Sabahın seher vaktinde tabiatın kapısını açtığınızda ilk görmek istediğiniz şey; tertemiz suları pırıl pırıl, gündüz yakamozlarıyla size gülümseyen bir dere, nehir veya göl olabilir mi?
Veya akşamla birlikte esintiler yavaş yavaş size doğru süzülmeğe başladığında size bin bir çeşit gül, çiçek, ağaç, ot kokusu gelmesi olabilir mi?
Neden olmasın?
Gündüz yakamozlarını daha canlı ve daha milyonlarca rengiyle görmenizi tamamlayacak; martılar, ördekler, angutlar olsa; ne dersiniz?
Ya suna?
Baharın nefis endamıyla kendisini size sunduğu ve cenneti anlatan ayetlerden oluştuğunu size düşündüren renk ve koku cümbüşleri; ruhunuzu okşayan, sizleri afakanlardan, karanlıklardan, negatif düşüncelerden adeta kazıyarak hayata bağlayan güçlü bir bağdır!
Tabiat, çevreniz serotonin deposudur; tabiatı ne kadar sevdiğinizle ve ziyaret ettiğinizle doğru orantılı olarak serotonin depolayabilirsiniz!
Depresyonunuzun, negatif düşünce ve karamsarlıklarınızın tedavisi; doğada; sizi bekliyor; siz neredesiniz?
Sabahleyin uyandığımda sitenin bahçesinde ağaçlar arasına yuva yapmış kuşların seslerini dinliyorum. İlk işim onlara yem vermek! Yem elime geçen her darı türü; bazen ekmek!
Onları gözleyen kedileri izliyorum!
Kedileri izlerken; gözlerim köpekleri arıyor!
Ne yapardım acaba; bu müthiş güzel hayvanlara sahip olmasaydık?
Ya ince bir raks figüründe zıplayarak yaklaşan saksağan? Bu saatte ne kadar nazik görünüyor!
Mahallemde uzun zamandır karakarga görmüyorum; inanın merak ediyor ve endişeleniyorum!
Ya nesilleri kesilirse?
Ya açlıktan ölürlerse; nasıl veririm bunun hesabını önce kendime?
Küçücük bir sevgi ve belki bir lokma ekmek için size ürkek adımlarla yaklaşan bir kediyi kovunca; o gününüz mutlu geçebiliyor mu? Kendinden olanların bile açlığıyla, ihtiyacıyla ilgilenmeyen insanlık mutlu mu; ya da mutsuzluğunun sebebini biliyor mu?
Yalnızım diyen yaşlım, canım sıkılıyor diyen insanım; neden hala bir kediniz yok?
Neden hayvanlara bu kadar uzaksınız?
Şimdi daha çok endişelenmeye başlıyorum tabiat için, tabiatın olmazsa olmazı hayvanları için!
Çevremizde bir poşet, pet şişe anarşisi var!
Doğamızı tehdit etmekten öte işgal etmiş!
Hayvanlar için korkunç bir bela!
Çevre kirliliğinin adı; naylon poşet, pet şişe!
Her yerde; suda, ormanda, koruda, dağların muhteşem eteklerinde!
Yakamozlar yerine naylon poşetler!
Selviler, leylaklar, çamlar, kuşburnu ağaçları, çınarlar, salkım söğütlerin dalgalanan yaprakları yerine, sallanan poşetler!
Gül, çiçek kokuları yerine çürümüş çöp kokuları!
Biz mirasımızı böyle devralmadık!
Çocuklarımıza hayvansız bir doğa bırakacağımızdan korkuyorum!
Manzarasız, ağaç, çiçek, biçilmiş ot kokusuz bir dünya bırakacağız; korkuyorum!
Mahallemde karakarga, kedi, serçe, köpek olmayacak diye korkuyorum!
Şöyle aşiyanlar yapsak evlerimizin, sitelerimizin, mahallerimizin, sokaklarımızın, dairelerimizin, resmi kurumlarımızın bahçelerine; kuşlar için birer “yuva” yapsak, olmaz mı?
Çöplerimizi doğaya salmasak olmaz mı; kontrol edemez miyiz, atıklarımızı? Tabiatta daha çabuk yok olabilen doğal besinlerin kabuklarından üretilmiş malzemeler kullanmalıyız daha çok!
Güzel bir rüyadan uyanmak istemiyorum!
Tabiatımı, çevremi naylonsuz, poşetsiz, uçan, kaçan hayvanlarımla görmek istiyorum!
Bu benim en doğal hakkım!
Korumayan, kollamayan her bir fertten, kurumdan, yöneticiden davacıyım!
Hiçbir hayvan için doğayı kirletiyor diye davacı olamazsınız, çünkü böyle bir hayvan yok!