaderimiz değil deyip, daha ileriye koşmak için ayağa kalkacağız."
Murat Arslan, delidolu bir adam, ama namuslu ve dürüst biridir... Keza Adnan da...
Hakan ise, bambaşka bir yiğit; o Şeref Bey hayattayken yanında olan biriydi, Şeref Bey vefat ettikten sonra da o yuvada olmaya devam eden bir vefakar oldu...
Asiye Hanım orada yoktu, keşke olsaydı görecekti ki, Güvenler'in kızı olmak ne kadar şerefli bir şeyse, Şeref Aslan'ın karısı olmak da o kadar şanlı bir payedir.
Biz kendi aramızda, özellikle de İstanbul Halı'dan Özkan'la birlikte olduğumuzda, Murat için "Deli" deriz. Hoş Özkan da ben de bu "deli" kelimesini mecazi anlamında kullanırız, ama yine de herkes de bilir ki Murat Arslan, hakikaten dost canlısı bir "deli"dir.
Beş yıl önce yine aynı tesislerde, ama Şeref Arslan olduğu halde yine Mehmet Sekmen'le kahvaltı yapmıştık.
Bu sefer yani beş yıl sonra Şeref yoktu...
Yarın kim öle kim kala...