'Atatürk İletişim' ile 'Hababam sınıfı'nın ortak kaderi

ERZURUM'da iletişimciler ile rektör yardımcısı arasındaki 'sansür' tartışması, yoğun siyaset gündemi içinde kayboldu.
Oysa, sansür, sadece iletişimcileri yani medya sektörünü değil herkesi ilgilendiren bir konu.
Yönetimler, problem çıkmaması için çareyi 'yasak' sınırını genişletmekte buluyor.
Ve de sınır tanımayan sansür uygulaması ile birlikte halkın haber alma özgürlüğü ortadan kalkıyor.
Konuyu açmak gerekirse, örneğin çoğu kentte polis, jandarma, son 24 saat içinde meydana gelen olayları günlük bülten halinde medyaya verir.
Erzurum'da ise polis ve jandarma, sadece kendi haber olmasını istediği konuların bilgisini basınla paylaşır.
Sadece güvenlik birimlerinde mi sansür var?
Hayır, şeffaflıktan uzak olan tüm kuruluşlarda benzer sorunla karşılaşırız.
İsterseniz önce 'sansür' için Türk Dil Kurumu ne diyor, ona bakalım:
- Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükümetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim.
Sansür için 'Ekşi sözlük' ise şöyle bir tanım kullanıyor:
- Neyi görüp, neyi görmeyeceğimize, neyi okuyup neyi okumayacağımıza başkalarının, devletin karar vermesi.
 
'HABABAM SINIFI' FİLMİ NİÇİN SANSÜR EDİLDİ?
Sizlere 'Hababam sınıfı filmine bir zamanlar sansür uygulandı’ dersem, bana inanır mısınız?
Kemal Sunal'ın 'İnek Şaban', 'Adile Naşit'in 'Hafize Ana', Tarık Akan'ın 'Damat Ferit', Münir Özkul'un 'Kel Mahmut', Halit Akçatepe'nin 'Güdük Necmi', Şener Şen'in 'Badi Ekrem' olarak ünlendiği film, sansüre kurban gidiyor.
Bazılarının 'Nereden çıkardın bunu', 'yok canım', 'Hababam Sınıfı'nın neyini sansürleyecekler?' dediğini duyar gibiyim.
Kaynağım, Melis Ceyhan'ın 'Sansür' ile ilgili Atatürk İletişim Gazetesinin Şubat- Mart 2015 sayısının 9'uncu sayfasındaki haberi.
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo- Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İrfan Hıdıroğlu, sansüre 'trajikomik' örnek olarak hepimizin defalarca izlediği Hababam’ı
gösteriyor.
Rıfat Ilgaz'ın 'Dolmuş' dergisinde yazdığı öykülerden oluşan ve 1957 yılında kitaplaştırdığı Hababam Sınıfı’Ertem Eğilmez 1974'de sinema filmi olarak çekiyor.
Aslında önemli olmasına karşın haberde 'hangi yıl' yasaklandığı yolunda bilgi 'yok.'
Tam 40 yıldan beri sinemalarda, televizyonlarda gösterilen ve hala büyük ilgi gören Hababam'ın yasaklanma gerekçesi şöyle:
"Türkiye'de böyle bir sınıf yoktur. Böyle bir film göstermek, gençlere kötü örnektir."
Gülüyorsunuz ama maalesef doğru.
 
'ATATÜRK İLETİŞİM'İ KİM ÇIKARIYOR
Şimdi gelelim günümüzde, 'sansür' uygulanan gazeteyle ilgili 'künye' bilgilerine.
Gazetenin adı: Atatürk İletişim
İmtiyaz sahibi: Prof. Dr. Uğur Yavuz (Dekan)
Genel Yayın Yönetmeni: Doç. Dr. Hakan Temiztürk ( Gazetecilik bölümü)
Haber Müdürü: Uzm. Gülhanım Küçükalkan
Editörler: Sefa Sargın, Ahmet Atsız, Melik Bulmuş, Can Bayrak.
Haber Merkezi: Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğrencileri
 
ÖĞRENCİLER NE YAPIYOR?
Atatürk İletişim'e haber taşıyan öğrenciler, aslında şanslı.
Mesleğe başladıktan sonra nasıl olsa sıkça karşılaşacakları 'yasak', 'sıkı denetim' zihniyetiyle erkenden tanışmış oldular.
İletişim öğrencileri sonra ne yapıyor?
Yaptıkları haberlerin kırpıldığını, yayınlanmayacağını öğrenince, bunu protesto etmek için önce yürümek istiyorlar.
Ancak, geleceğin gazetecilerinin önü kesiliyor bu kez seslerini duyurmak için sosyal medya yolunu kullanıyorlar.
Ardından da fakültedeki panolara 'Rektörlük sansür uyguladığı için gazeteyi çıkarmayacağız' diye yazıyorlar.
 
'SANSÜRCÜ BAŞI' KİM? '
Öğrenciler koro halinde ‘Sansürcü başı' olarak Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Sait Keleş’i görüyor.
Prof. Dr. Keleş, İletişim dekanının onaylaması için gazeteyi gönderdiğini, kabataslak baktığını ve bazı hatalar gördüğünü belirtiyor.
Uygulaması nedeniyle tepki gören Atatürk Üniversitesinde Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Keleş, 'Sansürcü değilim' dedikten sonra şunları söylüyor:
- Tarihi Taşmağazalar semti araç trafiğine kapatıldığı için esnaf işsizlikten şikayet etmiş.
Semt fotoğrafı yerine 'Zaman’ kuyumcusunun kocaman tabelası olan fotoğrafı koymuşlar, seçim öncesi.
'Cağ kebabının mucidi Tortum'dan çıktı' diye başlık atmışlar.
Bir süre önce Oltu ilçemizdeki Ticaret Odası bunun patentini aldı, biz nasıl 'Tortum' deriz.
Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Özyazıcıoğlu'na 'Yrd. Doç.' demişler.
Yine üniversitemizin hastanesi dururken gidip sürekli başka hastanelerle ilgili haberler yapmışlar.
Gazetenin çıkıp çıkmayacağına biz karar veririz.
Nisan sayısı çıkacak ama hatalar düzelttikten sonra.
 
DEĞERLENDİRME VE SON SÖZ
Şimdi bir değerlendirme yaparsak:
Önemli olangerçekleri bozmadan, abartmadan, sansürlemeden, hiçbir baskı veya çıkar grubunun etkisi altında kalmadan, objektif bir şekilde kamuoyunu bilgilendirmektir.
Elbette habere kaynak olan kişinin adı, unvanı tam yazılmalı.
Ancak ‘sansürün savunulacak tarafı yok.’
‘Atatürk İletişim’de gördüğüm en büyük eksiklik ne biliyor musunuz?
Gazete, radyo, televizyonu bulunan fakültenin  ‘Görsel, işitsel ve yazılı yayın ilkeleri’nin olmaması.
Kurum, çalışanlar, okuyucu’ arasındaki bu sözleşme, kurumsallaşmayı da beraberinde getirir.
Ayrıca ‘gazeteci ordusuna’ iki ayda bir gazete az değil mi?
Birkaç aylık gazete yerine, daha ‘dinamik, ses getiren’ haberlerle dolu haftalık gazete çıkarmak uygun almaz mı?