Tamam; haddini de edep kurallarını da aşan CHP’li Engin Özkoç’u asmasına asalım da (!) peki aynı günlerde İdlib gizli oturumunu sunduğunuz “PKK’nın silahsız kolu HDP”yi ne yapacağız?”
Görüyorum… Bizim; eskilerin ifadesiyle “bu yangını söndürecek bir itfaiye tankımız bile yok” buna rağmen Anadolu’nun çatısından haykırıyoruz: Bu gemi batarsa, hangimiz salimen bir limana ulaşabiliriz ki…
Sanırım daha önce de yazmıştım, Stockholm’daki Nobel Müzesi’nin girişinde mealen şöyle bir şey yazmaktadır:
“Burada aynı düşünen iki kişiden biri fazladır”
Bendeniz de aynı görüşteyim:
Şayet bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyor, aynı fikri eyleme geçiriyor ve aynı inanç yapısını tıpkıbasım gibi savunuyorsa, anlayınız ki orada bir sorun vardır.
Çünkü insanoğlunun fıtri yapısı, soru sormaya, merak etmeye, yeni şeyler öğrenmeye ve sebep sonuç ilişkisine kodlanmıştır.
Başka bir ifadeyle septik bakış, aynı zamanda inkişafa açılan bir kapıdır.
Fakat fikir beyan etmek ya da itirazda bulunmakla, hakaret ve iftira etmek arasında dünya büyüklüğünde bir uçurum vardır.
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dair sözleri, ne bir düşünceyi, ne bir itirazı ne de protest bir bakışı anlatmıyor; o sözler, hani denilir ya mahalle kavgasında bile edilmeyecek türden basit, içerik fukarası ve kin ürünü bir sayıklama…
Bir gazeteci olarak, kırk yıldan beri yılmadan savunduğum ve elbetteki aynı zamanda bana da ilham olan evrensel ilke şudur:
Her düşünce ve her ideoloji, toplum içerisinde varlık göstermeye ve taraftarlarınca savunulmaya layıktır.
İnsanlık değerleriyle çatışıyor olsa bile yeter ki, şiddet, kan akıtma, can alma, işkence ve insanlık onuruna halel getirecek eylemlerin adresi olmasın…
Allah dileseydi yarattığı her kulunu, aynı kalıpta inşa eder, aynı düşünce biçiminde harmanlardı.
Ama böyle yapmadı…
İnsanlık tarihiyle birlikte farklı düşünme biçimi başladı.
CHP’li Engin Özkoç’un sarfettiği sözleri nasıl ki çirkin ve edep dışı buluyorsam, Meclis çatısı altında aynı kişiye reva görülen o kaba muameleyi de dışlıyorum.
O tabiri tasvip etmesem de, madem ki “Meclis, demokrasinin Kabe’sidir” şu halde hangi kutsal yerde kan akıtılır, şiddet ayyuka çıkarılır?
Yasalar, hukuk ve Meclis iç tüzüğü, bu meseleyi düzenlemiş zaten…
Hakaret, iftira ve ispattan yoksun iddialar yaptırım görmektedir.
Vaktiyle aynı çatı altında, o tarihlerin müesses nizamının en aykırı ismi olan Çetin Altan da linç edilmek istenmişti; üstelik Çetin Altan küfür ve hakaret etmek yerine, yasalara göre suç sayılan görüşleri savunuyordu.
CHP’li Engin Özkoç çok farklı; o düpedüz küfrediyor, kin kusuyor ve ülkesini küçük düşürüyor.
Mahkeme cezasını verecektir nasılsa...
Lâkin ben hazır bu Engin Özkoç’un dokunulmazlığının kaldırılması meselesi gündemdeyken şunu merak ediyorum:
Bu Meclis, PKK’nın yani kanlı terör örgütünün alenen silahsız kolu olan ve buna rağmen bu ülkenin kaynaklarını ve bu milletin hakkını dibine kadar kullanan şu HDP vekilleri için ne düşünüyor?
Meclis, İdlib konusunda gizli oturum yaptı.
O adı üstündeki gizli oturumu, bu ülkenin milletvekili olmayan en namuslu, en vatanperver ve en sağduyulu hiçbir vatandaşı izleyemedi.
Çünkü yasa diyor ki, gizli oturumları yalnızca milletvekilleri izleyebilir.
Ama aynı gizli oturumu, PKK’nın siyasi kanadı olan ve Türkiye’nin Suriye’de verdiği mücadeleye “katliam” diyen silahsız teröristler izledi!
Ne olacak peki?
Haydi Engin Özkoç denilen o hadsiz ve edep fukarası adamın diyelim ki üstünü çizdiniz.
Dokunulmazlığını kaldırıp, mahkemeden de bir yılın üzerinde ceza almasını sağladınız ve bu vesileyle de vekilliğini düşürdünüz.
Yani Engin gitti ve sonunda da hapse atıldı diyelim…
Tamam da beyzadem, Meclis’te devletin en mahrem bilgilerinin dile getirildiği İdlib gizli oturumuna katılan HDP’li silahsız teröristler ne olacak?
Onlar her şeyi dinledi, öğrendi halbuki…
(Gerçi onlar Meclis’e alınmasaydı, nasılsa CHP olup bitenleri onlara okuyacaktı.)
Hadi hakkaniyet ölçüsü gereği bir parantez daha açalım…
(Gerçi bu ülke, vaktiyle tepeden tırnağa yalan olan Bülent Arınç suikastı bahanesiyle, İdlib’ten bin kat daha mahrem olan bilgilerinin tutulduğu Genelkurmay’daki kozmik odasını, FETÖ’cüler eliyle bizzat Amerika’ya açmıştı ama…)
İnanmıyorsanız dönün tarihe bakın:
Kim ki ateşi ateşle söndürmeye kalktıysa…
Kim ki kanı kanla temizlemek istediyse…
Kim ki kafaların ve gözlerin yarıldığı kavgaları yine kavga etmekle sonlandıracağını zannettiyse…
Kim ki, aklıselimin yerine duygularının esiri olduysa…
Kainattaki en büyük gezegen hangisiyle en az onun kadar yanıldı…
Sonuç ortada çünkü:
Yaşanan onca acıyı, bütün insanlık müşterek ödedi…
Değişmez bir ölçü:
Günlük öfkelerimizi kontrol edemediğimiz için günün sonunda vehimlerimizin eseri oluyoruz…
Türkiye’de siyaset şirazesinden çıkmış durumdadır…
Siyasetin dili ortada işte…
En hafif tabir:
“Vatan haini!”
Ya da:
“Ulan şerefsiz!”
Ortası yok, azizim…
Toplum, siyahla beyaz arasında bir tercihe zorlanıyor.
Ya söv, ya öv!
Oysa Allah’ın elçisi rahmet Peygamber’i, o mahut olay karşısında tercihini hırsız Müslümandan yana kullandığında, Allah tarafından uyarıldı ve Yahudi’nin hakkı teslim edildi.
Gelin şöyle bir şey yapalım:
Kim ki yanlış yapıyorsa babamız da olsa itiraz edelim.
Kim de doğru yapıyorsa hasmımız da olsa hakkını teslim edelim…
Farkındayım…
Acı acı gülüyorsunuz.
Hoş ben de biliyorum, bunun imkânsız olduğunu…
Lakin böyle temenni etmek ya da bu yöndeki muradımı dile getirmek de suç değil ya…
Tutunuz ki ben bir hayalperestim…
Kötü olmaktan daha da kötü değil ya…