İyilik Meleği Sibel Bozkurt’un ani ölümü yaktı, kavurdu bizi..
Her ölüm erken ölümdür der Cemal Süreya.
Sanırım birazdan tanıtacağım ve de göz açıp kapayıncaya kadar yitirdiğimiz ‘iyilik meleği’ Sibel Bozkurt’un ölümü de Cemal Süreya’nın dediği gibi oldu.
Sibel Bozkurt bir Erzurum kızı.
54 yaşındaydı ve Şenkaya eşrafından Hüseyin Köycü’nün torunu bir sivil toplum gönüllüsüydü.
Almanya’da yaşıyordu, 2 ay önce Erzurum’a gelmişti.
Bir kız annesi Sibel Bozkurt, hiç yüzünden eksik olmayan güleçliği ile çevresine pozitif elektik vermesinin yanında Kızılay başta olmak üzere yardım kuruluşları vasıtası ile yardıma muhtaçlara maddi, manevi yardımları ile tanınıyordu.
Babasından kalan maaşı Kızılay’a bağışlaması ile de tanınıyordu.
Tanışamadığıma yandığım kişilerdendi.
Kendisini tanıyamamıştım ama Dil Edebiyat Derneği Başkanı sevgili Murat Ertaş hocam sayesinde tanışmam an meselesiydi.
Almanya’da yaşıyordu ve 2 aydır Erzurum’daydı.
Burada şehri ile ilgili sosyo-ekonomi üzerinde bir kitap hazırlığına başlamıştı.
Avrupa Kadın Dergisi ve Kanal Avrupa Türkiye Temsilciliği görevini de yürüten Sibel Bozkurt, Avrupa’daki Türkiye tanıtım grubu üyelerindendi, kalbi hem ülkesi ve şehri açan, özgüveni yüksek, mert bir yiğit dadaş kızıydı..
***
Hazırlığı içinde olduğu kitabın yazımı için Murat Ertaş hocamın başkanlığını yaptığı Dil Edebiyat Derneği’nin Ulucami yanındaki odası ona tahsis edilmişti.
Anahtar da ona verilmişti ve derneğin bu odasını kendi ofisi gibi kullanıyordu.
Öyle ki özel eşyaları dahi bu odadaydı.
Sık sık yardım dağıtmak için köylere de giden Bozkurt, gittiği bir köyde tökezlenip düşmüş ve ayağı yaralanmış.
Kanlar içinde kalan ayağını önemsememesine rağmen tanıdıklarının uyarısı üzerine hastaneye götürülmüş ve aldığımız bilgiye göre burada enfeksiyon kapmış.
İlerleyen bir iki gün içerisinde kendisini iyi hissetmeyen Sibel Bozkurt hastaneye kaldırılmış ama artık çok geçmiş, kan kaybından hayatını kaybetmiş.
Şok bir ölüm olmuş.
Sevenleri adeta beyninden vurulmuşa dönmüş.
İnanılası bir ölüm olmamış bu.
Kan zehirlenmesi neticesinde öldüğü belirlenen bu iyilik meleği, kızının yaşadığı Kocaeli’ye götürülmüş ve burada toprağa verilmiş.
Geriye ne kalmış derseniz.
Dernek binasındaki sürekli giyindiği koltuğa dayalı beyaz ceketi, kitabını yazdığı laptopu ve okuduğu, okumakta olduğu kitapları ile diğer özel eşyaları olmuş.
Çilingir vasıtası ile girdiğimiz oda ölüm sessizliğini andırıyordu ve eşyalarına dokunmak gelmiyordu içimizden.
Herşey kalakalmıştı öylece.
Allah rahmet eylesin, toprağı nur, mekanı cennet olsun inşallah..
TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Bazen insan öyle özlenir ki, özlenen bilse, yokluğundan utanır! (Aziz Nesin)
DUVARIN DİLİ : Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar!