Bazen savaşmak da elzemdir!

İçlerinde kerli ferli kimselerin de bulunduğu (sosyal medyadaki sahte hesaplarla sövüp sayanları kastetmiyorum) bir takım kimseler, sırf hükümete bindirmek ve akıllarınca “Tayyip’e gol atma” adına, bazen öyle saçmalıyorlar ki, hakikaten anlamakta zorlanıyor insan…

Dillerine pelesenk ettikleri en klasik soru şu:

“Türkiye’nin ne işi var Suriye’de?”

Misal; Amerika’nın, Rusya’nın, Fransa’nın ve İran’ın ne işi var Suriye’de demek yerine, Suriye ile neredeyse bin kilometre sınırı olan kendi ülkesine soruyor bu soruyu!

Bu çapta bir cehaletin olması mümkün değil.

En azından bu soruyu soranlar açısından…

Baksanıza hemen hepsi okumuş yazmış, yüksek tahsil görmüş kimseler!

Şu halde mesele başka…

“Bir metrelik dahi sınırı olmayan Amerika’nın, Rusya’nın, Fransa’nın ve İran’ın ne işi var Suriye’de” sorusunu sormuyorlarsa, bilmediklerinden değil, işlerine böyle davranmak geldiğindendir.

Hükümeti beğenen ya da beğenmeyen, Tayyip Erdoğan’ı seven ya da sevmeyen; ama vicdan, izan ve ülke sevgisi olan muvafık ve muhalif herkes demektedir ki, (Sureye bu hale geldikten sonra) “Türkiye’nin istiklal ve istikbali Suriye’de fiilen bulunmaktan geçmektedir.”

Gerçek bu kadar aşikar olmasına rağmen ülkemizin ve milletimizin yüreğini yakıp kavuran şehit acısının üstünde tepinerek, hükümete bindirip durmak esasında devleti hançerlemekten başka bir şey değil.

Uhuletle ve suhuletle adım atmamız gereken şu günlerde, sırf iç siyasette prim yapmak ve canı yanmış insanların duygularını istismar etmek adına, hakikatleri çarpıtmak insan olan bir kimsenin yapacağı bir şey olamaz.

“AK Parti propagandası yapıyorsun” diyenler için müteaddit defalar söylemiştim.

Elbette hükümetler eleştirilir; hele de muhalefet partisi iseniz, sizin en başlıca işlerinizden biri budur.

Keza herkes devlet başkanını sevmek, her icraatını da tasvip etmek zorunda değildir.

Fakat bazı haller vardır ki, işte o vakitlerde marifet, kan kustuğun halde kızılcık şerbeti içtiğini söyleyebilmektir.

Mehmetçiğimiz canını dişine takmış, ülkemize ve milletimize haince saldıran ve de saldırmak isteyenlere karşı düpedüz bir savaş içindedir.

Sağır sultan daha biliyor, emperyalistlerin nihai hedefi Türkiye’yi bölüp parçalamak, ülkemizin ıskatına oturmaktır!

Bu yüzdendir işte, arada bir Servi hatırlatıp durmaları…

Tarihe baktığınızda göreceksiniz, dünyada nice örnekleri vardır ki; bir ülke kendi sınırlarını korumak için yanı başındaki tehlikeye gözünü kırpmadan müdahale etmiş, gerekirse de savaşmıştır.

Tıpkı bugün Türkiye’nin yaptığı gibi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha dün söylediği, “…eğer biz bu mücadeleyi bugün İdlib’te vermezsek yarın Antep’te vermek zorunda kalacağız” tespiti, öyle laf olsun torba dolsun kabilinden edilmiş bir kelam değildir.

Sadece Amerika’nın eğitip donattığı ve sırf Türkiye düşmanlığı üzerine bina ettiği 60 bin kişilik bir katiller sürüsü var orada…

Onların ne İran’la, ne Rusya’yla, ne Fransa’yla hatta ne de kendi ülkesini kendi elleriyle ateşe veren Esat’la bir alıp veremedikleri yok; bu teröristlerin tüm dertleri bizimle…

Ne yani 56 şehit haberi, yalnızca muhalefetin mi canını yaktı?

İşte ortada; yurdumuz batısından doğusuna kadar, dört bir yanıyla acılara gark olmuş durumda, milletimiz tarifsiz bir elem içinde…

Kim iddia edebilir ki ülkemizi yönetenler aynı acıyı çekmiyor, aynı gözyaşlarını akıtmıyor…

Bahtiyar Vahapzade’nin dediği gibi, “zulme gebe kalan gecelerde”, millet olarak uykuyu kendimize haram kılmışız, bu ülkeyi yönetenlerin mışıl mışıl uyuduklarını mı zannediyorsunuz siz?

O gün, bugün olmasaydı eğer sizi temin ederim ki bu hükümete dair ne tenkitlerim olacaktı.

Eskiler ölçüyü koymuş, hem de en isabetli biçimde:

“Dere geçerken at değiştirilmez.”