Bir tılligin yüzünden Enver Ören kulağımı çekmişti!

Ekmeğini yediğim insanlardan biriydi Enver Ören. 13 yıl çalıştığım kurumunda, her çalışan gibi ben de onu her daim bir 'patron' olarak değil de 'abi' olarak gördüm. Çalışanı ile işçisi gibi değil de, bir ağabeyisi gibi konuşması, ondandı. O, işçisini küçük kardeşi gibi görür, yanlışı olduğunda işten atmayı aklından geçirmez, ama onu, 'kulağını çekmek' suretiyle cezalandırmaktan da geri kalmazdı! Evet yanlış duymadınız. Onun en büyük cezalandırma şekli, kulak çekme olurdu! Bu fakir de bizzatihi Enver Ören tarafından kulağı çekilenlerdendir!
***
1989 yılıydı. Mahalli idareler genel seçimine sayılı günler vardı. Erzurum çoktan seçim havasına girmişti. ANAP'lı Belediye Başkanı Necati Güllülü yeniden adaydı ama karşısındaki rakibi de güçlü bir isimdi: DYP'den Mehmet Ali Ünal. Çalıştığım Türkiye Gazetesi, o günler Hürriyet'in matbaasında basılırdı. Ancak işte o günler Organize Bölgesi'nde yer tahsisi yapılmış ve Türkiye Gazetesi de burada bir matbaa binası yapmıştı ve açılışı için İstanbul'dan bizzat gazetenin sahibi Enver Ören geliyordu. Bütün hazırlıklar tamamlanmış, çalışan herkes büyük bir heyecanla uçaktan inen Enver Ören'e ve matbaanın açılış törenine konsantre olmuştu!
***
Vali Gökhan Aydıner'in zamanıydı ve gazetenin ANAP yanlısı bir tutum içinde olduğu sır değildi. Temsilcimiz Mahmut Sağırlı'nın itimadı, 2 yıllık Tercüman Gazetesi'nde edindiğim mini tecrübeden olsa gerek ben, biraz da heyecanlı yönümün dorukta olduğu dönem olsa gerek, sık sık Türkiye Gazetesi'nin Erzurum sahifesine DYP ve adayı Mehmet Ali Ünal ile ilgili haberleri sıkça kullanıyorum. Öyle ya. Bu sayede de hem DYP'lilerin gazeteye abone olmaları sağlanıyor hem de sadece ANAP'dan değil, DYP'den de gazetemize ilan geliyor! ANAP'ı 'alenen' destekleyen bir gazetede bolca DYP haberi, ister istemez iktidarın yerel yöneticilerini de rahatsız ediyor! Ve bu rahatsızlık, sonunda açılış için gelmekte olan Enver Ören'in uçakta kulağına fısıldanıyor.
***
Bahçesinde benim de diktiğim fidanların olduğu Türkiye Gazetesi Erzurum Baskı tesisleri, törenle hizmete giriyor. Oldukça kalabalık bir topluluk önünde gerçekleşen açılış sonrasında 'evli evine, köylü köyüne' gidiyor! Biz, Türkiye Gazetesi çalışanları olarak Enver abinin yanındayız. Matbaanın üst katında yeralan toplantı salonunda biraraya geliyoruz. Bir, ikimiz hariç, çoğumuz Enver Ören'le ilk defa bu kadar yakın oluyoruz! Aramızda tek bir yabancı bile yok. Biz bizeyiz yani. Enver abi, klasik sohbetlerinden birini yapıyor. O konuşuyor, biz 'huşu içinde' dinliyoruz. Hem de büyük bir zevkle. Konu, dün gibi aklımda. Güzel ahlak!
***
45 dakika sonrasında Enver Ören, ''Evet, abilerimiz işlerinin başına dönebilir'' diyor ve sohbete nokta koyuyor. Enver Ören, çalışan herkese de yaşına bakmaksızın 'abi' demekten kaçınmazdı. Yaklaşık 30 kişilik grup olarak, oturduğumuz yerden kalktık ve tam kapıya yönelmişken yine Ören'in sesiyle döndük: Vedat abi hanginiz?! Benden başka salonda Vedat olmadığına göre o kişi ben olmalıydım ve gayet yumuşak bir  sesle ''Benim abi'' dediğimi hatırlıyorum. Biraz da ürkek şekilde.  ''Sen çıkma!!!'' dedi. Salonda herkes büyük şaşkınlık yaşadı. Tabi en başta ben! Acaba ne olacaktı? 'Koskoca' Enver abinin benimle ne işi olabilirdi?
***
Herkes dışarı çıkmıştı ve koca salonda, bugün halen İstanbul İhlas'da çalışan, o dönem temsilciliğimizi yapan Mahmut Sağırlı, ben ve Enver abi kalakalmıştık! Mahmut abi de ne olduğunu, ne olacağını merak ediyordu! Mahmut abiyle bir süre yüzyüze baktıktan sonra Enver abinin, oturduğu koltuktan kalkıp bana doğru geldiğini gördüm. Elini sol kulağıma getirip hafif bükmüş ve şifreli şekilde ''Biz biriz. Hepimiz biriz!'' diyordu! Sonra da kulağımı bir kez daha biraz da 'sertçe' çektikten sonra, ''Anladın mı?'' diye sordu. Ne yalan söyleyeyim. Sanki o an Enver Ören'in içinden geçenleri okumuş gibi oldum, ''Anladım abi'' demekle yetindi. Ve o önde Mahmut abi arkasında, ben de ikisinin ardında salondan çıktık. Ben Enver abinin ne demek istediğini anlamıştım ama Mahmut abinin anladığını hiç sanmıyorum. Öyle zannediyorum Mahmut abi bugün dahi o gün aramızda ne geçtiğini, anlamadı, anlayamadı. Çünkü, ne olduğunu ne o soru bana ne de ben ona daha söyleme gereği duymadım! Evet. Enver abi orada bana, yayın çizgisine 'aykırı hareket etmememi' istiyordu!
***
Enver Ören, 'yayın politikası' olan bir gazetenin bu politikasına aykırı hareket edilmemesi gerektiği dersini vermişti bana! Belki bugün çoğunuzun yanlış olarak değerlendireceğiniz o düşüncesinin, bir gazete sahibi olarak ne kadar yerinde olduğunu ne yalan söyleyeyim, o an anlamıştım. Bugün de öyle değil mi. Çalıştığı gazetenin yayın politikasını beğenmeyen gitmelidir. Gazetenin üst yönetimi, yayın politikasına uymayan kimseyi bünyesinde barındırmak istemez ama o gün için biraz da benim yaşımı dikkate alaraktan Enver abi, beni işten atma yerine, kulağımı çekerek cezalandırmak istemişti. Ne yapalım. Ağabeyimizdir. Yaptı, biz de kabul ettik, öpüp başımıza koyduk! Gerçi, o seçimi Mehmet Ali Ünal ve onun DYP'si kazanmıştı, bu Türkiye Gazetesi için de kötü olamıştı,o da ayrı konu! O Ünal ki bize çok destek olmuştu. Mesela TGRT kurulurken, parasını da peşin vermiş, ilk üye o olmuştu!
***
Doğrusunu isterseniz ANAP'ı tutan Türkiye Gazetesi'nde DYP'yi 'pohpoh'layan bendenizi şikayet edeni, küçük bir araştırma sonucu bulmuştum da. Şu an Ankara'da önemli bir görevde de bulunan o günki koyu ANAP'lı işadamının ismini vermek de istemiyorum. Meraklılar için sadece şu kadarını söyleyeyim, o dönem ANAP ile büyüyen bu işadamı 'hızlı konuşur' ve biraz hafif 'tıllik'tir! (Kim merak eder, o da ayrı konu ya!) Kaldı ki 'o tılligin' ilerleyen yıllarda çok haberini de yapmışlığım oldu ama beni ispiyonlayanın o olduğunu bildiğimi ne ben söyledim, ne de o bunu söyleme cesaretini gösterdi! Babamdan sonra birisi tarafından kulağımın çekilmesiyle kaldım, bu da benim için hatıra kaldı, o hatırayı da yaşattığı için o tıllige bir teşekkür dahi edebilirim diye düşünmüyor da değilim!
***
Demesem patlarım! Enver ağabeyinin her işi iyidiy de ah şu İhlas Finans işi hiç iyi olmadı! 2001'de patlak veren İhlas Finans krizine kadar (İşte o sıra işten komik tazminat ile attılar ama atan asla Enver Ören değildi) ekmeğini yediğim, kızım Zehra'nın 'isim babası',  İhlas'ın ve kurucusu Enver Ören'e (ama sadece Enver Ören'e, yönetim katındaki bir çoğuna değil) hakkımı helal ettiğimi belirtir, kendisine Allah'tan rahmet, ailesine ve 'samimi' İhlas çalışanlarına Başsağlığı diliyorum!