27 milli sporcudan 21’inin Erzurumlu olduğu bir Kısa Kulvar Sürat Pateni Milli takım kafilesi ile Macaristan’ın başkenti Budapeşte’deyim. Budapeşte özellikle Avrupa turuna çıkanların ilk uğraması gereken yer olarak da bilinir ki buram buram tarih kokan özellikleriyle de bunu gerçekten bunu da hak ediyor. Orta Avrupa’nın Paris’i de diyorlar ama o kadar da değil. Haa, pahalılık konusunda deniliyorsa doğrudur. Daha ilk günden son derece pahalı bir şehirde olduğumuzu anladık!
En azından Erzurum’dan sıcaktır diye bir umutla binmiştik İstanbul’da Budapeşte uçağına. Ancak daha ilk gününde bizi öyle bir soğuk karşıladı ki Budapeşte, adeta perişan olduk! Kar sanki de yok ama soğuk bilenler bilir daha çok Ankara’nın soğuğunu andırıyor. İnanılmaz bir kuru soğuk! Cuma, Cumartesi ve Pazar günü 20’ye yakın ülke sporcularından oluşan ülkelerle yarışımız olacak. Bugün hepimizin de heyecanla tanımak istediği şehri belki gezeriz diye düşündük ama yarım gün ancak dayanabildik. Soğuk bırakmadı vallahi. Ama ne yalan söyleyeyim kış şehrinden, kar şehrinden, buz şehrinden geliyor olmamıza rağmen biz üşürken, Macarlar bu duruma çok da tın’dı! O kadar havaya alışmışlar ki sanmam ki bir Macar kalksın da soğuktan şikayet etsin. Galiba bu Macarlar kışı kültür haline getirmişler, şikayetlenmemeleri de ondan, nimetlenmeleri de! Nimetlenmeleri diyorum çünkü bu mevsimde bile turist çekiyor Macaristan. Özellikle de Budapeşte! Mesela Sürat Pateni milli takım antrenörlerimiz Zeynep Erkılıç ve Cemre Çavdar ile bugün ilk ziyaret ettiğimiz yer meşhur Kahramanlar Meydanı’ydı. İnsan kaynıyordu adeta. Hele sanat yapılarının arasında yüzlerce genç ve yaşlının kaydığı doğal açık buz pisti vardı ki görülmeye değerdi. Gündüz günün her saatinde bu buz pisti paten kayanlarla dolup taşıyor bilgisini alınca, Erzurum’da niye yok diye hayıflanmadık da değil. Benimki de şimdi laf ha! Kapalı buz salonlarımız var Türkiye’de hiç olmayan, o dolmuş mu ki açık pist olsun!
Bu kısa zamanda yaptığımız iyi işlerden biri Budapeşte’de ki Türk Büyükelçiliğini ziyaretimiz oldu. Andre Caddesi adını verdikleri ve genelde eski villalardan oluşan binaların yoğunlukta olduğu bir yerdeydi Büyükelçilik. Bütün büyükelçilikler de hemen hemen bu bölgede. Bulmamız zor olmadı. Orayı ziyaret ettik, elçilik görevlisi Metin beyle tanıştık, sohbet ettik. Dolu, donanımlı bir beyefendi. Tarihten edebiyata, sanattan, müziğe kadar herşeyden konuştuk. Ziyaretimizden çok memnun olduğu belliydi. Bize, her türlü sıkıntıda telefon numarası verdi, aramamızı istedi. Bize burada normal çay bardağı ile çay ikram edildi ki sanmam ki daha burada kalacağım süre içerisinde öyle güzel çay içeyim.
Öğleden sonra yarışların yapılacağı Buz Paten Salonu’nu gördük. Milli patencilerimiz akşam burada kısa bir antrenman yapacak, yarın ilk yarışlara çıkacağız. Derece ve madalya beklediğimiz sporcularımız var elbet. Ama patende çok iyi ülke ve sporcular olduğun gerçeğiyle de hareket ediyor, çok da büyük konuşmuyoruz. Kaldığımız Otel güzel. Budapeşte’nin en güzel otellerinden Danibuis Hotel Arena! Buz Salonuna 10 dakika uzaklıkta. Kahvaltı yapabiliyoruz ama yemek, ı-ıhh! Erzurum’dan getirdiklerimizle açlığımızı gideriyoruz. En azından ben öyle yapıyorum! Hayatımda ikinci defa konserve barbunya yiyorum! Su desen sodalı. İçilmiyor. Pembe kapaklı naturel su bulun dediler, marketlerden artık kalacağımız Pazara kadar o sodasız sudan alıp içeceğiz Yaklaşık 2 saatlik bir fark var Türkiye ile. Bir güzelliği var, güneş ara sıra da olsa çıkıyor. Geçen yıl bu zamanlar yine Avrupa yarışları için gittiğimiz Slovakya’da 5 gün kaldık, 5 dakika güneş görmedik! Kısmetse yarın da yine gördüklerim ve bildiklerim ile ilgili söyleyeceklerim illa ki olur.