Atatürk Üniversitesi’nde salı günü seçim var.
***
Normal şartlar altında bin dört yüz küsur akademisyen, sandıkbaşına gidecek ve yeni rektör adayını seçmek(!) için oy kullanacak.
(Katılım hangi düzeyde olacak, merakla bekliyorum.)
***
Keşke her akademisyen ya da öğretim görevlisi veya okutman, rektörünü doğrudan seçebilecek hak ve özgürlüğe sahip olabilse.
***
Ama böyle bir hak, bizim ülkemizde maalesef yok, bulunmuyor!
***
Sadece hak olmasa neyse! Ciddi bir ayrımcılık da söz konusu.
***
Aysun Kayacı'yı hatırlarsınız umarım.
***
Mankendi Kayacı, sanatçıydı, sunucuydu.
***
Kadın, günün birinde “benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir olamaz” diye bir laf etmişti de, başına olmadık işler açılmıştı.
***
Şimdi aynı tutarsızlık, aynı ayrımcılık ve aynı antidemokratik uygulamalar üniversitelerimizde yaşanıyor, kimsenin umuruna değil.
***
Bir hoca düşünün, okutman ya da öğretim görevlisi kadrosunda.
***
Doçent ile profesör ile hemen aynı işi yapıyor, derse giriyor, öğrenci yetiştiriyor, sınav yapıyor, not veriyor.
***
Koridorları aynı, odalar yan yana.
***
Her gün doçenti, profesörü, okutmanı, araştırma görevlisi biri birleri ile görüşüyor, konuşuyor ve belki birlikte yemek yiyor, lokalde aynı masa etrafında oyun oynuyorlar.
***
Ama sıra rektörlük seçiminde oy kullanmaya geldiğinde, okutmanlar, araştırma görevleri “zenci” sınıfına sokulurken, “beyaz”lar oluyor kurtarıcı!
***
Ne kötü bir ayrım ya da haksızlık.
***
İşte o beyazlar, yarın sandıkta tercih yapacak.
***
Tercihleri ne belirledi, tam bilmiyorum.
***
İlla ki, kapalı kapılar ardında pazarlıklar şimdiye kadar çokça yapılmıştır!
***
Almanya, ikinci dünya savaşından yenik çıkmış, yerle bir vaziyette.
***
Çıkış yolu aranıyor. Çoğu insan karamsar. Amerika’ya yamanmak ve o ülkenin egemenliği altına girmek isteyenlerin sayısı hiç de az değil.
***
Ama hayır!
Birileri çıkıyor, “belki biz savaştan yenik çıktık, ama üniversitelerimiz ayakta” diye haykırıyor.
***
Haykırış etkisini fazlasıyla gösteriyor.
***
Silkinen, kendine gelen o Almanya bugün dünya devi olmuş, biz ise çöpçülüklerini yapar hale düşmüşüz.
***
Ne acınacak bir durum.
***
Demem o ki, Erzurum’un ikinci dünya savaşından yenik çıkmış Almanya’dan pek de bi farkı yok gibi.
***
TÜİK verileri, bizim açımızdan hiç de içaçıcı değil.
***
Sanatta, sporda, eğitimde, sağlıkta, ticarette çok gerilerde olduğumuz bir gerçek.
***
Savaşmadık, ama savaştan yenik çıkmış Almanlar kadar biçareyiz.
***
Keşke bizden, içimizden birileri de tıpkı o idealist Almanlar gibi ayağı kalkıp, “Belki Erzurum, sosyo-ekonomik mücadelelerde gerilere düşmüş olabilir ama endişe etmiyoruz. Çünkü bizim üniversitelerimiz ayakta” diye haykırabilseydi.
***
Uzun zamandan beri kâh doğrudan en içlere kadar girerek, kâh tribüne çıkarak Atatürk Üniversitesi’ndeki seçim yarışını izlemeye çalıştım.
***
Üzülerek söylemeliyim ki, öyle bir idealizme rastlamadım.
***
Bu söylediklerimden, “Atatürk Üniversitesi’nde idealist bilim insanları yok” diye bir sonuç sakın çıkmasın.
***
Asla böyle bişey demiyorum.
***
Aksine, çok sayıda idealist, bilmi bilim gibi, ilmi ilim gibi yapma gayretinde olan, başarıları sınırlarımızın ötesine taşmış insanımız var bizim.
***
Ama onların önemli kısmı bugün sadece bir seçmen gibi gözüküyorlar, kıymetleri ne yazık ki, “bir oy” kadar!
***
Yani benim bilim insanlarımın çoğuna, tutulan çetelelerin sayısal figürlerinden başka bişey gibi maalesef bakılmıyor.
***
Ve o figürlerin çoğu, düne kadar bir cemaatin mensubu olarak görüldüklerinden veya öyle olduklarından “elde bir” idiler.
***
Atatürk Üniversitesi’nin “cemaat üniversitesi” damgası yeyişinin nedenleri arasında, o “elde bir”lerin kuşkusuz önemli rolü ve vebali vardır.
***
Umarım bu seçimde öyle olmaz.
***
Her akademisyen, sorumluluğunun bilincini duyarak kendi hür iradesi ile gider, oyunu kullanır.
***
Önce bir tespit yapmak gerekirse:
***
- Burası bir ticari müessese...
- Burası lay lay lom şamatalarının arşı inlettiği bir turizm beldesi…
- Ya da boş zamanların değerlendirildiği rekreasyon alanı değildir.
***
Hele de burası bir cemaat medresesi hiç değildir.
***
Burası Erzurum’un ve ülkemizin çok önemli bir eğitim kurumudur.
***
İşte böylesi önemli bir üniversitenin rektörlüğüne talip aday adaylarının tamamı, kapı kapı dolaşarak, felsefelerini ve yapacaklarını çoktaan koymuşlardır orta yere.
***
Anlayacağınız üç aşağı, beş yukarı herkes biri birini artık iyi tanıyor.
***
Ayın 12’sinde yapılacak oylamada kişisel menfaat (mevki, makam şeklinde) temin etme hırsı değil de, umarım bilim insanına yakışır vakar, duruşu ve haysiyet ağır basar, tercihler öyle yapılır.
***
Dedim ya, iş sorumluluk ister, vebali de hayli fazladır.
***
Hocalarımız kendi göbekbağlarını keserken, iyi düşünmeli, tercihlerini Hak'kın rızasını gözeterek yapmalılar.
***
Yoksa şimdiden Cumhurbaşkanı’nı suçlamaya hazırlanmak…
***
Tek kelimeyle “hafiflik” olur!