Yazdıklarını ya da savunduklarını yaşamayan, yaşamak için gayret sarf etmeyen, savunduğu değerler uğruna en alt seviyede rahatsızlığı bile göze alamayan kişilerin; iddiaları karakterlerinde tam anlamıyla yankı bulmamış olacak ki, bu durum; sözün tesirliliğini de etkiler. Şunu söylemek istiyoruz ki; ruh mimarlarımızın sayılarının her geçen gün azalması ve yerlerinin, o çapta, o evsâfta kişilerce doldurulamaması, konuşmaktan çok yazmanın, konuşmaktan çok icrâ edebilmenin önemli olduğunu ihtar etme makamında olan kişilerin bir bir çekilip gitmesi sebebiyle, fert ve toplum açısından çok önem arzeden bazı noktaları unuttuk.
Başkaları yaptığında, yaptığını ona göre çok görmemize, kınamamıza rağmen, aynı şeyi biz nefsimize tattırdığımızda, ruhumuz; kendi koyduğumuz bu çifte standarda aynı oranda isyan etmiyor. Ve hatta; bu kayırma hareketini mâkul göstermek için akla hayale gelmedik savunma mekanizmaları icat ediyor. Her oluşumun ardından sökün eden yeni bir çelişkiye, mâkul bir cevap icat etmek zorunda kalıyor.
Sonuç ise; çelişkiler ortasında debelenen ve rahatlayacak bir yol bulmak için çırpınan, sürekli çırpınan bir insan... bir grup... ve bir toplum...
Çelişkiler toplumu olmanın acısını; okuyan, gözleyen ve düşünen beyinler her an çekmekte... Zira, ferdin kafasında doğup, cemiyetin vücudunda büyüyen bu çelişkiler, içimizi her gün daha çok kemirmekte; bu gün geldiğimiz nokta da ise ortaya; ölçüsüz, şâibelerle kaplanmış, geleceğe taşınacak değerleri fazlasıyla aşınmış bir ülke çıkmaktadır.
İlme gönül vermiş ilim adamı yönünden fakirlik, işi ehline vermekten kaçış ve adalet mekanizmasını gerektiği gibi işletmeme gibi sebeplerle, rahatsızlıkları had safhaya çıkar toplumun. Sonuçta; dar kafalardan çıkan dar düşüncelerle, kısır tartışmalarla, sloganlarla, toplumun iyi bir şekilde yönetilemeyeceği ve büyük devlet olabilmesi mümkün değildir. Günümüzde artık bunlara yer olmayan ve bir arada olmanın, bir arada yaşamanın her türlü şartını oluşturmuş bir devlet yapısı kurmalıyız.       
Ülkenin gelişmesinin önündeki en büyük engel olarak duran bu sıkıntıların halledilmesiyle ilgili olarak ileri sürülen kesin ve net çözümler, bir an önce hayata tatbik edilmeli, vatandaşı iknâ edici ve kafasındaki istifhâmları giderici olmalı. Senelerdir olduğu gibi, “günü kurtarmak” ve “ikbâlin nimetlerinden” olabildiğince faydalanmak konusu artık gündemden kalkmalıdır. Ülkesinin ve tabii ki çocuklarının geleceği için kafa yoranları, diğerlerinden ayıran en önemli vasıf düşünmektir. Nurettin Topçu’nun da belirttiği gibi, “Kişi düşünemiyorsa, sahip olduğu bilginin de hiçbir önemi yoktur.”
Sözü buraya getirmişken, toplumun çıkmaza girmiş dertlerine kafa yoran ve bilginin ışığı altında ürettiklerini, düşündüklerini yine topluma aktaran Topçu’nun, halimize çare olarak sunduğu özet formülünü buraya alalım ve yazımızı, onun gibilerin ya da onları anlayacak kişilerin yetişmesini dileyerek sonlandıralım:
 “Cihadımız fikir ve ruh cephesinde, ahlak ve iman cephesinde yapılacaktır. Mektebimiz ve devletimizle, hukukumuz ve ahlakımızla, ilmimiz ve sanatımızla bütün benliğimizin mimarı olacak güzide ve fedakâr bir zümrenin mektepleşmesinin zamanı gelmiştir.
Yarın ki Türkiye’nin kurucuları yaşama zevkini bırakıp, yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve âzimli, lâkin gösterişsiz ve nümâyişsiz çalışan ruh cephesinin maden işçileri olacaktır. Ve onların eseri olacak yarın ki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacaktır:
Anadolu’nun toprağında kaynayan bir kan, cemiyet için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh.”
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.