BİR KAYIKÇI KAVGASI; EĞİTİM MESELEMİZ.!

Eskiden İstanbul’da Eminönü - Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri beklerken kendi aralarında kavgaya tutuşurmuş. Durup dururken çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş.

Kavga çıkınca etraflarında toplanan halktan bazılarının kafasına kürekler iner, ama kürekler ne hikmet ise kavga eden kürekçilerin hiçbirinin başına değmezmişYıllardır bir kayıkçı kavgasıdır almış başını gidiyor ülkemizde, beklide kurtuluş savaşında, Çanakkale muharebesi neticesinde o dönem ülkemizin yetişmiş kalifiye insan kaybı kat kat geride bırakacak, inançlı ve idealist bir neslin genç ve dinamik potansiyelini heba edecek bir kavga hala daha devam ediyor ve ne hikmetse kavganın figuranlarının bir bedel ödemeden Millete mal olan bir bedelle dolu dizgin devam ediyor.

Ve kendi evlatlarımızın geleceğine mal olacak bir bedel eşliğinde bizlerde bu kayıkçı kavgasına, kimimiz aval aval ağzımızı açmış seyrediyor, kimimiz taraflara tarafgirliğimiz eşliğinde alkış ve şak şak cinsinden yalakalıkla eşlik ediyoruz.

BU KAYIKÇI KAVGASI; EĞİTİM VE DERSANELER MESELESİ.!

Temel eğitim veren ve yeni Türk neslinin mevcut potansiyelini açığa çıkarıp ve doğru hedef ve mesleklere yönlendirmesi gereken ilkokuldan, üniversite eğitimide dahil bütün örgün eğitim kurumlarının eğitim ve sistem çıkmazına, problemine sebep unsurları masaya yatırmadan, sorgulamadan, rehabilite etmeden

Eğitimin ve sistemin temel problemlerini gelip dersaneler ile özdeşleştirmek, bir günah keçisi buldum edası ile faturayı dersanelere yükleyip kapatma cihetine gitmek eğitimin kronikleşmiş problemlerine çözüm üretmekten ziyade çözümsüzlüğü süspanse etmekten başka bir kapıya çıkmayacaktır.

Bilakis belkide çözüm olarak tamemen kapatmak varken, akabinde dersaneleri rehabilite ve kontrol etmek üzere tek ders üzerinden açılabilecek özel öğretim kurs statüsü hadiseyi iyice daha çıkmaza sürüklemiş, bir öğrenci matamatik kursunu bir dersanede alıp ,edebiyatı başka bir dersaneden, kimyayı başka,fiziği başka,çoğrafyayı başka ,tarihi bir başka dersanelerden almak üzere anlaşılması ve algılanması insan aklı ötesi bir serüvene sürüklenmiştir.

Tabiki arz talep ilişkisi doğrultusunda örgün eğitim kurumlarının sebep olduğu boşluğu, doğa boşluk kabul etmez cinsinden eğitim ve ekonomik temelli doldurmaya çalışan ,on binlerce insanı istihdam edip, ülke ekonomisine ödedikleri, SSK’lar,stopajlar, kurumlar vergisi gibi katma değerler ile destek olan

Ve yine istatistikler ile sabit olup Anadolu’dan nice genç potansiyelin eğitimde fırsat eşitsizliğinden kaynaklanan çifte standardı kırıp bu gün ülkenin bütün kurumlarında iş yapabilecek potansiyele ve hedefe ulaşmasını sağlayan

Günümüzde Dünyanın ve Avrupanın en ileri medeniyetlerinde bile okullar eğitimin temelini ,dersaneler de eğitimin tamamlayıcı bir unsuru olarak işlevini yürütürken,

Bu kurumları bir ders işlevselliği ve resmiyeti ile kursa çevirip ama illegal bütün dersleri veren bir kuruma dönüşmesine sebep olup akabinde eğitimin köklü problemleriymiş gibi günah keçisi olarak kapanmalarını istemek de eğitimin başlıca problemlerinden biridir.

Türkiye'de Dershanelerin kuruluş tarihini 1915'te yayınlanan Özel Okullar Talimnamesi'ne kadar tarihsel olarak götürenler var. Ancak bugünkü anlamda ilk dershanelerin 1960'lı yılların ortalarında açıldığını.

ilk kez 08.06.1965 tarih ve 625 sayılı yasa ile görmekteyiz.Bu tarihten sonra merkezî sınavların çoğalmasıyla özel dershaneler de çoğalma başlamış,1970'li yıllarda Türkiye’nin bütün illeri dershanelerine kavuşmuş

1980 darbesinde Türkiye genelinde 200'e yakın dershane varken

Günümüzde ise dershanelerin özel okula ve temel liseye dönüşmeleri sürecinden önce 4500’e yakın dershane söz konusu iken

Ülkemizde de 1960’lı yıllardan günümüze kadar dershanecilik sektörü, ülke eğitimini yöneten ve politikalarını belirleyen kesimler tarafından eğitim sistemindeki boşluktan doğan kurumlar olarak gösterildi. Oysa ki dershanelerin, tamamlayıcı eğitim kurumu olarak çalıştığı maalesef hiç dile getirilmemektedir.

Eğitimdeki en küçük olumsuzluğun suçlusu hep dershaneler olarak gösterilirken Oysa Türkiye'de dershaneler, fırsat eşitsizliğinin sebebi değil, aksine aynı eğitim hizmetini vererek, ülkenin dört bir yanında fırsat eşitliğinin bir göstergesi olduğu maalesef ki görmezlikten gelindi.

Önceleri sınav şampiyonları sadece üç, dört büyük şehirden ve belli başlı öğretim kurumlarından çıkarken şimdi dereceye giren öğrencilerin çoğunluğu Anadolu'dan çıkması, Anadoludaki fırsat eşitsizliğinin sembolü eğitim ve öğretim kurumları ve öğretiminin içinden yüz binlerce gencin üniversite eğitimine adım atmasını sağlayan kurumların ülke eğitimi ve ekonomisine sağladığı katma değer maalesef ki bir kalemde silinmek istenmektedir.

Dersanecilik ve kurslar sistemine ihtiyaç bırakmayacak bir eğitim ve öğretim sistemi kuramadıktan sonra, Merkezi sınav sistemi ile öğrenci seçme ve yerleştirme gibi sınavlar ile sistem yürütüldüğü müddetçe,

Ülkenin en ücra köşesinde eğitimde fırsat eşitliği koşullarını sağlayamadığınız müddetçe.!

Dersanelerin kapatılması çözüm olmayıp, bilakis bizatihi devlet desteği,denetimi ve teşviği doğrultusunda, eğitimin tamamalayıcı bir sektörü olarak rehabilite edilip, işlevselliğinin sağlanması problemi kökten çözmesede tedavi etmesine yardımcı olacaktır kanaatimiz ile

Asıl Eğitim sistemimizin çözümüne dönük önce teşhis sonra tedavi nitelikli görüş ve düşüncelerimizi okumanızı istirham ediyorum.

İslamın İlk emri “OKU” İlahi hükmü ile yücelen ve insanlık şerefini yücelten, medeniyetler tarihinin mihenk taşı olmuş, nice batılı medeniyetlere ışık saçmış Türk –İslam medeniyetini Türk Eğitim sistemi ile temellendiremediğimiz bir gerçektir.!

Kendi insanımızı Okuma gavur olursun sözde İslami öğreti fitnesine mahkum edip, akli ve nakli bilimlerde tefrikaya sürüklenip cehaletin ve taasubiyetin kıskacında en temel problemine bile çözüm üretmekten aciz Türk İslam medeniyetin bakiyesi kaldığımız bir gerçektir.!

Yaşadığı çağda karşı karşıya kaldığı her türlü maddi ve manevi probleminin temel eksikliği ve sıkıntısı Türk Eğitim sistemi olduğunun bilinci ile kendi basiretsizliğimizi, niteliksizliğimizi aracı kurumlara yüklediğimiz bir gerçektir.!

Sosyal, siyasal, ekonomik, askeri, kültürel, demografik vb birçok beşeri problemimizin temel kaynağı eğitimsizlik, cehalet ve taasubiyet olmasına rağmen, nüfus ortalamasına göre eğitime en az; mana yükleyen, kaynak ayıran, kitap okuyan idealizmden yoksun fukaralar kaldığımız bir gerçektir.!

Günü birlik hezeyanlarımıza, popülist politikalarımıza,kısa vadeli menfaat ve çıkarlarımıza ,geleceğin neslini heba eden, pinpon topu misali sistemden -sistemsizliğe havale eden, bir labirent serüvenine sürükleyip,bilinmeze ve meçhule sürükleyen zat-ı şahaneler olarak eğitime ahkam kestiğimiz bir gerçektir.!

Daha iyi bir evim, daha iyi bir arabam, eşyam, hayatım olsun kaygısı ile ictimai hayatını düzenleyip, daha eğitimli, kültürlü bir evladım olsun endişesinden bihaber ebeveynler olarak öğrenci veliliğini üstlendiğimiz bir gerçektir.!

İnsanı Yaşat ki.! Devlet Yaşasın ecdat felsefesi ile donanmış, İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır ilahi ölçüsü ile güya şahsiyet kazanmış ,insanlık onur ve şerefini ancak eğitimle kazanılabilineceğinin şuurunda duayenler olmamıza rağmen, insana ve evlada yatırımı en aza indirgemiş riya ve istismarın daniskası olduğumuz bir gerçektir.!

1945’lerde yerle bir olmuş, maddi ve beşeri istihsal gücünü kaybetmiş Almanya ve Japonya gibi ülkelerin 70 yılda eğitimle başardığı kazanımları asırlardır elde etmeye ve sistemize kılmaya muhtaç biçareler olarak yaşadığımız bir gerçektir.!

Kalıcı yatırımlarının, teknolojisi, parası, mühendisi, araç ve ekipmanı kendine ait olamayan, hamaliyesi, taşı, kumu, çakılı milli, üretimde montaj sanayisi ile ünlü kendi ihtiyacını üretemekten yoksun bir medeniyetin duayenleri olarak övündüğümüz bir gerçektir.!

Asırlardır adı Milli soyadı karmaşık bir ilişkiler ağının sembolü bir sistemin günümüze yansıyan figüratif sembolleri olduğumuz bir gerçektir.!

Yüz binlerce akademisyen ve eğitim bilim insanlarının üzerinde fazla kafa yormadığı, yoranların dinlenmediği, herkesin ve kesimin ahkam kestiği, kendileri eğitim sisteminin birer yaşayan problemi iken,problemi kendi dışında, dahili ve harici güruhlarda arayabilecek, problemi ihanet odaklarına havale edebilecek kadar bir kısırdöngüye, ferasetsizlik ve basiretsizliğe mahkum ve mecbur ilim deryası olduğumuz bir gerçektir.!.

"Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar." Sözü ile bizlere muasır medeniyetler seviyesinin reçetesini sunan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözüne bizleri muhatap kılan ve mahçup eden biçareler kaldığımız bir gerçektir.!

Sınıflları öğrenciler ile hınca hınç dolu iken, okulları her nevi öğrenmeyi çabuklaştırıp ve kalıcı izli süreçte yaşantıya dönüştürebilecek araç ve gereçlerden, materyal, yöntem ve proğramdan, öğretmenden yoksun kaldığımız bir gerçektir.!

İsraf, yolsuzluk, tüketim, talanda sınır tanımayanların harcama kalemleri karşısında eğitime ve eğitimciye anlam ve mana yüklemeyen, sosyal ve ekonomik statüsünü göz ardı eden, yönettiği, ilinin, ilçesinin, köyünün bilgisayarsız, laboratuarsız ve öğretmensiz okulları dururken, onlarca köy okulunun ihtiyacını karşılayacak makam odalarının, makam otolarının, saltanat ve safahatın içerisinde ki namı şahane yöneticilerimiz olduğu bir gerçektir.!

Fiziksel, zihinsel, ruhsal, sosyal özellikleri farklı öğrencilerimize aynı sınıfta aynı müfredatı uygulayıp bir makine dişlisi arasında aynı tornadan, aynı kalıpta çıkarmaya çalışan ilim ve eğitim mentalitemiz devam ettiği bir gerçektir.!

Okul öncesi ve ilk öğretimde özellikleri ve yeteneklerinin geliştirilerek keşfedilmesi gereken öğrencilerimizi ta eğitiminin başlangıcından itibaren, belkide sosyal ve real yaşamında hiç kullanamayacağı, yetenekleri elvermediği için potansiyele dönüştüremeyeceği bilgilere boğup,sınavlar ile ölçüp bilgi hamalına çevirdiğimiz evlatlarımızın vebal ve sorumluluğunu üstlenen alim ve duayenler olarak kaldığımız bir gerçektir.!

İlgi, istidat, özellik ve kabiliyetleri doğrultusunda orta ve yüksek öğretime yönlendirilmesi gereken öğrencilerimizi birkaç sınavla özdeş akibetlerini rüzgarın insafına terk eden eğitim ve ilim sisteminin varlığı bir gerçektir.!

Çocuk olmadan,doktor,avukat,mühendis olan, oyun çağında hayatın ağır yükü ve sorumluluğunu üstlenen ve bu yükün altında küçük cüssesi ve yüreği ile ezilen bir neslin müsebbipleri olarak devam ettiğimiz bir gerçektir.!

Eğitim İnsan yavrusunun insallaştırılması iken, dünyevileşmenin, maddileşmenin,makyevelist ve pragmatist bir zihniyetle insanlarımızı canileşmenin, zalimleşmenin, ilkesizleşme ve idealsizleşmenin kıskacına sürükleyen ve biz Müslümanları İslami ve İnsani hedef ve ideallerimizden uzaklaştıran bir eğitim sistem gerçeğinin sonucuyuz

Evde ana kalmayınca anaokulları açan, huzur kalmayınca, huzur evleri kuran, internetin, televizyonun, film ve dizilerin, sahte şahsiyet ve kahramanların insafına kişilik ve şahsiyetini evladı ile birlikte terk edenlerin vicdan karasıyız.

Kendimizin ve evlatlarımızın kaçırdığı namaz vakitleri yerine,kaçırdığı deneme sınavları,kırık notları bağrımızı yakan çok manidar bir hassasiyet taşımasına rağmen bi türlü çözemediğimiz en derin problemin Eğitim meselemizin çözümsüzlüğüyüz.

Sınıfları kalabalık öğrencilerle dolu fakat bom boş, kahve ve lokalleri öğretmen ve ilim erbab-ı ile dolu,aile bireyleri aynı ev içerisinde birbirinden uzak ve kopuk, okulları 21 yüzyılın ihtiyacına ve problemlerine çözüm üretme realitesinden,yöntemlerinden,proğramlarından,meteryal ve metodlarından uzak, klasik koşullandırmanın günümüze yansıyan silüetleriyiz

Üç beş asır önce karanlık çağı yaşayanları,medeniyetimize,hoşgörü ve insafımıza sığınanaları,kılıçla,kalkanla kovaladıklarımızın kısa bir süre sonra topla tüfekle bize dünyayı dar eden, asırlara şamil bir medeniyeti misak-i milliye sıkıştıran bir ilim-fen-bilgi realitesi karşısında bile

Hala daha aklını ve iradesini bir fani ölümlüye,onun iradesi ve ferasetine bağlayan, inançlarını ve değerlerini yaklaşık binlerce yıl öncesinin manheizim dini ölçüleri ile tanzim eden,yaşayan,inanan inanaç ve ideal fukarası dini ve siyasi otoriteleriz

Kendi insanına uymayan bir elbiseyi, montaj sanayi ustalığı ile giydirmeye,donatmaya,uydurmaya çalışan,

İlim ve eğitim insanlarının, öğrencilerinin bilimsel yeterliliklerinin ve potansiyellerinin önüne müstemleke bir zihniyetle bilgide kalıcılıktan ziyade ezber yeteneğini ölçeklendiren ulusal ve uluslar arası sınavları değerlendirme ve ölçeklendirmeden ziyade engelleme zihniyeti ile uygulayan yap boz sınav zihniyetinin duayenleriyiz.

Kıymetli okuyucularım,gönül dostlarım; eğitim meselemizi biz müsebbipleri çerçevesinde sorgulayarak bazı gerçekler ile yüzleşerek belki de canınızı çok sıktım. Meselenin çözüm noktasına dair birkaç cümle ile affınıza sığınıyor ve sabır diliyorum.

Eğitimde toplam kalite açısından Eğitim birliği muhakkak ki önemlidir, ülkemizin ekonomik ve sosyal şartaları eğitimde fırsat ve imkan eşitsizliği açısından olması gereken birlikteliğe tezat olup,

Ülkenin en ücra köşesinde bile okulların bütün aynı imkanları ile donatılması 21.Yüzyıl bilgi çağının öncelikleri ve ihtiyaçları bağlamında bir zaruriyettir öncelikli yatırım proğramına dahil edilmesi bir mecburiyettir.

Eğitim sisteminin temel öğesi olan öğretmenlerin sosyal statülerinin çok yüksek olmadığı görülmektedir. Öğretmen maaşları, AB ortalamasının çok altında olup bu hak edişler muhakkak ki tanzim edilmelidir.

Liseden okul başarı sıralamasında ilk yüzde ona giren öğrenciler statüsü ve yaşam standartları yükseltilmiş, iadeyi itibari teslim edilmiş öğretmenlik mesleğini sınavsız tercih etmeleri ekonomik,bursluluk ve sosyal şartlar ile teşvik edilmeli

Geleceğin bütün meslek erbabını yetiştirecek öğretmenlerin kutsal mesleğinin statüsü en üst düzeye getirilerek bir insan mühendisine layıkıyla kıymet ve anlam yüklenmelidir.

Son zamanlarda yapılan program ve sistem değişikliklerinde üretici ,sorgulayıcı bireyler yetiştirileceği söylenmekle birlikte,uygulamada ezberci eğitim sürmektedir.bununda sebepi sınav sistemleridir , rehabilite edilmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığı aşırı derecede merkezileşmiş durumdadır. Okulun bulunduğu sosyal ve beşeri çevre dikkate alınarak probleme ve ihtiyaca yerinden çözüm üretecek,proğram geliştirecek, müfradatı zenginleştirecek yetkilerin bir kısımı okullara aktarılmalıdır.

Öğretmen yetiştirmede Eğitim Fakülteleri, bir çok iyileştirmeye rağmen yetersiz kalmaktadır. Mesleğin kutsaliyeti ve ehemmiyeti ölçeğinde öğrenci seçme imtiyazı ve önceliği tanınmalıdır.

Özellikle yeni üniversitelerin açılmasında ya da mevcutlarında yeni bölümlerin açılmasında, istihdam-eğitim ilişkisi dikkate alınmamaktadır. Okuma ve Diplama oranı yüksekliği,eğitim yüksekliği ve potansiyeli ile orantılı değildir unutulmamalıdır.

Ortaöğretimde meslek eğitimine gerekli önem verilmemektedir. Yaşadığımız çağın öncelikli ihtiyaçları ve problemleri dikkate alınarak ,tüketici toplum tipinden üretici toplum niteliğine bizleri kavuşturacak mesleki eğitimin sadece imam hatip hassasiyeti ile değil bütün mesleki alanlarda tanzim edilmesi bir zaruriyettir.

İmam hatip mescidleri ile fen lisesi labratuar sınıflarının Türkiyedeki bütün okullarda aynı çatı altında kurulması ve yaşatılması yatırımlarının hertürlü dünyevi yatırımın önüne çekilip gayr-i safi milli hasılanın büyük kısmı yeni bir nesli hayata kazandırana kadar eğitime öncelikli yatırıma aktarılmalıdır.

Okullarımızda bırakın yönetici atamalarımızı, öğretmenlerimizin bile bazı korku ve endişelerimizden hareketle ve siyasi çıkarlarımıza göre değil, liyakat ve ehliyet gözetilerek gerçekleştirilmesi , üniversite eğitimini yüzde onluk başarı diliminde tamamalayıp yüksek lisansını tamamlayan öğretmen adaylarından öncelikli seçilmesi gereklidir.

10.11 yüzyıllarda yatılılık ve bursluluk sistemini eğitime ve medreselere kazandırmış bir medeniyet olarak orta öğretimde ve yüksek öğretimde, zeki,kabiliyetli ,idealist garip guraba çocuklarımız için fazlası ile artırmalı, kaybolmaya yüz tutmuş binlerce potansiyelimizi eğitime kazandırmalıyız. Bu durumdan faydalanmaya çalışan cemaat,cemiyet,tarikat vesaire gurupların insaf ve insiyatifinden devlet olarak evlatlarımızı kurtarmalıyız.

Eğitim hakkından yararlanma konusunda bölgeler ve cinsiyet arası eşitsizlikler sürmektedir. İslamın ilk emri erkek veya belli bir zümre okusun değil ,evrensel olup her insan için geçerlidir bu eşitsizlik ve adaletsizlik kaldırılmalı, sınıf ve okul sayısı artırılarak kalabalık sınıflar azaltılmalıdır.

Eğitim sistemimiz, bir bütün olarak üretici insanlar yerine, daha çok tüketici insanlar yetiştirmektedir. Bu durum da her geçen gün insanlarımızı çalışmaktan alıkoymakta,tembelleştirmektedir.

Çalışanları ise Bilgi hamallığına sürüklemektedir. Sosyal ve ictimai hayatta bize lazım olabilecek yeterli ve faydalı bilgiyi yaşantıya dönüştürüp içinde yaşadığı topluma fayda sağlıyabilecek önce insan sonra meslek erbabı yetiştirmek çağın bir zaruriyetidir.

Dersler genelde okullarda ,sınıflarda kuramsal olarak yapılmaktadır. Uygulamaya gerekli önem verilmemektedir.

Genelde ders içerikleri, öğrencileri yaşama hazırlamamaktadır. Bilgiler ezberletilmekte,yaşamda nerede, nasıl, ne zaman kullanılacağı öğretilememektedir. Müfredat buna göre zenginleştirilmeli,çeşitlendirilmeli bölgesel özelliklere göre okul eğitim ve yönetim kadrosu ,okul aile işbirliği tarafından seçilebilmeli,tercih edilebilmelidir.

Velhasıl Türk Eğitim sistemimizin temelde iki problemi eğitim ve sistem olup, problemi siyaset üstü bir hassasiyetler, Aydınlık yarınlarımızızn sorumlu belirleyicilerini yetiştirmek idealiyle hayatını ve ömrünü bu meseleye adayan

Akademik ve bilim çevrelerinin, eğitimcilerin merakına,çalışmasına,planlamasına,proğramlamasına sabır ve tevekkülle müsaade edilmelidir vesselam.

selam saygı dua…