Bilgi; biraz da şüpheciliğin sonunda başköşeyi almış!
Elma faydalıdır!
Niçin; içinde şeker vardır!
Şeker niçin faydalıdır?
Enerji verir!
İçinde ne kadar ne şeker vardır?
Ortalama yüz gram ağırlıkta olan bir elmanın yüzde on beşi! (Bu oranı salladım)
Her cins elmanın şeker oranı aynı mıdır?
Aynı cins elmaların şeker oranı sulama veya iklim şartlarına göre değişiklik gösterir mi?
Yukarıdaki sorulardan bilim, cevap arayanlardan ise bilim adamı çıkmış!
Faydalı bir şeyse elma; çok tüketilmeli midir? Çok kime göre ve ne kadardır?
Ve en önemlisi kime ne kadar?
Burada elma biliminden çok soru sormanın bizi nerelere ulaştırabileceğini, nerelere götürebileceğini vurgulamak istedim!
O halde sormalıyız!
Sorulara cevap veren tam veya az çok bilgilidir! Çok zeki olması da gerekmiyor!
Ancak her soru sorabilmek belli bir zekaya sahip olmayı gerektiriyor!
Biraz ve kararında şüphecilik bence iyidir? (Septisizm)
Bir ara çalıştığım bir şirketin patronu ve genel müdürü Sayın Emin Karpuzcu bir toplantı sırasında bir arkadaşa bir müşteriden senet alıp almadığını sordu! O da aldığını söyledi. Aldığın senedi görmek istiyorum dedi, aldı, inceledi, hata buldu ve doğrusunu anlattı!
Anladım ki kontrol; şüphe duymakla başlıyor!
Hayatta başarı da kontrol ve şüpheyle iç içe!
Kontrol; bilgi olmadan olmuyor!
Şüphe ve kontrol insanları doğru yönde ilerlemeye sevk ediyor!
Bizleri küçük dünyamızdan başlayarak büyük dünyalarımıza kadar yöneten ve hayatımıza yön veren insanlardan şüphe duymamak akıl işi değil!
Akıl görünür ve görünmez tehlikelere karşı erken uyarı sitemidir!
Akıl soru sorar; cevabı çok yönlü olarak kendine verilmek üzere belirler ama doğru genelde genel bilgiye göredir!
Akıl kullanmamak; büyük tahribatların sebebi olmaktadır!
Şüphelenmemek, sorgulamamak her zaman risklidir!
Bilgi; kandırılmada çok fazla kalmayın der!
Kandırılmakta fazla kalmak ek bir gayret ister! İnsanın kendisini kandırabilmesi bir alışkanlık işidir!
İnsan bir kere kendisini kandırmaya görsün; artık aklı, hayatı hep kandıranın elinde kalmış demektir!
Din hocalarını sorgulamasaydım, Kuran’ı Türkçe okumayacaktım!
Kuran’ı okumasaydım Allah’ın Kuran’da sıklıkla hatırlattığı; “akıl sahipleri”, “niçin düşünmezsiniz?”, “ne kadar az düşünüyorsunuz” sözlerinin ne anlama geldiğini bilmeyecektim!
Davamı sorgulamasaydım; anlamasaydım; liderler hep hayatımın dokunulmazları olacaktı!
Siyasi liderlere sadece siyaset yapan insanlar olarak bakmayı öğrendim; siyasi insanlar; politik davranıyorlar; bunu görebiliyor muyuz bilmiyorum!
Delil, senet, yazı var mı; yok!
Siyasi liderlerine politikacılar soru soramıyorlar; ne acı!
Bir siyasi lidere inanmış vatandaşlar da liderlerini kendi akıllarında, dünyalarında eleştiremiyor, soru soramıyor!
Niçin derseniz; alıştırılmışlık sendromu; çaresi yok!
Haydi, bana söyler misiniz; nasıl inanayım? Ve neden inanayım?
Bir davaya hâkim gözüyle her taraftan bakmasaydım; kendimi hep haklı görecektim!
Mavinin içinde sadece maviyi görmem demem olacaktı; gökyüzündeki milyonlarca renktenhaberim olmayacaktı!