Geziyorum... İçin içime sığmıyor, mahalleyi arıyorum, bulamıyorum....! Asırlar öncesine gidiyorum. Erzurum sokaklarında yürürken tarihi, medeniyeti, ahlakı ve vatanseverliği görüyorum. Yenikapı'dan doğuya doğru yürürken sağımda Cennetzade cami, solumda 1864 yılında yapılmış Taşambarlar. İnancın taşa nakşedildiği yapılar. Cadde üzerinde bir zamanlar şehrin simgesi olabilecek güzellikte konaklar.....! İki katlı, çok odalı...! Yıkıldılar. Yerlerinde yeller esiyor.

Yürürken yolumun solunda Sultan Abdülhamit'in yaptırdığı, günümüzde tamamen boşaltılmış, "Erzurum Mülk-i İdadi" binası yani bugünkü Şair Nefi Ortaokulu karşılıyor. Eğitimin modernleşme sürecinde alınan karar sonucu on üç idadi mektebinden biri. 1889 yılında kapılarını öğrencilerine açıyor. 1913 yılında ismi "Erzurum Sultanisi"ne dönüştürülen okulun öğrencileri 1915 yılın Şubatında Ulu Camiden aldıkları erzakları sırtlarında Nebi Hanlarına kadar götürüyorlar. Ne yazık ki bu kahraman öğrenciler terleme sonucu, tifo, tifüs gibi hastalıklara yakalanıyor, bir kısmı donarak şehit oluyor. Birinci Dünya Savaşı'nda işgal güçlerinin kullandığı bina Rus ve Ermeniler çekilirken hasar verdikleri eğitim yuvamız bütün haşmetiyle ayakta duruyor. Yalnız, sessiz ve sahipsiz. Bahçesinde artık çocuk sesleri gelmiyor.....! 1920'lerden 1925'lere kadar Valilik binası, Erzurum Erkek Muallim Mektebi, Kız Orta olarak görev yapıyor. 1957 yılında kurulan Atatürk Üniversitesine de geçici bir süre ev sahipliği yapıyor.

Mektebin karşısında Saltuklulardan kalmış olan "Saltuk Mescidi" zamanla yıkılmaya yüz tutunca Gürcü Mehmet Paşa kendi adıyla anılan Gürcü Mehmet Cami bütün bakımsızlığına rağmen mütevaziliğini korurken restore edileceği günleri bekliyor. Cami haziresinde bulunan üç kabirden birisinde dönemin Erzurum müftülerinden Ali Avni Efendi yatıyor.

Erzurum'u alan, Türk Milletine vatan yapan Saltukoğulları'nın işte muhteşem anıt mezarları: Üç kümbetler. En büyüğü Emir Saltuk kümbeti. XII. asırda yapılmış. Tam bir sanat eseri. Asırlara meydan okuyarak günümüze ulaşan anıt mezar. Türklerin kullandığı on iki hayvanlı takvim ile 0rta Asya Türk kültürünün izlerini sergilerken, XIII yüzyılda yapılmış diğer kümbetlerde bu güzelliğe eşlik ediyor.

O da ne sahipsiz muslukları sökülmüş, lülerinden suların akmadığı mermer kitabeli muhteşem çeşme. Yalnız ve garip. Yok mu suyumu akıtacak hayırseverler diye dua etmekte. Yıkılan konaklardan geriye iki konak kalmış. Onlarda restore edilmiş eski ihtişamlı günlerini aramakta. Kemal Alkur'un, Hanaağasıgilin konak ziyaretçilerin akınına uğruyor.

Erzurumun ilk otellerinden olan "Mısır Oteli" restore edilerek Tivnikli Konağına dönüştürülmüş, hemşerilerimizin hizmetine açılmış başka bir mekândır.

Biraz güneyde sahipsiz bir subayın medfun olduğu rivayet edilen bir kabir ile bir halk ozanının kabri vardı.! Ancak kim ? Neden? Bu mezarı yok etti? İleride Rabia Hatun Kümbeti Selçuklu dönemini hatırlatmakta, yanındaki çeşmenin ise suları akmamakta. Artık ne sokak kalmış, nede mahallede ikamet eden. Komşuluk ilişkilerinin zirvede olduğu mahalle abilerinin mahalleye gönüllü bekçilik ettiği, gelip geçenlerden bu sokakta ne işiniz var diye sorduğu o günleri arıyor...!

Mahallede; Gürcü Mehmet, Çeşme, Toprak Tabya, Üç kümbet, Hurşit, Rabia, Erzurumlu, Rıza Bey, Ceylanoğlu sokakları artık yok olmuş, yerlerinde mevsimlik otlar büyümüş, sonbaharla birlikte sararıp kurumuşlar. Mahallenin güneyinde 1953 yılında Vali Hafız Paşa ilkokulu yapılmış olmasına karşılık kentsel dönüşüm sonucu yıkılan binalar arasına katılmış. Mahallelinin sağlık ihtiyaçlarını gidermek için yapılmış Ceylanoğlu Sağlık Ocağı o da yok. Yıkılmış. Çünkü mahalledeki tüm evler yıkılmış, geriye insansız bir alan ortaya çıkmıştır.

Çok değil 70 yıl öncesinde mahallenin en ünlü yerlerinden biri Üç Kümbetler mezarlığıydı. Ancak resimlerde kalan bu görüntüler artık bizlere bir tarihi hatırlatmakta, yok olan Ceylanoğlu mezarlığının yerinde yeller esmektedir.

Güneş şehri tamamen aydınlattığı sıralarda Mehdi Abbas Kümbetinin yanından geçerken bir zamanlar hemen yanında yapılmış Kağızmanlı Medresesi aklıma geliyor. Acaba kaç kişi okumuş ve icazet almıştı. Kimseler bilmiyor. Mehdi Abbas kümbeti yakınında evi bulunan Tabur İmamı Hasan Uludağ 1934 yılından 1952 yılına kadar TAM 18 YIL onlarca hafıza Kur'an-ı Kerim okutmuş, Kıraat Derslerini vermiş, Osmanlının son döneminde yetişen son Kurra hafızlarımızdandı.

"Temizlik İmanın yarısıdır" anlayışını ortaya koyan medeniyetimizin temsilini günümüzde yapan Saray Hamamı misafirlerini karşılıyor. Tüten bacaları etrafta hafif bir is bırakırken iplere asılmış, kurumayı bekleyen peştamallar insanın gözüne hitap ediyor.

Artık Palandöken dağlarından gelen şimdilerde asfaltla kaplanmış ve yol olmuş derenin üzerindeyim. Karşıma Osmanlı döneminde İptidai Mektep olarak görev yapmış, 1918 Rus-Ermeni işgali sonucunda Hasan-i Basri İlk Mektebi olarak çocukları karşılamış, ilerleyen yıllar adı değiştirilerek Palandöken İlkokulu olmuş, bir bina karşılıyor. Ne yazık ki o eski kesme taştan yapılmış bina yıkılmış, yerine betondan ruhsuz bir bina inşa edilmiş.

Yok olan bir mahallede gezerken, alimleri, arifleri, delileri, velileri, sınıkçıları, iğnecileri hatırlıyor gözlerimin önünden bir filim şeridi gibi akıp gidiyor.

Bugünlükte bu kadar. Haftaya başka bir mahallede görüşmek üzere.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.