ENTELLERİMİZİN TEBRİZ’LE İMTİHANI

Saygıdeğer okurlarım iş yoğunluğumuz yazı hayatımızı olumsuz etkiliyor ve gündemi bazen gecikmeli yazıyoruz. Geçen hafta Erzurum’da kardeş şehir “Tebriz Kültür ve Sanat Haftası” düzenlendi. 18-19 ve 20 Ekim, Cuma, cumartesi ve pazar üç gün süren etkinlikleri vaktimi ayarlayabildiğim kadarıyla üç gün de izledim. Etkinlikler yeni adıyla “Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi”nde yapıldı. Yani Yenişehir’de AVM’nin yanında Erzurum Büyükşehir Belediyesi’ne ait kültür merkezinde…
 
Üç gün boyunca bizi mest eden Tebrizli dadaşların tiyatroları, şiirleri, müzikleri aslında bizim de kültür atlasımızın rengi, motifi ve sesi olması nedeniyle çocuklarımın zihin haritasında ve şuuraltında yer etmesi ümidiyle etkinliklere bilhassa çocuklarımla gitmeye gayret ettim.
 
Öğrendiğim kadarıyla İran’ın meşrutiyet kahramanları Settar Han ile Bagır Han’ın kahramanlıklarını işleyen sessiz tiyatro muhteşemdi.  Türk dünyasının büyük şairi Şehriyar’ın şiirlerle ve türkülerle (Yar Kasidi, Heyder Baba’ya Selam…) anıldığı ilk akşam ve üç gün boyunca Tebrizli saz heyetinin ve ozanların türküleri efsunlu zamanlara götürdü bizi. Unutulmuş, kaybedilmiş coğrafyalarımızda gezindik sanki:
 
Cinas Sultanı Nesir Payeguzar’dan cinaslı şiirler, Âşık Cengiz’den (Cingiz Mehdipur) ve Nasur Atapur’dan sarıgelin ve Köroğlu koçaklamaları gibi aşina olduğumuz türküler dinlemek ruhumuzu o eski çağların berrak sularıyla ıslattı. Sahnedeki her bir sanatçının tavrı, edası, çaldığı enstrüman bizim derinlerimizden bir parçaydı ve çok etkileyiciydi.
 
Erzurumların fonetik( dil, şive, ağız), sosyolojik ve tarihsel pek çok özellik dikkate alındığında İran’ın Güney Azerbaycan ile bilhassa Tebriz halkıyla çok yakın benzerliğe sahip olduğu görülmektedir. Doğu milletlerinde kadim kültürünü en iyi muhafaza eden ve yaşatan İran’ın Türkiye’den sonra dünyada Türklerin en fazla yaşadığı ikinci devlet olduğunu da hatırlatmak isterim.
 
Tüm bunlardan sonra, Erzurum’a 70-80 sanatçıyla çıkarma yapan Tebriz’in dadaşlarına salonda ilgi çok çok azdı. Bilboardlarda, gazete ve internet sitwelerinde programın duyurusu yapılırken kullanılan cümleler halkı bilinçlendirmede yetersiz kalmış, program halka çekici gelmemiş olabilir. Bir noktada kalabalıkların ilgisizliğini mazur görebiliriz.
 
Ya şehrin allâmeleri?
Ya şehrin entelleri?
Ya şehrin sivil toplum kuruluşları?
Ya şehrin kanaat önderleri?
Ya şehrin üniversiteleri?
Ya üniversitenin güzel sanatlar fakültesi?
Ya şehrin sosyal bilimcileri, akademisyenleri?
Ya şehrin tarihçileri?
Ya şehrin yazar ve çizerleri?
Ya şehrin sanatçıları?
Ya şehrin müzisyenleri?
Ya şehrin şairleri?
Ya şehrin Türkçüleri?
Ya şehrin meddahları?
Ya şehrin laf sultanları!?
….
 
Üniversiteden Nimet Yıldırım, Ali Kafkasyalı gibi bir iki hoca dışında pek kimse rağbet etmedi Tebriz’e.
Etkinlikse etkinlik, sanatsa sanat, edebiyatsa edebiyat, tarihse tarih, kardeşlikse kardeşlik…
Daha ne istiyordunuz acaba?
 
Salonda yoktunuz.
Tek derdi “protokol sevdası, kendi statüsü ve reklâmı” olan entellerimiz ve sözde şehir sevdalılarımız(!), hepiniz Tebriz Kültür ve Sanat Haftası’nda “samimiyet” sınavından sınıfta kaldınız.
Bir kez daha gördük ki Erzurum “mış gibi adamlar” cenneti!
Ve “mış gibi adamlar”ın öne düştükleri şehirler yıllar geçse de ancak arpa boyu yol alırlar!