İstanbul Bursa’yı değer gözlerin”; diye bir türkü vardır, bilirsiniz! Ben bu türküyü severim, hem dinlerim hem de sesime tahammül edecek kimseler bulursam dinletirim.
Erzurum’u gerçek anlamda seviyorum.
Bu şehre aşığım! İnsanına, doğasına, sosyalliğine, dostlarıma, arkadaşlarıma aşığım. Gayrimenkulüm dışında en büyük varlığım Anamın kabri Erzurum’da; bu az şey midir?
Binlerce hatıramın olduğu yeri nasıl inkâr edebilirim?
Belki de birçok Erzurumlu gittiği yerde hatırası olmadığı için garip kalıyor!
Bende Erzurumlu her köşe yazarı kardeşim gibi olumsuzlukları gördükçe köşemde gündeme getirmeye çalışıyorum! Yakınmayı sevmiyorum. Yöneticiler başta olmak üzere şehre zarar veren düşünce, davranış şekli, nezaketsizlik gibi konuları gündeme getiriyorum. Birçok olumsuzluk, istenmeyen durumlar sadece Erzurum’a mahsus değildir, Türkiye’nin ortak problemidir. Bu ortak problemleri Erzurum’da yaşamış olabiliriz!
Erzurum için hiçbir zaman, hiç kimse yaşanmayacak bir şehir deyimini kullanamaz. Kullanmamalıdır! Bir şehri yaşanmayacak yapan, “yaşanmayacak” diyenlerdir. (Tekrar)
Erzurum yaşanmayacak bir şehir değildir! Bilakis Erzurum’da yaşamak için oldukça fazla sebepler vardır.
Fakültemiz Türkiye’nin eski fakültelerindendir. Mesela başka illerde tıp fakültesine ayağı düşenler, Erzurum’un ayrıcalığını fark edebilirler.
Diğer üniversitelerdeki Erzurum’dan giden akademisyen sayısı ile Erzurum’a birkaç üniversite daha kurmak mümkündür. Bu konu da ayrı bir yaradır, ayrıca incelenmesi, masaya yatırılması ve üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konu; Atatürk Üniversitesi’nden gerçekleşen beyin göçüdür.
Koskoca Palandökenimiz vardır! Dünyanın birçok şehrine nasip olmayan dev tesislerimiz vardır mesela! Kullanmasını bilmiyorsak; bu Erzurum’un değil, iş başındakilerin kusurudur.
Kaplıcalarımız vardır; efektif olarak turizm merkezine dönüştüremiyorsak; kabahati Erzurum’da aramamalıyız, biraz da Erzurumluda aramalıyız!
Erzurumlu oy verir, seçer sonra ne belediye başkanını ne milletvekillerini çalıştırabilecek şekilde takip etmez, sorgulamaz. Erzurumlu maalesef seyreder! Bu biraz da siyasette her insanın önünün açık olmamasından kaynaklanmaktadır. Birçok insan tanıyorum ki; siyasete harcanmamak için girmemektedir. Bu da Türkiye’nin genel bir problemidir.
Erzurum’un Erzurum’da para kazanarak diğer illerde iş yapan işadamları şanssızlığı vardır. Erzurum’a genelde Erzurumlu işadamları yatırım yapmazlar. Sivas, Kahramanmaraş gibi gelişmiş ve fabrika zengini illerde yatırımları yapanlar kendi şehirlerinin insanıdır.
Galiba Anavatan Hükümetiydi; Erzurum ve Sivas’a yüzer milyon dolar devlet kredi açtığında; Erzurum belli yerlere parayı yatırdı ve yeni seçim yatırımı yaptı, Sivas’ta yüze yakın fabrika açılmıştı. Erzurum’a hükümet tarafından bahşedilen (geri ödenmesi zor veya zorlaştırılmış kredi) para girdisi genelde birkaç aile arasında taksim edilirdi; bunu iş dünyasıyla irtibatı olanlar daha iyi bilirler. Bir de Anavatan partisi genelde muhtarlara veya muhtarların adamlarına kredi verirdi; onlarda parayı başka memleketlerde daire alarak değerlendirirlerdi.
Erzurum insanı son derece sosyaldir. Bunu otuz yıl boyunca yılda üç dört kez katıldığım genel toplantılardan bilirim. Erzurumlular aranırlar, yokluları bellidir, sıcak, sempatik kalıcı dostluklar kurabilirler.
“Gardaş” dediğinin sonuna kadar yanındadır! (Tabii ki herkes için geçerli değildir, dadaş ruhundan ve dadaş karakterinden söz ediyorum).
Bugün şımarık bir şehir görüntüsüyle ağlama duvarı halindeki İstanbul benim için bir çile şehridir; Bursa hakeza!
İstanbul’dan, Bursa’dan şikâyetçi olan çok fazla insanımıza rastlamıyorum. Hem de birçok dostumun, arkadaşımın, İstanbul’dan her gün yakınmalarına rağmen; İstanbul’u terk etmek gibi bir fikirleri yoktur; sadece yakınıyorlar! Çoğusu İstanbul dışında yaşayamam (!) diye düşünüp, konuşuyor.
Konu Erzurum’dan göç olunca da ağlayan gelin gibi; hem ağlarım, hem giderim oluyor!