Haberlere bakıyorum, başta İstanbul olmak üzere her yerde belediye seçim haberleri yer alıyor. O diyor, bu diyor, herkes bir şeyler söylüyor. Adaylar, siyasetten para kazananlar, siyasetten para kazananlardan bir şeyler kazanmak isteyenler ve bir şeyler bekleyenler oldukça heyecanlılar.(!)

Vaatler, projeler, söz vermeler havalarda uçmalar, insanların ayağını yerden kesmiş.

Ajda Pekkan’ın bir şarkısı vardı; Aslı, İtalyan Mina’ya ait, sözleri Fikret Şenes, müziği Giovanni Ferrio’ya ait; Palavra Palavra. Hani şarkıda sevgilisi için gökteki yıldızları yere indirme sözü veren âşık; yeminler ediyor, yalvarıyor ama boşuna!

Hatta şarkının ilk giriş bölümü “Ne garip, seni sanki ilk defa görüyorum” mısrasını bizde kazanan siyasetçiler seçmene söyler! Şahit olanlar vardır! Ben altmış senedir şahit oluyorum!

Değerli siyaset adamlarımız, kıymetli adaylarımız; ben sıradan, önemsiz ve yetkisiz bir vatandaş olarak sizlerden istirham ediyorum; lütfen vatandaşa kulak verin! Biz vatandaşları iyi dinleyin. Dinlemek, iletişimin %70’ini kapsar ve iletişimin ilk kuralıdır. Bizimle iletişime geçin, bizi dinleyin. Bizim sıkıntılarımız nelerse o konular üzerinde projeler geliştirin, bize söyleyin ve lütfen sözlerinizi yerine getirin.

Vatandaşı dinlemeyen adaylar, kendi projelerini anlatmakla meşguller. Heyecanlılar; kabul, hizmet aşkı(!) büyüktür, zapt edilemez! Ancak vatandaş gerçek patrondur, kale alın. Çünkü siz dinlemeseniz bile onun sıkıntıları gerçektir, çözüm bekler! Ama ne hikmetse sizin yüzünüze söyleyemez, utangaçtır, hatta sizi alkışlar, hatta oy bile verir, ancak doğruyu siz de biliyorsunuz! İnsanlar geçim derdindeler. Lütfen kulak verin!

Değerli ve birbirinden aziz ve muhterem vatandaşlarım; siz de lütfen soru sormasını öğrenin, siyasilerin sizin bütçenizden maaş aldıklarını hatırlayarak, kendi dertlerinizi anlatın. Kendiniz için (kişisel değil) isteyin.

Bakın Büyük Frederik, Makyevel’i eleştiren bir kitap yazmış. Anti-Makyavel kitabın adı. 33. sayfasında sosyolojik bir tahlil var! Makyavel; “Türklerin vatanını fethetmek zordur, ancak Türkleri yönetmek kolaydır” demiş. 1739 yılında yazılmış bu kitap. Fransızları da yönetmenin kolay olmadığını söylüyor kitabında!

Tabii ki kitapta niçin kolay yönetildiğimizin sosyolojik sebepleri de var; bu konu da oldukça ciddi araştırmalara dayanıyor!

İlk basamakta ne mi yapabiliriz? İlk basamakta siyasi miting, konferans, toplantılara gitmeyelim. Gidip her konuşulanı anlayarak veya anlamadan alkışlıyorsunuz; etmeyin! Onlar sizin ayağınıza gelsinler ve siz de soru sorun, dertlerinizi anlatın ve olmazsa sandıkta hesap sorun!

Siyasilerin ve bütün vatandaşların ayakları yere basmalıdır! Bunun anlamı gerçek sorunlar, gerçek çözümler ve çözüm isteyen, sorumluluk sahibi gerçek, alanlarında uzman siyaset adamları ve çözümün bilincinde gerçek vatandaşlar demektir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.