Sayın Başkan…
Yeni yılın şu ilk günlerinde şahsınıza yönelik böylesi bir yazıyı kaleme almaya beni iten bazı sebepler oldu.
Sizden ricam, ne demek istediğimi daha iyi anlayabilmeniz için, bu yazıyı okumadan önce 2. sayfada yazısını “keyifle” yayınladığımız Erzurum Kalkınma Vakfı’nın (ER-VAK) bana sorarsanız “efsane” başkanlarından Necati Bölükbaşı ile…
Hemen bu sütunların yanında Fatih Sertaç Bulut kardeşimizin, (Ki, kendisini tanımıyorum…) Erzurum Grupları’na gönderdiği, bizim de o gruplardan aldığımız yazıya göz atmanızı rica edeceğim sizden.
Şayet o yazıları anlayarak, hissederek, özümseyerek okuyacaksanız, bu yazıma da o ruh hali içinde göz gezdireceksinizdir.
Ama yok o yazılanları okumayacaksanız…
Bizim yazdıklarımızı da okumanıza gerek yok, siz, kendi bildiğinizi okumaya devam edebilirsiniz.
***
Sayın Başkan…
Siz de biliyorsunuz ki, belediye başkanları şehrin emini’dir.
Yani bu şehrin her şeyi…
Malı, mülkü, namusu, şerefi, haysiyeti emanettir “Reis”lere!
Hatırlar mısınız bilemem…
Öyleydi bir zamanlar.
“Reis Bey” denirdi Erzurum Belediye Başkanı’na.
Reis Bey!
Ne muhteşem, ne onurlu ve ne gurur verici bir sıfat.
***
Sayın Başkan…
Siz hem ilahiyatçı, hem hukukçu bir insansınız.
Bu nedenle “hak” konusunda  bilginizin çok daha derin ve engin olduğu kanaatindeyim.
Kaç yıldır işbaşındasınız?
9 bitiyor sanırım.
Zaman ne de çabuk geçiyor.
Sizi ben, taa ilk aday adaylığı döneminizden hatırlıyorum.
Sizin dışınızda imse ihtimal vermiyordu aday gösterileceğinize.
Yanılmayan siz oldunuz.
İkinci dönem ise tek kelimeyle muhteşemdiniz!
Bugüne kadar hiçbir belediye başkanına nasip olmayan bir başarıyı yakaladı, sadece yeniden seçilmekle kalmadı, aynı zamanda “Üst üste 2. kez seçilen başkan” ünvanı elde ettiniz.
Bir üçüncüsü olur mu?
Neden olmasın!
İlk iki dönemde yaşananları gören bir gazeteci olarak üçüncü dönem başkanlığınız için “hayır,  olamaz” demiyor, diyemiyorum.
Bunun en önemli sebebi ise…
Politikayı çok iyi becerdiğinizi, oyunu da kuralına gore oynayabildiğinizi görmüş olmamdan kaynaklanmaktadır.
Zaten hep öyle demiyor musunuz:
Birinci dönem çıraklık…
İkinci dönem kalfalık…
Bunların peşine “ustalık” döneminin gelmesi gerekir!
***
Sayın Başkan…
Siz, memleketinizin, yani Erzurum gibi “kadim bir şehrin” belediye başkanısınız.
Siz Erzurumlusunuz.
Ama Erzurum’u iyi bildiğiniz, hazmettiğiniz ve hatmettiğiniz kanaatinde değilim.
Çünkü siz, uçaktan ve makam arabanızdan pek inmiyorsunuz.
Ah bir tanıyabilseniz bu şehri…
Yaradan’ın bize ne büyük nimetler bahşettiğine bir tanıklık etseniz, yine o makamda oturmaya cesaret eder misiniz, bilemiyorum.
***
Sayın Başkan…
Erzurum’un tanımını son      yayınladığım “kar şehri”nde yapmaya çalışmıştım.
İzninizle hatırlatayım istiyorum:
Bu şehir kar şehri…
Bu şehir bar şehri…
Bu şehir yar şehri…
Bu şehir Pir şehri ve…
Bu şehir ezan şehridir!
Evet…
Sözünü ettiğim o şehir, sizin ve bizim memleketimiz, Erzurum’dur.
***
Sayın Başkan…
“Acaba siz, ne kadar büyük ve mübarek bir görevi üstlendiğinizi hiç düşündünüz mü?”
Örneğin çoğunluğunu Erzurum’un dışında geçirdiğiniz  mesela Ankara, Antalya, İstanbul akşamlarında, başınızı yastığa koyduğunuzda…
Erzurum…
Erzurum’un caddesi, sokağı…
Şehri uğruna, ülkesi, toprağı uğruna hayatını veren şehidi…
Memleketini Mevla’sına emanet eden o büyük alimleri, insanları…
Yani Dadaşları, aklınıza geldi mi, ya da geliyor mu, hiç olmazsa bundan sonra gelecek mi?
***
“İnsan” dedim de sayın Başkan!
Göç yüzünden bu şehrin nasıl başkalaştığını sanırım bizim gibi siz de görüyorsunuzdur.
Erzurum’un, Erzurum kültürü ile yoğrulmuş, biçim almış insanı…
Okumuş, eğitimli çocukları…
Birikmiş sermayesi inanılmaz bir hızla kaçıyor bu şehirden.
Yerlerine kimin ya da kimlerin geldiğini de, en iyi siz bilirsiniz!
Çünkü besleyen sizsiniz!
Bu vurdumduymazlık sürerse…
Bir gün gelecek, “adı kaldı yadigar” diyecekler Erzurum için!
Bu nedenle lütfen sahip çıkın emanetinizdeki şehrimize.
***
Sayın Başkan…
Ne demek istediğimi anlatamıyor olabilirim belki!
Ama bir başkasının anlattıklarını nakledersem, ne demek istediğim belki daha iyi anlaşılır.
Bir bayan…
Urfalı, oradan gelmiş Erzurum’a!
“Gelirken, dinlediklerimden ve okuduklarımdan olsa gerek bu şehri farklı canlandırmıştım gözümde! Ama gördükten sonra, müthiş bir hayalkırıklığı yaşadım” dedi geçen günkü sohbetimizde.
Anlayacağınız kötünün ötesinde bulmuş Erzurum’u…
“Bir de gelin Urfa’yı görün” de-diğinde sizin adınıza utandım billahi.
***
Bu şehre hizmet ediyorsunuz…
Ya da siz öyle sanıyorsunuz.
Belki çevrenizi öteden beri  saran “dalkavuk takımı” büyük hizmetler ettiğinize de sizi       inandırıyor olabilirler.
Haklılık payı da vardır          söylediklerinde!
Affınıza sığınarak bir değerlendirme yapmam gerekirse…
Ben, Erzurum’u giderek daha iyi görmeye, tanımaya ve anlamaya çalışan bir gazeteci olarak “hizmet” adına yaptıklarınızı “yavan” bulduğumu söylemek istiyorum.
“Yavan”dan kastım şudur efendim!
“Sevgi yok” yapılan işlerin içinde, “samimiyet yok” ve tabiki “insana saygı yok!”
Yavan’lık buradan geliyor işte.
Biribirimizi sevmiyoruz…
İkili ilişkilerin tamamı bir çıkara ve menfaate dayalı.
Ne Allah’ın rızasını gözetiyoruz adımlarımızı atarken, ne de korkusunu duyuyoruz.
İşin en kötü tarafı da, hemen hepimiz hiç  ölmeyecek ve hesap vermeyecekmişiz gibi yaşıyoruz.
***
Böyle olduktan sonra efendim!
Erzurum’u Erzurum yapan farklılık ve özelliklerinin kaybolduğu bu şehrin siz kaldırımlarını altından,  yollarını gümüşten yapsanız bir anlam ifade eder mi?
Siz bu soruya belki cevap verme cesareti gösteremezsiniz!
Ama ben söyleyebilirim: Etmez!
Bu kayboluşta, bu erozyonda ve bu “yok” oluşta şehrin son 10 yılına mührünü vurmuş siz dahil tüm insanların suçu vardır ve büyüktür.
Rabbim umarım bağışlar!