Referandum zamanı yaklaşıyor…
Günler hızla geri sayıma geçmiş durumda.
Ve işin en garip tarafıysa kutuplaşmanın iki tarafının da birbirlerine yönelttikleri ilk suçlama; neye evet ya da hayır dediğinizi bilmiyorsunuz yönünde oluyor!
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nu baz alırsak maalesef televizyonlarda hem de bir kaç meseleye hakim olmadığına dair işarete rastladık.
Toplumun geneline bakarsak elindeki bilgi kanalları daha çok ve hızlı olmasına rağmen gençler yetişkinlere göre neye oy vereceklerini daha az biiyorlar.
Siyasi sebepler oylamanın seyrini en fazla etkileyen dinamo hiç kuşkusuz.
Seçmen özellikle de kararsız olmayan kesim partisi hangi taraftaysa o tarafa doğru kitleler halinde akacak.
Bunun tek istisnası olarak MHP görünüyor ama size hemen kanaatimi söyleyeyim, bu oran sanıldığı kadar çok değil.
Yani MHP’nin çok ciddi sayıda seçmeni Evet yönündeki partisinin kararına göre oy kullanacakmış gibi görünüyor.
Elbette MHP içinde artık saklanamayan bir genel başkanlık yarışı var…
Bunun neticesi olarak da Hayır’cılar imkan buldukları her noktadan hayır diyeceğiz diye seslerini yükseltirken hemen yanına genel başkanlık meselesini de eklemekteler.
Zamanımızın en sözü dinlenir belirleyicilerinden olan anketlere ya da şöyle söyleyelim gördüğümüz durum değerlendirmelerine göre bu referandumdan Devlet Bahçeli partilileri nezdinde güçlenmiş olarak çıkacak.
Hayır konusunda milleti ikna etmeye çalışanların bile söylemeye çekindikleri noktanın Evet konusunda oy kullanan sade vatandaş arasında daha güçlü bir rüzgarının olduğu görmeleri olsa gerek ki…
Referandum sonucunu 51-52’lerde bırakıp her zamanki garip tutumlarıyla ama yüzde 48’de bu yaptıklarınıza razı değil demenin önünü açmaya çalışıyorlarmış pozisyonunda olmaları.
Bu yaklaşım iktidardaki partinin karşısında bulunan yani muhalefet olarak adlandırılan siyasi yapıların özellikle CHP, HDP gibi partilerin yıllardır değişmeyen söylemi haline geldi.
Oysa hepimiz biliyoruz ki, temsili demokraside bir fazlanın uygun bulduğu kabul görür ve ona göre yönetim yapılanması sağlanır.
Buradan hareketle kimsenin tercihini değiştirmeye çalışan bir yazı okuyoruz dememeniz gerektiğini de hatırlatıp…Seçmenlerin yapması gerekenin Evet ya da Hayır diyeceğiniz maddeleri bir kere olsun diğer bütün taraftarlıklarınızı bir kenera bırakarak okumanızdır.
Örgütlü toplum iyidir!
Lakin örgütlü olmak her ne şekilde olursa olsun denilenin dışına çıkmamak anlamına gelmez.
O zaman o örgütlülükten ortak akıl çıkmaz.
Geçen hafta sormuştum; Cumhurbaşkanı yargılanmasın mı? Yine soruyorum muhalefetin yılardır söylediği şey aslında Cumhurbaşkanı’nın tarafsız ve kendi işleri dışında herşeye karışıyor olmasından dolayı yargılanması gerektiği değil miydi?
Bu referanduma hayır demek aslında yılardır istenilen şeye hayır demek olmuyor mu? Peki, her fırsatta sokaklara çıkmalarından gururlandığınız gençlerden daha açık söyleyelim 18 yaşındaki gençlerden 3 bilemedin 5 tanesinin mecliste olmasını hep istemiyor muyduk?
Şimdi buna hayır demenin sebebi ne olabilir?
Cumhuriyeti kuran ve yöneten kadronun içerisinde bulunan ilk iki ismin Mustafa Kemal ve İnönü’nün partili Cumhurbaşkanı olduklarını gururla dillerinden düşürmeyenlerin, şimdi bu fikre diktatörlük ismini takmalarının akılla, izanla , insafla alakalandırılabilecek bir tarafı var mı?
Üstelik böyle bir iddia geriye doğru da işler… Kimse de bu durumu yokmuş gibi görmezden gelemez.
Atatürk’e, İnönü’ye partili oldukları ve dürüstçe bunu saklamadıkları için diktatör diyebilecek CHP Genel Başkanı’nın da nasıl afaroz edileceğini düşünmek bile istemiyorum.
16 Nisan’a az zaman kaldı…
Dünya gerçekten büyük bir yangının içersinde…
Yanıyor!
Biz de bu dünyanın içerisinde bir ülkeyiz ve güçlü olmaktan başka çaremiz yok.
Bence oyununuzun rengini hırslarınız değil Türkiye’nin gücü ve liderlik vasfını önceleyen bir değerlendirme belirlesin.