AYILAR VE ÇANLAR

Son zamanlarda sanki asma bir köprüden geçiyoruz. Batıdan esen rüzgârlar yetmezmiş gibi bir de kendimizin çıkardığı fırtınalarla bu köprüde sallanıp duruyoruz. Siyasi ve ekonomik olarak altımızdaki uçurma kimsenin bakmaya ne gözü var, ne de niyeti. Varsa, yoksa İstanbul Belediyesi!

Kolay değil elbet!

Burma burma akan çeşmelerden bazı turnaların suyu kesilecek ve ötemeyecekler!

Hal ve gidiş böyle iken, bir kısım medyanın külhanbeyleri, "Adalet hanım yengeniz olur, laf söyleyeni yakar, ocağını başına yıkarız," dercesine racon üstüne racon keserken, birileri de "köprüyü geçene kadar ayıya dayı demekte bir sakınca yok," düşüncesi içinde pençeleri ile yakıp yıkmaya çalışanları alkışlamaya devam ediyorlar!

Eskiden mahalle aralarında ayı oynatıcılar vardı. Ayı sahibi, bir elinde ayının burnuna takılı olduğu halkının zinciriyle ayıyı kontrol ederken, diğer elindeki tefi çalarak ve ayıyı oynatarak para toplarlardı. "Hadi bakalım koca oğlan, hamamda karılar nasıl bayılır," der ve ayıyı kadına benzeterek bayıltırlar ve de izleyenlerden alkış alırlardı.

Ne yazık ki bazı bireylerin ve bazı medyamızın geldiği nokta budur işte!

Her neyse! Biz, ayıyı ormana, dayıyı da meydana bırakıp bir hikâye anlatalım.

Yani, daha önce yazdığımız bir hikâyeyi okuyanların belleğinde tazeleyip, okumayanların da heybesine tıkıştırmanın sakıncası ne olabilir ki!

Develerin tellallığı, pirelerin de hamallığı bıraktığı, yani emeği yok sayarak, baştakilerin başında gezerek kan emdikleri bir devirde geçen hikâyeleme şöyle başlar.

Kendi krallarını kendilerinin seçtiklerin sanan bir ülkede, seçilen her kral tacını başına koyarken adaletten ve hukuktan ayrılmayacağına dair yemin edermiş. Ayrıca bu ülkenin bir de töresi varmış; o ülkede biri öldüğünde şehir meydanındaki dev çan ölen kişinin konumuna göre, adı "vicdan" olan zangoç tarafından çalınırmış.

Halktan biri öldüğünde bu çan bir kere, eşraftan biri ölünce iki kere, devlet adamı öldüğünde üç kere, kral öldüğünde de dört kez uzun uzun çınlar dururmuş.

Bu böyle gelmiş, böyle de gidermiş.

Yeni seçilen kral da tacını takarken aynı adalet yeminini etmiş; üstelik halk onu daha çok sevsin, tahtından indirmesin, diye de kendisinden önceki kralların, ülkeye kazandırdığı ne varsa hiç bitmeyecekmiş gibi satıp savarak, altınları altın kasede şakşakçılarına ve onu eğlendiren soytarılarına, birkaç gümüşü de halka dağıtmaya başlamış.

Gel zaman git zaman, durgun bir nehir gibi akan an, geçmişin deryasına karışırken bu ülkenin bir yurttaşı haklı olduğu bir konuda kralı eleştirmiş ve karşı gelmiş.

Krallık bu! Nasıl ki çuldan kaftan, kediden aslan olmaz ise kuldan da kut olmaz; olsa olsa kuldan kurban olur, diyerek kralın mahkemesinde kralın hâkimleri, krala karşı gelen fakiri ölüme mahkûm etmişler. Halk bu kararı haksız bulsa da sesini çıkaramamış. Kısa bir süre sonra şehrin çanları çınlamaya başlamış.

İlk çalışında herkes, yine biri öldü, diye düşünmüş; hemen ardından ikinci çan sesini duyanlar, eşraftan biri öldü diye, üzülmüş; peşinden üçüncü çan sesi yankılanınca, bir saray adamı daha öbür dünyaya boyladı, diye dertlenmiş; ardı sıra dördüncüsü gelince, eyvah kralımız öldü, diye vah çekmeye duranlar, beşinci çan sesi de acı acı çınlayınca koşmuşlar zangoca.

“De bakalım zangoç,” demişler, “de bakalım, kraldan büyük kim öldü bu ülkede, kim öldü de beşinci kez çaldın çanı?”

Zangoç soruyu cevaplamış.

“Adalet öldü!”

Sonra ne mi olmuş?

Ben de bilmiyorum!

Bildiğim tek şey ise, “Adalet Mülkün Temelidir,” sözünün boş yere söylenmediğidir.

..

Bizim bir kısım medya ile ayıları, dünyanın en güçlü ve en adaletli ülkesine gönderin, orada sözde mesleklerini bir yıl yapsınlar, eğer ülkeyi bayılmaları ile, yalakalıkları ile, iftiraları ile, yalan haberleri ile, çıkarları ile karıştırmazlar ise ben de ne olayım!

PKK denilen caniler güruhunun doğduğu günden beri ne olduklarını bu millet iyi biliyor. Ancak bir zamanlar birilerinin toz kondurmadığı ve laf söyleyeni "vatan haini" ilan ettikleri FETÖ'nün gerçek yüzünün ortaya çıkması zaman aldı ve de tarihimizin sayfalarına ihanetin püsküllüsü olarak yazıldı.

Bugün başkalarına yapılan adaletsizliğe ve iftiralara karşı durmayanlar, birgün adaletle karşılaştıklarında salya sümük ağlayacaklarından kimsenin şüphesi olmasın; çünkü Yaradan, en sonunda adaletli davrananların yanında olacaktır ve bir neden yaratarak adaletsiz davrananları, adaletsiz davrandıklarına pişman edecektir. Bu da Allah'ın bu dünyadaki adaletidir.

Bunu Ergenekon ve Balyoz kumpasçılarında görmedik mi sanki!

O yüzden adaleti ve vicdanı terk etmemek gerek!

Ömer Hayyam, "adalet kainatın ruhudur," demiş.

Ve insanın da ruhudur.

Bu ruhu kaybetmemeli!

Ayılar mı?

Onlar, her zaman burunlarındaki halkalarla, zincirlerle oynamaya devam ederek alkış almak isterler.

"Hadi bakalım koca oğlan, yalan ve iftira nasıl söylenir!"