Farkındalık, sorgulamak, anlamlandırmak ve hayır deme sanatları, sınırlarımızı belirlemek, bizi biz yapan prensiplere sahip çıkmak Doğan Cüceloğlu efsanesinden miras kaldı!
Madem yazı yazıyoruz, içinde olduğumuz hayatı yazmalıyız! Madem yaşıyoruz, hayatı öğrenmeliyiz! Seçenekler aslında çok fazla değil; iyiler ve kötüler, doğrular ve yanlışlar var; grileri iyilerden saymalı mıyız; elbette hayır! Kendi hayatına, başkalarının hayatlarına fayda sağlayamayanları iyi olarak değerlendirmek haksızlık olur!
Hayat aileden öğrenilir diye düşünüyorum; eksik! Her aile her çocukluğun sıfır altısı hayatı öğretmekte yetersiz, yanlış, hatalarla dolu; bazı çocuklar için çok kötü hatta korkunç; eğer şiddet varsa!
Hayatı okuldan öğrenilir diye düşündüm; kütüphanesi olmayan, okuma alışkanlığı olmayan öğretmenler aklıma geldi; bir tarafı gene eksik kaldı!
Hayat hayattan öğrenilir diye düşündüm; denemelerin maliyetleri oldukça pahalı olabiliyor; geri dönüşlerin bazen imkânsızlaştığı durumlar da cabası!
Büyük küçük konferanslar, seminerler veya akıllı, görgülü, okuma alışkanlığı olan insanların sohbetleri de faydalıdır muhakkak ama yeterli değildir.
Geriye kalıyor; okumak! Aydınlanmak ve hayatı öğrenmenin en temiz yolu; gerçekten okumak! Hatta en kolay ve doğru yolu da okumak!
Doğan Cüceloğlu doğru öğreticilerden birisiydi!
Eğer dikkatli okuyarak anlayabildiysek; sosyal ilişkilerin, insanlarla iletişimin, hayatı anlamlandırabilmenin gizli sırlarını bulabiliriz; Doğan Cüceloğlu’nda!
Farkındalık, sorgulamak, anlamlandırmak ve hayır deme sanatları, sınırlarımızı belirlemek, bizi biz yapan prensiplere sahip çıkmak Doğan Cüceloğlu efsanesinden miras kaldı! (SAVAŞÇI)
Binlerce anlattığı hikâyeler var; hem şahsıyla alakalı, hem başkalarına ait! Bu hikâyeleri sıralamak için bir kitap yazmak gerekir!
Dostluğun, düşmanlığın, insan olarak yaratılmış olmanın, sevginin, nezaketin, ana baba, eş dost, akraba olmanın anlamı üzerinde bilmem düşündünüz mü? Sorumluluk, bitmemiş işleri bitirme, eğitim, şiddet, bağırma gibi başlıkları anlamlandırdınız mı?
İletişim sırasında bağırmanın havlamak olduğunu, bağırmanın baştan kaybetmek manasına geldiğini bilmem ki kendi başıma düşünebilir miydim?
Hatta düşünmenin kendisinin anlamını kavrayabilir miydim?
Çocukla iletişim içindeyken, çömelerek aynı seviyeden konuşabilmenin, göz temasının manasını anlayabilir miydim; bilmiyorum!
Sorumluluk vermediğin, para verdiğin veya her zaman pahalı hediyelerle çocuğunun gözünde dünyayı değersizleştirdiğin manasını sorsalar; kaç kelime edebiliriz ki?
Ya sınavlarda, okulda hep birinci olması için zorladığın çocuğunu aslında yalnız bir gezegene atmaktan farkı olmadığını nasıl anlayabilirdik?
Doğan Cüceloğlu ne kadar yazılsa eksik kalır!
Doğan Cüceloğlu’nun sevenleri çoktu; bunu ölmeden önce de tahmin ediyordum. Ancak tanıyanları vardı, karşılaşanlar vardı; kitaplarını okuyarak anlayanların ve kendi hayatlarına uygulayanların oranını tahmin etmek ise çok zor! Türkiye’deki kitap okuma oranları binde olarak tahmin ediliyor; bu yüzden anlamlandıramıyorum. (Elimizde bu yönde istatistik çalışmalar yok; sadece tahmin edebiliyorum)
Savaşçıyı kaç defa okudum; emin değilim, birçok insana tavsiye ettim! Savaşçı; hayatımı değiştirdi; çok rahatça ifade edebilirim! Savaşçı ’da Arif beyi tanımasam eksik kalacaktım gibi hissediyorum!