BİZ İSTEDİKTEN SONRA…

İstanbul’da düzenlenen Erzurum Tanıtım Günleri organizasyona dair istatistikler ulaştı elimize.

Şöyle ki:

Organizasyonun gerçekleştirildiği Maltepe Etkinlik Alanı’na giriş yapan ziyaretçi sayısı 1 milyon 200 bin kişi civarındaymış.

O alanda şu ana kadar gerçekleştirilen en büyük etkinlik Rize’ye aitmiş ve onlar da 1 milyon 300 bin dolayındaymış.

Şunun altını kalın bir çizgiyle çizelim hemen!

Rize Tanıtım Günleri’ne katılanlar arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da varmış.

Yani?

Yanisi şu:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımı ve dolayısıyla İstanbul’daki Karadeniz lobisi de işin içine girince, haliyle rakam da öyle şekillenmiş.

Bu başarı mıdır, evet!

Hem ERKON adına ve hem de Erzurum’un ismini taşıyan bir organizasyon adına fevkalade mükemmel bir sonuçtur.

Demek ki, bu tarz organizasyonlar ne kadar kurumsal bir yapıya sahip oluyorsa, başarı da işte o ölçüde mümkün olabiliyor.

Bu bağlamda organizasyonun baş mimarı olan Halil Karapınar’ı tebrik etmeden geçmeyelim.

İlaveten.

Organizasyon boyunca ev sahipliği yapma adına nefes bile almayan Ferhat Binici’yi de unutmamak lazım.

Sonra Murat Balkuş.

Ve perdenin arkasındaki diğer Dadaş kahramanlar…

Hepsini kutluyoruz, tebrik ediyoruz.

Süreçte organizasyon için genel manada bir değerlendirme yahut analiz mutlaka yapılacaktır, eğrisi-doğrusu muhakkak konuşulacaktır.

Ama her ne olursa olsun şu unutulmamalıdır!

İşin içerisine ayrılık-gayrılık girdiği müddetçe sonuç heyezandır, hayal kırıklığıdır.

Dolayısıyla bir sonraki organizasyon için çok daha sıkı kenetlenmeli, çok daha geniş bir istişare süreci işletilmeli ve önümüzdeki yıla damgasını kesinlikle Erzurum vurmalıdır.

Bu mümkün müdür?

Mümkündür elbette.

Erzurumlu istedikten sonra biliniz ki, “imkânsız” diye hiçbir şey yoktur.

Bir diğer husus!

Erzurum Tanıtım Günleri’ne dair yaygın basına yansıyan haberleri görmüş olmak da bizi mutlu etti mesela.

En çok izlenen televizyon kanallarının Erzurum’u ana haber bültenlerine taşımış, cağ kebabından kadayıf dolmasına, Oltu taşından ihramına varıncaya kadar yöresel kültürünü vitrine çıkarmış olmasından da büyük bir keyif aldık.

Demek ki neymiş?

El eli yıkar, el de döner yüzü yıkar imiş!

İşte biz buna “yüzünüz ak olsun” diyoruz.