“Allah taşa toprağa katmasın, cümle afat ve belalardan muhafaza buyursun” duası, muhtemel bir deprem felaketine karşı mümin yüreklerin yüce yaratana teslimiyet ve korunma yalvarışıdır.
Birçok şehrimiz aktif fay hatları üzerinde bulunuyor. Buna rağmen, zemini sağlam dağ etekleri yerine ovalara, tarım alanlarına yerleşmekte sakınca görmemiş bizden önceki kuşaklar.
Günümüzde de gevşek zeminlere çok katlı binaları dikmekle kalmıyor, temeli atarken, demiri döşerken, çimentoyu kararken, duvarı örerken bilimsel kaidelere riayet etmiyoruz, deprem yönetmeliğini hiçe saymanın canımızı hiçe saymak olduğunu unutuyoruz.
Demir, çimento, kum hileleri; dürüstleri tenzih edelim, müteahhitlik dalaverelerine bir de kontrolsüzlük aymazlığını ekleyince, depreme dayanıksız yapılaşma yaygın hale gelmiş yıllar içinde. Son yıllarda başlatılan kentsel dönüşüm seferberliği ile bu olumsuz tablonun iyileştirilmesi için önemli adımlar atıldı.
Ev yaparken de kiralarken de sağlamlığa değil, süse, semte, büyüklüğe önem veriyoruz. Böylece örtülü intiharı benimsiyor, vebali de kadere yüklüyoruz.
Aklımız kestiğinden beri çok depremler yaşadık; çok büyük yaslar tuttuk, çok gözyaşı döktük. Büyük İstanbul depremini tartışırken, Elâzığ’ımızı, Malatya’mızı ve çevre illerimizi vurdu, yüreğimizi ağzımıza getirdi bu sefer zelzele. Yine can kayıplarımız oldu, yaralılarımız var. Bu kadar şiddetli bir depremde ölü sayısının az oluşu ile teselli bulduk.
Deprem sonrasında, bir anda tüm halkımız Elazığlı oldu, Malatyalı oldu. Kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin taktire şayan faaliyetlerinin yanı sıra, vatandaşlarımızın sosyal medyada sergiledikleri yüksek ilgi ve şefkat seviyesi yüreğimi ferahlattı, gönlümü kanatlandırdı. Şöyle diyordu bir kızımız : " Boşta bir evim var. 2 Aile rahatça sığabilir. Arabamla gelip alabilirim." "Helal olsun, işte insanlık, işte insan..." notu ile tüm dostlarla paylaştım, insanlığın harflerle anıtlaşmış şekli olan bu çağrıyı. Erzurum'dan bir dostum ve çeşitli illerde sayısız millet evladı, "evim, evi yıkılan herkese açık, bir aile buyursun misafirim olsun, soğukta üşmeyin." paylaşımıyla gönlümüzü fethetti. Maşallah suphanallah, işte büyük millet olmanın göstergesi, ispatı. Mevla’m bu birliği beraberliği bozmasın. Bu şahane dayanışma bir diğer teselli kaynağımız.
Takdirle dile getirmek istediğim bir diğer husus da, hükümetin, bütünüyle kamunun süratle organize olması, iyi eğitilmiş ekiplerin işini bilmesi, vazifelerini bihakkın yerine getirmesi.
Böyle durumlarda hep şikâyet ettiğimiz dağınıklık, perişanlık, karmaşa yerini hızlı bir şekilde organize olma becerisine, koordinasyon kabiliyetine bırakmış. Bu neticede Sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyet ve takibinin büyük rolü olduğunu belirtmek isterim.
Deprem gibi felaketler söz konusu olunca her il bizim ilimiz, her köy bizim köyümüz. Bu nedenle sadece Erzurum’un değil tüm şehirlerin değerli yöneticilerinden beklentimiz şudur.
Elbette hepinizin çok mühim işleri, meşgaleleri var. Ama isabetli icraatın ilk koşulu, mecelle lisanıyla "Ehemmi mühimme tercih etmek"tir.
Şimdiden gerekli önlemleri alarak, imar hareketlerindeki kontrolü bihakkın sağlayarak, deprem yönetmeliğine aykırı bina yapımını önleyerek binlerce canı enkaz canavarından; onların çaresiz yakınlarını da yıkık bina önlerinde dizlerini dövüp gözyaşı dökmekten kurtarabiliriz.
Evet, İbn-i Haldun'un asırlar önce söylediği gibi “Coğrafya kaderdir” doğru, “Taşa toprağa karışmak” değil. Tabi tedbirimizi alır, takdiri Mevla’mıza bırakırsak…