Şirazesinden çıkan şu dünyada, hala doğru yönü gösteren bir “Pusula’nız” varsa şanslısınız…

Bizim kuşağın ustalarından biri bu yazıyı kaleme alacak olsaydı, muhtemelen cümleye şöyle başlardı:

“Refikimiz Pusula gazetesinin 13. sene-i devriyesini tebrik eder, matbuat hayatında nice muvaffakiyetler niyaz ederiz.”

Evet…

Pusula 13 yaşında hem de yeni hizmet binasında…

Pusula…

Doğu’nun tek bölge gazetesi olması nedeniyle elbette ki değerlidir, elbette ki basın hayatında hatırlı bir yere sahiptir.

Geçtiğimiz hafta sonu o açılışta biz de bulunduk.

(Büyük ses sanatçısı Vahit Alkır ve eğitimci-yazar Yavuz Demir’le gitmiştik)

Havaalanı yolundaki yeni binası, Pusula’ya pek de yakışmıştı hani…

Sevda-Cihat çifti ve tabi ki Kenan Bey, Pusula’yı bugünlere taşıyan isimler…

Kenan, gazetenin mali yükünü sırtlanmış durumda; yani ağırlığın altında ezilen o …

Sevda-Cihat çifti ise, gazetenin yayın politikasına yön veriyor. Bilesiniz ki hiç de kolay bir iş değildir.

Denge hesabı yapacaksınız, etliyi sütlüyü birbirine karıştırmayacaksınız.

Birbirinden kıymetli yazar kadrosu, her biri birbirinden cevval haberciler, İrfan Tarakçıoğlu gibi buram buram tecrübe ve edep timsali bir baş editör…

Ve en az bu faktörler kadar önemli olan sadık bir okur kitlesi…

Gazeteler daha doğru ifadesiyle yayın organları, reklamlarıyla yahut da tirajlarıyla değil, okurun, izleyicinin duyduğu güvene göre büyüktür; saygındır…

Kesin bir ifade olmasın, ama zannediyorum ki Sevda, mesleğe ilk kez bendenizin başında bulunduğu Erzurum gazetesinde başlamıştı.

Yani takvim yaprakları 1992’yi gösteriyordu.

(Kesinlikle Sevda’nın yaşını ele vermek kastıyla bu saptamayı yapmıyorum!)

Sonra farklı gazetelerde çalıştı ve ardından da yazılı basından televizyona geçti.

Cihat’la da zaten yolları burada kesişti.

Televizyonda da çok başarılı haberlere imza attılar.

13 yıldan beri de Pusula’yı yayımlıyorlar.

Kırk yılı aşkın bir zamandır bu mesleğin içerisindeyim.

Bunun yirmi otuz yılı yöneticilikte geçti.

Erzurum’da ilk kez çok sayfalı ofset mahalli gazeteyi çıkarma imtiyazına sahip bir gazeteciyim.

O gün bugün Palandöken çatısı altında bu çetin yolculuğumuza devam ediyoruz.

Tabii ki Pusula’yı her gün takip ediyorum, yazarlarını mümkün olduğunca okumaya çalışıyorum; bölge haberlerine ilgi duyuyorum.

Pusula’nın özgün bir yapısı var.

Marjinal değil; kavgadan gürültüden uzak duruyor.

Makulün ve itidalin yanında…

Biraz yarı resmi gazeteye benziyor diyeceğim, lakin haksızlık etmiş olmaktan korkuyorum.

Örneğin spor sayfası çok güçlü… Çünkü o sayfanın editörü sevgili Nurullah Pala…

O, Erzurumspor’u her gün yazmazsa peç çok gelişmeden haberimiz olmayacak.

Pusula’yı anlatırken mizahı yani Vedat’ın Fırfırik’ni nasıl görmezden geliriz.

Pusula, arka çıktı yayın maliyetini üstlendi.

Fırfırik yıllardır Vedat Refayeli’nin o usta çizgileriyle, (gerçi çizgiler biraz kırık ama!) Pusula çatısı altında yayımlanıyor.

Bazı şeyleri izah etmekte çaresiz kalıyoruz. İşte o vakit devreye Vedat giriyor; O, izahı yapılamayan durumun mizahını canlandırıyor.

“Bekara karı boşamak kolaydır” demiş eskiler…

İşin içinde olmayanlar elbette bilemezler.

Bu zamanda yani bu ekonomik koşullarda, hele hele de kağıt gazete çıkarmanın ne demek olduğunu çok iyi bilirim:

Ateşten gömlek giymektir.

Çünkü gazetenin bütün girdileri ithal; dolara göre belirleniyor.

Dün aldığınız filmi, kalıbı, kağıdı, mürekkebi ertesi gün aynı fiyata tedarik etmeniz imkansız.

Pusula…

İşte bu fevkalade güç şartlara rağmen kağıt gazete çıkarıyor, bölgeye dağıtıyor, aboneleriyle buluşuyor.

Büyük bir azim…

Şapka çıkarılacak bir mücadele…

Mesele, maliyetler karşısında Palandöken olarak biz pes ettik; malumunuz artık kağıt gazete çıkarmıyoruz.

İnsan hayatında, 10 yılın 20 yılın önemi yadsınamaz.

Ve fakat müesseselerin hayatında bu süre, çok da majör bir dönem değildir.

Dilerim ki Pusula, çıktığı bu meşakkatli yolculuğunda daha nice yıl dönümleri kutlar, daha nice başarılara imza atar…

Hayırlı olsun…