Baharı bekleyen kumrular gibi gönlüm, yetişti bir bahara daha… Gönlümde bir başkadır bahar… Tabiat hazinesinde bahar, sır dolu güzelliğiyle yorgun ve miskin ruhum için bir intibah(uyanma) ve bir inkişaf devranıdır. Cemrelerin tane tane, çise çise felekten yağdığı mevsimdir bahar…
 
Cemre düştü havaya, havadan aldı muştuyu verdi suya, su yürüdü toprağa, cemre yürüdü ve cıvıl cıvıl bir bahar geldi… Sanki ötelerden hanemize ulu bir yâr geldi… Sıcak tebessümüyle göklerin, ruh ikliminde açtı çiçekler…
 
Bir bayramdır bahar, o bayram ki mahlûkatın yeryüzünü canlandırıp şenlendirdiği mevsimdir.
 
Toprağın, bitkilerin ve kimi hayvanatın, beyaz kefenini atıp soğuk ve ölmüş bedenlerini Şems-i Ezelî’den gelen sıcaklıkla ısıtıp yeniden dirildikleri mevsimdir.
 
Rengârenk, canlı, yaldızlı nakışlarını hayran hayran seyredip büyülendiğimiz harika bir kitap olan tabiat kitabının sayfalarını okuma vaktidir bahar!
 
Zümrüt tepelerin, üfül üfül vadilerin, içinde yüz binlerce canlının ve hayvanın oynaşıp kaynaştığı yemyeşil ormanların, cennet bahçelerini hatırlatan bağların, bostanların, cıvıl cıvıl kuşların çığlık çığlık böceklerin; gökten çise çise yağan rahmetle, sımsıcak ve ışıl ışıl kandilin uhrevi ezgiler söylemesiyle canlanan bir koroyla raks etmeye başladığı gündür.
 
Şairin “Beni bu güzel havalar mahvetti” ıstırabı ve serzenişinin aksine ben bu havalarda, kendimi tanıdım; aşkı, sevdayı…
 
Ölüm nedir, hayat ne; ikram nedir, şükür ne; güzel nedir, çirkin ne; varlık nedir, yokluk ne?
 
Tüm bu soruların cevabını ben bu güzel havalarda buldum…
 
Naylon saksılara ve bir avuç toprağa sıkışmış şehirli çiçeklere ve baharlara inat; sırtını dağ rüzgârlarına vermiş, tüm küreyi saksısı, tüm arzı toprağı bilen, bir katresine değil, şemsin(güneşin) kendisine meftun, gökten yağan ve yerden kaynayan her sudan içen bir kardelenin, nergisin, nevruz gülünün yeniden dirilme aşkıyla beyaz kefen gibi beyaz kar örtüsüne rağmen çiçek açtığı bahar!
 
Bir gül mevsimidir bahar! Güllerin Efendisi’ni karşılamak için en süslü elbiselerini giyinmiştir tabiat. Sen yürüdün diye gül koktu âlem, Sen varsın diye doğdu yeniden dağlar, taşlar, çağlayanlar, ağaçlar, bitkiler, renk renk çiçekler ya Resulallah (sallallahu aleyhi vesellem)!
 
Okurum hece hece ve anlatır bahar bana o mucize haşrini.
 
Bir okurumun hediye ettiği Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserinden okudum baharı…
 
Toprağa düşen her canın, nasıl yeniden dirileceğini!
 
Bir İslâm âliminin dediği gibi: “Şu gecenin sabahı, şu kışın baharı, ne kadar muhakkak ve kat'i ise Haşr'ın sabahı, berzah'ın baharı da o kadar muhakkak ve kat'idir… Güz olmazsa, bahar olmaz, yaz olmaz. Tohumun ölmesi, yaprağın solması gerekir yeni bir nevrûz için…
 
Haşr-i baharîde görüyoruz ki: Beş altı gün zarfında küçük ve büyük hayvanat ve nebatattan üç yüz binden ziyade envâı haşredip neşrediyor.
 
Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihya edip iade ediyor. Başkalarını ayniyyet derecesinde bir misliyyet sûretinde icat ediyor.
 
Hâlbuki maddeten farkları çok az olan tohumcuklar o kadar karışmışken kemâl-i imtiyâz ve teşhis ile o kadar sür’at ve vüs’at ve sühulet içinde kemâl-i intizam ve mizân ile altı gün veya altı hafta zarfında ihya ediliyor.
 
Hiç kabil midir ki: Bu işleri yapan Zât’a bir şey ağır gelebilsin. Semâvat ve Arzı altı günde halk edemesin, İNSANI BİR SAYHA İLE HAŞREDEMESİN! Hâşâ…”
 
Bahar; Kudret ve Rahmet eliyle kurulmaya başlanan arz sofrasına davet edildiği ve bu sofrada bütün canlılara ve insanlara sonsuz nimetlerin ikram edildiği mevsimdir. Bahar, canlıların kapıları yazın açılan zahire ambarı… “Cennet hûrileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misâl libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaâtıyla süslendirip, hizmetkâr ederek, onların latîf elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musannâ meyveleri bize takdim etmek; hem, zehirli bir sineğin eliyle şifâlı en tatlı balı bize yedirmek; hem, en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem, rahmetin büyük bir hazînesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak, ne kadar cemîl bir kerem, ne kadar latîf bir rahmet eseri olduğu bedâheten anlaşılır.”
 
Bahar bana anlatır, her kıştan sonra mutlaka aydınlığa, ferahlığa ve selamete çıkılacağını…
 
Yeter ki sabret nefsim! Şiddetli soğuklardan, dondan, tabiatın ve “hem, kemiklerden ibâret olarak ayakta duran emvât(ölüler) gibi bütün ağaçların cenazeleri bir emirle def'aten ‘ba'sü ba'de'l-mevt’e mazhariyetleri ve neşirleri” ve ölümü yaşadıktan hemen sonra “çiçek açan her bir ağacın umumi bayram olan baharın içindeki hususi bayramında ve resm-i geçit-misâl bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenâtla süslemiş olması”, ümitvâr olmayı nasihat etti bana.
 
Bahar bana sevdirir ölmeyi…
 
Baharı seyrederken “Elbette himayetli annemiz olan toprak altına girmek ve kucağına sığınmak ve o hakiki ve daimi ve manevi çiçekleri seyretmek, daha ziyade sevilir.”
 
Bahar bana gösterir, dünya hayatından sonrasında yeşeren hayatların varlığını…
 
Toprağa hangi tohum atıldı da çiçek açmadı ki…
 
Tohumların toprak altında çürümesiyle hayat bulmadı mı laleler, nergisler, sümbüller…
 
Aklım baharda kaldı, kalbim baharda çarptı…
 
Ruhum bahar oldu sandım, baharda hislendim derin.
 
Okudu kâinat kitabını; hem yandı hem şaştı nefsim…
 
Bahar bana yâr oldu!
Ben de “AŞK-I ŞEBABI; ŞEVK-İ BAHARI İSTİYORUM...”