Ben de tam “aman eksik olmayayım, bu kervana ben de katılayım” telaşıyla klavyeye abanmışken, zalim bir TİKTOK avcısının dijital oklarıyla yuvasından uçurulmuş bir kadıncağızın ibretli hikâyesini analiz eden yazıyla karşılaştım.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı, içime öfkeyle karışık bir hüzün dalgası yayıldı. Hikâye şu: Yıllarca bir yastığa baş koymuş, anlayışlı, müşfik; bir dediğini iki etmeyen eşini ve birisi ana kuzusu 4 çocuğunu evde bırakan ablamız, altın emaret neyi varsa cebine yerleştirerek dijital âlemde ağına düştüğü sevgilisinin kollarında almış soluğu.
Benzer hikâyelerin binlercesine maharetli yönetmenlerin elinde heyecanlı diziler şeklinde her gün hanelerimizin baş misafiri olan gündüz ve ikindi programlarında tanık oluyoruz. Eski cemiyetin ar namus timsali, iffet abidesi ailelerini ayağa kaldıracak iğrençlikteki öykülerin allanıp pullanıp canımıza çekilen bu rezil sahneleri hepimiz kanıksadık. “Bugün kim kime kaçmış, kim kimi koynuna atmış, kim kime geyik boynuzları takmış” merakıyla televizyon başına koşuyor, bu programları yıllardır reyting şampiyonu yapıyoruz.
Programın gedikli kaptanları malzeme bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Herkesin elinde son model akıllı telefonlar. Bazen televizyon izlerken, bazen sokakta göz ucuyla bakıyorum, telefonu kullanıcısından akıllı kişilerin çokluğu benim gibi bu topluma büyük anlamlar yükleyen iyimser birisini bile hayret ve dehşete düşürüyor.
Neden böyle oldu, çıkış yolu nedir? Elbette kendimce analizlerim ve verilecek cevabım var. Ama bunu, böyle derin mevzularda bizi sollayıp geçecek uzmanlara bırakıp, birkaç temenni ve dua ile iktifa edeyim, diyorum.
Evet, ağ dünyasının renkli cazibesine karşı koyamayıp envaı türlü maceraya savrulan milyonlarca erkek, kadın insanımız var. Bunlar, türlü türlü rezaleti milletin gözü önünde icra ettikleri için bizler haklı bir telaşa kapılıp “Cemiyet elden gidiyor, ar hayâ perdesi yırtılan, edep duvarları yerle bir olan nesiller heba oluyor.” diye saçımızı başımızı yoluyoruz. Tabii ki öyle değil. Hemen belirteyim ki, her şeye rağmen milletin bu çürük dokusu, bedenin küçük bir parçasını teşkil ediyor. Ana gövdemiz çok şükür sağlam. Fakat bu habis edepsizlik urunun tüm bedeni sarmaması için çok köklü, etkili önlemlere ihtiyaç var. Çok isabetli bir kararla ilan edilen “Aile Yılında” devlet millet elbirliği ile ele alınması gereken en önemli konuların başında “aile kurumunu ve gençliği ahlak şemsiyesi ve iffet kalkanı ile koruma altına alma” vizyonudur.
Bu yazıyı, kadınlar günü vesilesiyle kaleme aldığım için kadınlar ön plana çıktı. Yoksa ağ toplumunun karanlık labirentlerinde sahnelenen cürümlerde yoldan çıkarıcı ve ortam yaratıcı rolü ile erkek ahalinin hali daha perişan.
8 Mart’ı vesile kılalım; toplumun, ailenin temel direği, geleceğimizin teminatı kadınları eğitim, kariyer ve her türlü maddi güçle, çağdaş becerilerle donatalım. Gelecek inşacılarını dijital harp meydanında korunaksız, silahsız bırakırsak halimiz duman, istikbalimiz yamandır, unutmayalım.
Başta kıymetli annem, sevgili eşim, biricik kızım, gelinlerim ve ailemin melekleri olmak üzere, dünyamıza güzellik, anlam ve ruh katan hanımefendilerin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü canıgönülden kutluyor; onlara hiddetten, şiddetten, eziyetten ve cinayetten uzak, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.
Anamız, bacımız, yârimiz onlar; sanmayın yarımız, tamımız onlar.