Ülkemizin güneyinde yaşanan asrın felaketiyle yüreklerimiz yandı, binlerce canımızı kaybettik. Milletimizin başı sağ olsun... Ne yazık ki, topraklarımız aktif fay hatları üzerinde. Din ile ilimi bir araya getiremediğimiz için yağan yağmurla, esen fırtınayla, yer hareketleriyle felaketleri hep biz yaşıyor, suçu da kadere yüklüyoruz. Dünya insanları Kur’an-ı Kerim’i strateji kitabı olarak görüp, hayatlarına yön verip tedbirlerini alırken, bizler de sadece ölülerimize okuyup, bolca gözyaşı döküyoruz.
Dinin hayatın her anında olduğunu hatırlatan mevlamız, Kıyamet suresi 36. ayette; ‘’İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?’’, yine Bakara suresi 155. ayette de; ‘’Andolsun ki, mutlaka sizi biraz korkuyla, afet ve düşman saldırılarıyla, açlık ve kıtlıkla, mallarla canlarla, ürün ve evlatlardan noksanlaştırmakla hastalık ve sakatlıklarla imtihan edeceğiz’’ diye buyuruyor… Garip olan şu ki; İnsan toprak alma peşinde, toprak ise insan.
Türkiye Jeoloji mühendisleri odasının raporuna göre, Erzurum kent merkezi diri fay hatları üzerinde yer alan, deprem riski yüksek olan bir kent. Kentteki toprakların alüvyal özelliğe sahip, yani tarım toprağı olmasından dolayı yapılaşmaya uygun değil. İl merkezinin güneyinin kuzeye göre çok daha fazla riskli olduğu ve küçük sarsıntıların bile hissedileceği tespit edilmiş. Alüvyal toprakta ev yapılmaz denilmiyor, elbette bir tekniği var ama o bizim işimiz değil..! Bizim yaptıklarımız ortada…
Zemin etüdü yapan firma sayısı 6, yapı denetim firma sayısı 19 olan Erzurum’un diri fay hattı haritasına göre; Palandöken dağları boyunca uzanan bir fay zonu ile kent merkezinin güneydoğusundan geçip kuzeydoğuya doğru uzanan iki fay hattı var. Kimseyi endişelendirmek istemem ama Erzurum dikey yapılaşma için çok hem de çok riskli bir kent. Şehrin en sağlam zeminli yerleri ise dağ mahallesi, Sanayi mahallesi ve Hilal kent.
İnat etmenin anlamı yok. Şöyle bir bakın, asırlara meydan okuyan çifte minareli medreseye, Yakutiye medresesine, Erzurum kalesine, Taşhan’a. Tek bir taş düşmüyor. En fazla iki kat… Madem fay hattındayız, madem korkuyoruz, madem koca koca binalarda mutlu değiliz. O halde çok katlı ev yapmaktan vazgeçip, iki ya da en fazla üç katlı bahçeli müstakil evler inşa edip, bahçesinde semaverimizi yakıp, düşen yapraklarla zamanın geçişine şahit olup, şu üç günlük dünyada huzur içinde yaşasak hoş olmaz mı? Hem eskiler derler ki; ‘’Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz’’.
Aksi halde, evlerimizin altında can vereceğiz..!