Derler ki; ‘’Geçmişini bilmeyen geleceği anlayamaz’’. Yaşadığımız çağda sosyal medya sayesinde her türlü bilgiye anında ulaşabiliyoruz. Öyle ki, arkadaş ortamlarında bile bir bir yüzümüze bakmadan sosyal paylaşım sitelerinde saatlerimizi geçirebiliyoruz..(!) Peki ya tarihimiz. Mesela; Nene hatun’u veya Yanık dere’yi kaçımız biliyoruz. Çoğumuzun bilmediğinden ya da üstünkörü bildiğinden şüphem yok. Bir dadaşın memleket sevdasını, ya da can dostun ihanetini…
Erzurum’un Rus işgali sırasında, Rus ordusunun tabyalara dayanması üzerine 20’li yaşlarda bir gelinken, ağabeyinin kollarında can vermesi üzerine abisinin kıyafetlerini giyerek, kundaktaki bebeğini beşiğine bırakıp, ‘’Bebem Anasız büyür ama vatansız büyüyemez’’ diyerek, eline satırı alıp tabyalara koşan ve gösterdiği inanılmaz kahramanlıkla tarihe adını yazdıran Nene hatun. Mangal yürekli bu eli öpülesi kadın, ne yazık ki bir sinema filmi ya da tiyatro sahnesinde bırakın milyonları, Erzurumlulara bile aktarılamadı. Değerli bir yazar Talat Uzunyaylalı, bu destansı olayı, ‘’Efsane kadın Nene Hatun’’ adlı mükemmel bir kitapla hayata geçirdi ancak devamı için kimseden destek bulamadı. Bu ayıp hepimize yetmez mi..?
Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden birisi olan Erzurum, tarih boyunca sürekli başrolde yer aldı. Özellikle Rus ve Ermenilerin vatanı olarak gördükleri Erzurum, halen daha hayalleri süsleyen yüzlerce yıllık planın içerisindedir. Her yıl gündeme taşınan ‘’Ermeni Mezalimi’’ mevzusunun da kaynağı dadaşlar diyarı Erzurum’dur. Yanık derenin dili olsa da bir söylese..!
Yanık dere; düne kadar gecekonduların bulunduğu, bugün ise kentsel dönüşüm alanı olarak uygulama projesinin başlamasını bekleyen Şehitler mahallesindeki derenin adı. 1915’li yıllara kadar Erzurum çok uluslu dünyanın en gözde şehirlerinden birisiydi. Her milletten insanın özellikle Ermenilerin millet-i sadıka olarak yaşadığı o dönemin metropolüydü. Ancak Rusların kışkırtmasıyla bir anda kapı komşularına saldıran yaratıklar haline geldiler. Tarihin gördüğü en vahşi katliamlara yanık dere şahit oldu. Binlerce insan bu dere içerisine doldurularak, canlı canlı ateşe verildi.
Usta bir kalem Mehmet Dağıstanlı, bu olayı ‘’Yanık dere’’ adını verdiği büyüleyici bir kitap hazırladı. Okuyan hangi milletten olursa olsun, tüylerinin diken diken olacağı bu eser, gönül isterdi ki, sinemalarda televizyonlarda milyonlara ulaştırılsın ama nafile. Kimsenin ilgisini, alakasını çekmeyi başaramadı. Yüz yıl önce yapılan planın hayata geçeceğine inanan bir Ermeni, elindeki her türlü malzemeyi kullanırken, bizler haklı olduğumuz konuda bile kılımızı kıpırdatmıyoruz. Bu ne genişlik..? Bu ne rahatlık..?
Yanık dere, nesilden nesile aktarılması gereken, zihinlere kazınması gereken bir vakıa. İlgili, yetkili herkesi Erzurum’a sahip çıkmaya davet ediyorum. Aksi halde ne mi olur?
Tarih sizleri affetmez, bilesiniz…