İhanet, hıyanet, hainlik aynı kökten gelen Arapça sözcüklerdir. Bu sözcükler aldatılmak, sadakatsizlik görmek ve güvenini yitirmek karşılıklarında kullanılmaktadır.
Afyon, uyuşturucu, uyku ve keyif verici bir madde ve olgunlaşmamış haşhaş kapsüllerine yapılan çizintilerden sızan ve sonradan katılaşan süt, içinde birçok uyuşturucu maddeler bulunan güçlü bir zehirdir. Hekimlikte de kullanılan değerli bir ilaçtır. Bizim burada kullandığımız afyon sözcüğü mecazi anlamda akılsal yönden insanı uyutmak, uyuşturmak, aklı işlemez hale getirmek anlamındadır.
İhanet, kişiler arasında olduğu gibi vatana ve mesleğe karşı da olmaktadır. Eşler birbirlerine ihanet etti denir. Verilen görevini hakkıyla yapmayan, mevki ve makamını kötüye kullanan kişiye; sadece evlatlarına değil, vatana, millete ve devlete hainlik etti denir. Bir bilim insanı, aydın, din bilgini, siyasetçi ya da asker görevini kötüye kullanınca kendine olduğu kadar çağına ve tarihe karşı da ihanet etmiş olur.
Rahmetli Nurettin Topçu, “Yarınki Türkiye” adlı eserinde “Vatan İhaneti” başlıklı bir yazı kaleme alır. Bu yazısında din adına ortaya çıkan sözde aydınların yaptıkları ihaneti şöyle dile getirir: “ Din adına duacılık yapan Allah Kitabı’nı kazanç sermayesi edinen imandan nasipsiz paslı yürekler koca bir milleti kapkara bir beyinsizlik havasına sokmuş da, cehalet ve taassup karanlığında boğarlarken yaptıkları iş vatana ihanet değil de nedir?”
Julıen Benda Türkçeye “Aydınların İhaneti” adıyla çevrilen eserinde Tolstoy’un orduya katıldığında subaylardan birinin, yürüyüşte sırayı bozduğu gerekçesiyle bir askeri dövdüğüne tanık oluşunu anlatır.
Tolstoy subaya şöyle der:
“Kendin gibi bir insana bu şekilde davranmaktan utanmıyor musun? Hiç mi İncil okumadın?”
Subay şöyle karşılık verir:
“Peki, sen, hiç mi Ordu Tüzüğü okumadın?”
Askerlik sanatı disiplin gerektirir. Subayın bu sözünü az da olsa hoş göre biliriz. Ancak, Kuran’ı okuyarak kendi vatandaşlarının üzerine bombalar yağdıran ihtiras sahibi sözde aydın (ruhban sınıfı) geçinen ve bu ruhban sınıfının ihtiraslarına alet olan askerlerimize ne demeli? Demek ki insanların maddi şeyleri elde etmeye yöneltenlerin erdeme, adalet ve insafa ihtiyacı yoktur. Onlar düpedüz ihanet içindedirler. “Altın Nesil” derken “Hain Nesil” yetiştirildi. “Kale içinden alınır” atasözünü düşmana kullanırken dost yüzlü hainler kendi milletine uyguladı. Herkes gafil avlandı. Bu gaflet uykusu çok hayırlara vesile olur umudunu taşımaktayım. Tarihimizde görülmemiş bu ihaneti tarihçiler kara bir leke olarak yazacaklardır.
Raymond Aron, “Aydınların Afyonu” adlı eserinin iç kapak yazısında iki alıntı ile eserine başlar. Birinci alıntı Karl Marx’ın aydınların öne sürdüğü dinin afyon olduğu sözüdür.
“ Felaketin belini büktüğü yaratığın iç çekişmesi din. Kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir devrin ruhu, halkın afyonudur.”
İkinci alıntı Simone Weil’in aydınların ideolojiyi din kabul ettiği sözüdür:
“ Evet, bir dindir Marksizm, hem de kötü bir manada. Dini hayatın bütün aşağı şekillerinde görülen bir tarafı var. Marx’ın çok yerinde tabiri ile halkın afyonu olarak kullanılmıştır Marksizm.”
Din, ideoloji haline ya da ideoloji din haline getirilince sadece halkın değil, aydınların da afyonu olduğunu unutmamak gerekir.
Aydınlarımız, teologlarımız, siyasetçilerimiz, bilim insanlarımız, askerlerimiz velhasıl eli kalem tutanlarımız umarım bu dogmatik uykudan uyanırlar da felaketlerden kurtuluruz.