BAŞKASININ GÖLGESİNDE KİŞİLİK BULMAYA ÇALIŞANLAR…

Ünlü gazeteci Çetin Altan “Türk insanının en büyük beklentilerinden biri adam yerine konulma isteğidir.” diyerek toplumun sosyo -psikolojik durumuna gönderme yapardı.

‘Eti senin, kemiği benim!’  anlayışıyla medrese hocasına veya okuldaki öğretmene teslim edilip sopa ve falaka cenderesinden geçmiş, aile içinde varlığından haberdar olunmamış, karakol önünden geçmekten korkmuş, askerde çavuştan yediği dayaktan canı yanmış, ‘Çatık kaşlı’ devlet kapılarında sindirilmiş, düşük ücretlerle patronun himmetine sığınmış, düşüncelerini, istek ve arzularını ifade etme özgürlüğünden mahrûm bırakılmış, gençlik heyecanları hapishanelerde ve işkencehanelerde bastırılmış, kuru ekmeğe mahkûm edilmiş, etnik yapısından veya mezhebinden dolayı hor ve hakir görülmüş bir bireyin elbette ki, en büyük arzusu fark edilmek ve bu dünyada ‘Ben de varım!’ diyebilmektir.

Kişilik erozyonuna uğramış bireyler,  genellikle bu duygularını duyurmak için, ya bir siyasi partinin ve ideolojinin taviz vermez mensubu, ya bir futbol takımının fanatik taraftarı, ya bir tarikatın ya da cemaatin mankurtlaştırılmış müntesibi, ya bir sanatçının çılgın âşığı olarak kendilerini ifade etmeye gayret gösterirler.

İletişimin çok hızlı olarak sağlandığı günümüzde bu özelliklerin anında servis edilmesi tatminin zirve noktasıdır. 

Bir önemlinin veya ünlünün yanında çekilmiş bir fotoğrafın yakın arkadaş, eş, dost gibi servis edilmesi ve bu görüntülerle övünç duyulması, bir önemli için abartılı methiyeler dizilmesi dikkatleri çekmek için uygulanan metotlardan biridir ve fert olamamanın somut bir göstergesidir.

İşin ilginç tarafı ise zaman ilerleyip güç odakları değiştikçe, bu methiyelerin ve fotoğrafların yerini başka aktörlerin almasıdır.

Makam ve mevki ile şahsiyet oluşturmak, maddi varlıkla kendini tanımlamak, aklını bir başka akla ipotek ederek bununla gurur duymak yine kimliksizliğin bir ifadesidir.

 Bir gücün varlığından güç almaya çalışarak kendi kişiliğini oluşturmak sağlıksız bir toplumun genel halidir.

 Kul toplumu olmanın özelliklerini yansıtan ve yaygınlaşarak artan bu davranışların garipsenmeyip, alışkanlık haline getirilmesi önemsiz insanları önemli kılmaktan başka bir şeye yaramadığı gibi şahsiyet olgunluğundan noksan bir toplumun oluşmasının da sinyallerini vermektedir.

Hak ve özgürlüklerin tam sağlanmadığı, hukukun üstün kılınmadığı, demokrasi bilincinin yerleşmediği ülkelerde bireylerin fert olması zor bir durumdur.

Oysa insanların kendi varlıklarıyla kendilerini ifade etmeleri, imitasyon kimlik arayışlarına girmemeleri insan fıtratına en yakışanıdır.

Bu ölümlü dünyada asıl olan kula kul olmadan, birey olmanın bilinci ve onuruyla yaşamaktır.

Selam olsun, bu onurlu duruşun farkında olanlara!