Çayın demli kokusu uyandırdı Rüstem'i. Beş yaşındaki oğlu ve 3 yaşındaki kızı babalarına sokulmuş hala yatıyorlardı. Doğrulup bir süre onları izledi. Sonra öpüp kokladı. Karısı Hatice'ye seslendi. Odaları tek tek aradı. Mutfağa geçip kendine bir çay doldurdu.
Hatice elinde iki ekmek ile dış kapıdan girdi.
- “Vuuuu ele bir rüzgar soyuh var ki”
- “Sen niye gettin ki? Diyeydin ben alırdım”
- “Uyirdiz , dedim siz uyanana gadar kahvaltiyi hazırliyim. Bugün Pazar.”
- “Bana hergün Pazar artık. İşe güce gittiğimiz mi var?”
- “Amannn canımız sağ çok şükür. İş bugün olmaz yarın olur. Koca istanbulda iş mi biter. Hele senin gibi bir boya ustasına . Allaha şükür heç çalışmasan bile bu gışı çıkaracak evimizde her şeyimiz var.”
- “Alacahlarimi bir alabilsem”
- “Alırsan inşallah alırsan”
İnşaat sektörü durmuştu. İş yaptıkları taşörende alacağını alamıyordu. Hergün kapısına gidip geliyordu. Bugün yarın derken üç ay olmuştu. Üç aydır evde otura otura bunalmıştı. Cebinde parası azalmış kahvehaneye bile gidemiyordu. Faturalar birikmiş tam bir çıkmazdaydı. Artık git-gel masrafından dolayı alacağını bile koşturamıyordu. Hiç aklından koca firmanın batacağı geçmemişti. Ama iş yaptığı semtte inşaatlar bir bir gümlemişti. İnşaatların önü parasını peşin vermiş insanlarla doluydu. Öyle gözleri kararmıştıki, orada çalışan gariban işçilere bile saldırır olmuştular. Ne yapsınlar yıllardır biriktirdikleri paralarını bir ev sahibi olmak için bu inşaat firmalarına yatırmıştılar. İşçilerin durumu daha hazindi. Hele gurbete çalışmaya gelenler tam perişan olmuştu.
- “Ulan arabasını satsa hepimizin parasını öder” diye bilmem kaçıncı kez söylendi taşörene .
Sonra tütün makinesin çıkardı. Bir sıgara doldurdu. Kaçak tütün alıyor dolduruyordu. Böylesi çok ucuza geliyordu. Bir anda rahmetli babası aklına geldi. O tabakasından tütünü çıkarışını, tütünü sarmasındaki zerafeti, diliyle sigara kağıdını yalayıp “tak tak'' diye tablasına vurmasını. Sonra yelek cebinden muhtar çakmağını çıkarıp yakışını. O benzin kokusunun, anasının bu merasim sırasında elinde çay ile beklemesini, cigarasından bir duman alıp çayı keyifle içmesini. Yine böyle bir gün cıgarasından bir nefes çekip.
- “Anbu pohi ben içirem ama siz özenmeyin balalarım. Çünki bu ele bir illetki paran bile olmasa gider gizli gizli kıstik toplar içersen.'' Güldü içinden doğru demişti babası. Az kıstık içmemişti Rüstem'de . Sonra öldüğü gün aklına geldi. Hepsi dizilmişti yanına bir cıgara istedi. Abisi o zaman gırmızı uçlu cıgaralardan yakıp verdi babasına. Ölüm yanı başındayken bile espiri yapmayı ihmal etmemişti.
- “Ola bu cıgaralarda bene tohinir ama neydah.” Zaten iki yudum alabildi. Cıgara cigerlerini bitirmişti rahmetlinin. Sonra dönüp bir anda:
- “Birbirize sahap çıhın balalarım. Sakın gopmayın birbirizden...” Sonrası ölüm sessizliği. Ah etti Rüstem! “Şimdi her birimiz bir yerde. Kimsenin kimseden gerçekte haberi yok. Sadece sosyal medyada herkes kendini iyiymiş gibi gösterme telaşında.”
Bu duygularla tam cıgarasını yakacakken,
- “Kahvaltı et ele iç. Hayın ne sabah sabah ac garnına” diye sitem etti Hatice
- “Amannnn”
- “Aman deme bah sabıların bir parça. Gendin düşünmirsen bizi düşün. Sene bir şey olsa biz neyderih”
Duman boğazıında kaldı öksürdü. Sigarayı söndürdü. O ara telefon çaldı. Heyecanla oturma odasına koşup telefonu aramaya koyuldu. Acaba taşören mi arıyordu. Yada bir yerden işmi çıkmıştı? Telefonun sesinı duyuyor ama bir türlü bulamıyordu. Bir yandan kendi bir yandan hanımı fıldır fıldır telefonu aramaya koyuldu. Sonunda koltuk arasından telefonu buldu. Ama arama durdu.
Tanımadığı bir numaraydı. Aksi gibi geri dönmek için kontürüde yoktu. “Acaba ödemeli arasam mı?” diye düşündü. Yok olamaz ayıp olurdu.
- “Sende kontür var mı?”
- “Onbeş kontür var”
- “Yükle benim tele”
Aradı numarayı
- “Alo kimsiniz?”
- “Benem ola”
- “Sen kimsin?”
- “Hele bu dığaya”
Kontür gidiyordu.
- “Ola ben ben ”
- “Kim?”
- “Nihat”
- “Devamsız Nihat”
- “Devamsız babandır ki seni gazanmış. Ahşam dernekte kartol közlemesi yapacayıh. Çıh gel sende bir zahmet. Avurada ağzın içinde dernek bir kere gelmedin.”
- “İnşallah” diyip kapattı telefonu”
Hayal kırıklığı yüzünden okunuyordu. Hanımı bir şey sormaya cesaret edemedi .Yılgın bir ses tonuyla kendi girdi lafa.
- “Akşam dernekte kartol közlemesi yapacaklarmış ona çağırdılar”
- “Ey ne güzel git işte senin içinde bir değişiklik olur”
İçinde bin bir çelişkiyle derneğe doğru gidiyordu. Çokta gitmek istiyordu. Bunalmıştı iki kelam edecek insan arıyordu. Ya para falan toplarlarsa.
- “Üzerimde yok derim, sonra veririm derim” diye düşündü ve dernekten içeri girdi. İçerdeki samimi hava hemen içine aldı onuda. Patatesler yendi, çaylar içildi, türküler söylendi. Hafiflediğini hissetti Rüstem. İyi gelmişti insanlarla bir arada olmak. Şimdiye kadar niye gelmemişim diye geçirdi içinden. Bir ara Devamsız Nihat cıgara içme bahanesiyle dışarı çağırdı Rüstem'i.
Nihat tam bir hemşehri delisiydi. Kim nerede nasıl herkesten haberi vardı. Nerede kimin bir işi olsa onu arardı. Hastane adliye nerede bir hemşehrisi çalışsa gider bulur tanışır derneğe getirirdi mutlaka. Meğer Rüstem'in işsiz ve sıkıntıda olduğundan da haberi olmuş.
- “Hele anlat. Nedir senin sıkıntın? ”
Rüstem durumunu anlattı. Hemen dernekte bir kriz masası oluşturdular. Rüstem'in alacağı olan taşöreni tanıyan birini buldular. Kısa bir telefon trafiğinden sonra iş çözüldü. Aylardır almak için uğraştığı parayı iki dakikada çözdüler. İçlerinden biri
- “Ben yarın o tarafa gidirem gardaş. Senide alıram beraber gideriz” dedi.
Hatta biri Rüstem'e iş bulmak için bi rkaç yere haber saldı. Eve geldiğinde çöken omuzları dikleşmiş ağzı kulaklarındaydı. Hanımı bu durumu hemen fark etti.
- “Heyirdir herif yüzünde güller açmış” dedi
- “He ya hele çay goy hanım. Kırk bardah içmişem gene doymamışam. Gız ben hele ölmemişem. Arhamda dağ var dağ. Palandöken Daği”
*******
Bu kış zor ve uzun geçecek gibi. Derneklerimizde kazanlarımız kaynasın. Çay parası mümkünse ya hiç alınmasın ya da çok cüzzi olsun. Var olanlar sırayla çay şeker alsın. Evinde aşı olmayandan haberimiz olsun.
“YÜZÜZDE GÜLLER AÇSIN”