Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı "Bayram" dedi yalınayaklı
Adam "Bayram" dedi tam ağlamaklı
Eli öpüldükçe içi burkuldu.
Konuşmak istedi dili tutuldu
Güç bela ağzından bir "OF" kurtuldu.
Oğlu "Bayram" dedi sırtı yamalı
Adam "He ya" dedi gözü kapalı
Düşündü kış yakın evde odun yok
Tenekede yağ yok çuvalda un yok
Yok yoka karışmış tuz yok sabun yok
Avrat "Bayram" dedi eğdi başını
Adam "Evet" dedi sıktı dişini.
Çalışsa ne iş var ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim "Bayram" dedi silindi yazı
Adam "Öyle" dedi bağrında sızı
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Aylar, yıllar, günler erirken yasta
Yer-gök "Bayram" dedi ağzını açtı
Adam "Bayram" dedi dünyadan göçtü
Göğümüzü ve gönlümüzü şenlendiren, zamana yeni bir ivme kazandırıp, ruhumuzu yepyeni güzelliklerle, inceliklerle, sevgilerle, dostluklarla tanıştıran Kurban Bayramı’nda, kurbanların büyük bir huşû içerisinde Rabbin rızası için kesilip, ardından da akraba, eş, dost ve arkadaşların ziyaret edildiği böylesine kudsî bir vakte eriştiren Allah(C.C.)’tan, hayırlısıyla daha nicelerine eriştirmesini niyâz ettiğimiz yazımıza, yakın zamanda ötelere uğurladığımız şair Abdurrahim Karakoç’un kendince “Bayram”ı anlattığı şiiriyle başladık.
Hüznün, çilenin, yokluğun ve yoksulluğun her daim hüküm sürdüğü demlerde geçirilen bayramların, yürekte bıraktığı eziklik ve acı; bu şiirdekinden daha iyi nasıl anlatılır; bilemem. Şair; hüsranın ve kederin ruha yüklediği altından kalkılması zor durumu anlatırken; sanki yaşıyor gibi… Kelimeleri o kadar sade ve bir o kadar da olayı resmedici. Sanki şiir yazmıyor bayramı anlattığı bu şiirde, adeta bir tablo çiziyor; tuval, fırça ve boya olmadan… Elindeki tek malzeme kelimeler ve bayramı yaşamaya başladığımız bu saatlerde; onlarla yüreğimize köprü kuruyor bu çileli manzaradan…
Ne var ki, biz yine de her şeye rağmen yönümüzü umuda dönelim ve bayramın ülkemize, dünyamıza; huzur, saadet, barış getirmesini dileyerek; şair Ozan Yusuf Polatoğlu’nun mısralarıyla seslenelim:
“Bayram sabahlarına uyanmak ne güzeldir;
Sevginin gereğine inanmak ne güzeldir…
Adalet ve hoşgörü ufukları içinde
Kaybolmuş gönülleri kazanmak ne güzeldir..”
Yine Erzurumlu Emrah; önceki bayramda bir "buse" miktarınca olsun "yâr" ile buluşamayan, aşk derdiyle hoş olan âşık, bunun ümidiyle nice yeni bayramlar beklemeye razı olduğunu belirterek; şöyle diyor bir şiirinde:
"Bir can için geçti can-ü serinden
Vücudu kül oldu aşkın narından
Emrah buse ister nazlı yarından
Bu bayram olmazsa kurbana kalsın" …
Âşığa, büyük mutasavvıf ve aynı zamanda da sözün sultanı olan Hacı Bayram-ı Veli; hakikaten bayram kadar güzel, bayram kadar muhteşem bir dörtlükle cevap veriyor:
Bayramım imdi bayramım imdi
Bayram ederler yâr ile şimdi
Hamd-ü senâlar hamd-ü senâlar
Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm
O’na göre bayram, ancak yâr ile yapılan, yâr ile kutlanandır. Kişi gerçek bayrama yâr ile olduğunda erişir. Yâr ile bayram kılan gönüllere selâm olsun.
Bayramlar; kaybetmeye başladığımız değerleri hatırladığımız, kısmen de olsa yaşamaya ve yaşatmaya çalıştığımız müstesnâ günlerdir. Bu günlerde; geçmişe gittiğimizde; şimdi unutulmaya yüz tutan birçok davranışın aslında bizler ve toplum için ne kadar gerekli olduğunun bir kere daha farkına varırız. Ve bu günlerde küslük olmayacağını hatırlatan, âdeta “gönüllerin tasalarıyla zevklerinden meydana gelen bir türküyü” dinler gibi oluruz.
Çünkü bayramlar; hiç şüphesiz, insanların birbirlerine daha bir coşkuyla sarıldığı, aralarındaki sevgi ve saygı bağının daha da güçlendiği, yürekte hissedildiği günler... Bu günlere kavuşmak, bu günlerin tadını almak, hazzını yaşamak elbette ki büyük mutluluk... İşte şimdi millet olarak bu mutluluğu yaşıyoruz... Ancak; zihnimizin bir yanıyla da acıyı dolaştırıyoruz kafamızda ve yüreğimizde… Teröre, trafik kazalarına, depremlere kurban verdiğimiz onlarca insanımızı unutamıyoruz. Bu; insan olmanın ve aynı suyu içip, aynı ekmeği bölüşmemizin, aynı coğrafyayı paylaşmamızın, aynı kültürle yetişmemizin gereği… Onları geri getiremesek de, yakınlarının acılarını paylaştığımızın bir göstergesidir bu düşünce aynı zamanda… Terör ve onu yöneten kirli eller tarafından alçakça, haince, namertçe şehit edilen askerlerimize ve daha çok bilgisizliğimiz, bilinçsizliğimiz, tedbirsizliğimiz sonucunda, trafikte, depremlerde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza bu vesileyle bir kere daha rahmet diliyoruz.
Bayram hatırlamaktır, hatırlanmaktır, eşi, dostu, akrabayı unutmamaktır. Kaygının, korkunun, telaşın, kargaşanın hüküm sürdüğü şehirlerde, her zaman olmasa bile, en azından bayramlarda mutlaka bir araya gelmek, aradaki bağları korumaya çalışmaktır. Böylece çocuklara, gençlere örnek olmaktır. Selâmın, vefanın, geleneğin, kısacası kültürün anahtarıdır bayramlar… Ve bunların en çok yerettiği ve dile getirildiği halk verimleri ise; türkülerimizdir. Aşkın, sevdanın, hicranın, acının ve daha nice duygu ve düşüncenin ortaya konduğu türkülerde, bayramlar da kendince yer bulmuştur. Ve koca Veysel’de o ünlü şiirinde, mısralara sesini de eş ederek, “dostlar tarafından hatırlanmanın” bir bayram olacağına vurgu yapmıştır.
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın…
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın…
Dini bayramlarımız yılda iki defa olsa da; bazıları için bu böyle değildir. Güzel elbiseleri bayramın dışında giyip, ak ellerini boğum boğum kınalayan sevgiliyi gören âşık; ona mısralarla bugünün bayram olup olmadığını sormaktan kendini alamaz. Çünkü onun gözünde; zaten sevgiliyi görmek bir bayramdır. Hele de onu, süslenmiş, kaşı rastıklı, gözü sürmeli, elleri kınalı görünce; bu durumu bayrama yormaktan kendini alamaz. Erzurumlu Emrah’ın mısralarıyla TRT repertuarında Erzurum yöresine ait olarak yerini alan türküden bir bölüm şöyledir:
Uykudan uyanmış gözleri bir hoş
Dedim mahmur musun söyledi yoh yoh
Ağ elleri boğum boğum kınalı
Dedim yâr bayram mı söyledi yoh yoh..
Sözümüzü burada; "Bayram gelmiş, neyime / Kan damlar yüreğime, aman aman garibem!" şeklindeki türküye dolayalım. Gurbette kalan ve hasretlikle iç içe yaşayan birinin halini ayân eden bir türkü olduğu o kadar açık ki… Gerçi eskinin; dağların ardında kalan ve kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeki köyüne ulaşamayan gurbetçinin gözündeki dünya çok değişti. Artık teknoloji sayesinde daha kısa zamanda gidiyorsunuz köyünüze, kasabanıza ya da istediğiniz anda sesini duyuyorsunuz yakınlarınızın… Ancak yine de gurbet gurbettir, nemize gerek… Yüz yüze görüşmenin, karşılıklı danışmanın yerini hiçbir şey tutmaz.
O halde; hasret varsa, acı da vardır bayramlarda ve geçmişte bu mısra olmuş, söze dönüşmüş, nağme olmuş telden dökülmüştür. Bu acı yüzündendir ki, Cemil Cankat’tan alınan şu Urfa türküsünün ikinci kıtasının ilk mısraı, atasözü gibidir adeta:
“Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime
Yarelerim sızlıyor
Doktor benim neyime”
Ya bayramda hapishanedekilerin durumlarına tercüman olan türküler… Hangi olay sonucu hapishaneye düşülmüşse düşülmüş olsun; dünyanın, dört duvarın arası olduğu ve insana dair birçok güzellikten yoksun olunduğu bir yerde bayram, hüzünden başka bir şey değildir. Başlar eğik, ortam dumanlı ve gözler donuktur. Herkes kendi gerçeği, kendi acısı ve kendi geleceğiyle meşguldur. Ya da; ne olacağıyla… Özgürlüğün yerini tutacak hiçbir değer yoktur çünkü… Açık görüşler bile ne kadar elemlidir. Belirli bir zaman sonra görüş bitecek ve siz yine kendi kısıtlı dünyanıza döneceksiniz.
Mahpushanedeki vatandaşlarımıza da; onların söyleyişiyle, bu bayram gününde “Allah kurtarsın!” diyor ve Bartınlı türkü yakıcının parmaklık arkasındaki bayram duygularına tercüman olmakla kalmayıp, o günlerin mahpushanelerini de anlatan türküsünden birkaç mısrayla yazımızı bitiriyoruz:
“Mahpushane içinde yanıyor gazlar
Bayramdan bayrama da çalınır sazlar
Kiminin annesi ağlar, kimine kızlar
Böyle de düştüm zindana yanar yanar ağlarım
Demir de parmaklıktan a canım bakar döner ağlarım”
Bayram Diyerek…
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.