Kış kurak geçti. Kar yağışı Mart ayında kendini gösterdi. Nisan ayı ise soğuklarla başladı...
Leylek geldi. Sıvırcıklar dallardaki yerlerini aldılar. Ovada rüzgar etkisiyle karlar eridi. Kar çiçekleri, çiğdemler Erzurum ovasında boy gösterdi..
Köylüler ahırlarda kış boyu besledikleri hayvanları dışarı çıkararak toprakla, yeni yeşermeye başlamış çimenlerle buluşturmaya başladılar.
Havanın kapalı, rüzgarın sert estiği 6 Nisan günü kendimi şehrin boğucu havasından kurtarıp Daphan Ovasının düzlüklerine atayım dedim. Arabamla Havuzbaşından Ilıcaya doğru giderken etrafta meydana gelmiş değişmelere bakarken betonlaşmanın alabildiğince artması dikkatlerimden kaçmadı. Ovanın en bereketli toprakları ne yazık ki betonlarla doldurulmuştu.
Ilıcayı geçmiş, Şeker Fabrikasındaki değişmeleri görmüş, yıkılan eski şeker öğrenci yurdu içimde hüzün meydana getirmişti. Hızla eski Kandilli yoluna yani tarihi İpek Yoluna çevirmiş, Ağaver köyünden geçerken Tarihi Nemlizade'lerin yaptırdığı muhteşem taş köprüyü görmüş, sol tarafta bulunan askeri birliğin sessizliği içinde bir zamanlar cephaneliğin patlamasıyla onlarca askerimizin şehit olduğunu hayal etmiş üzüntülerime üzüntü ekledim. Bir zamanlar Aşıklar Çeşmesi olarak anılan yere geldiğimde içimde bir ürperti peydah oldu. Çeşmeninin sağına , soluna yol yapılmış, çeşme neredeyse yok edilmişti. Eyvah tüm hatıralarımız yakında yapılan beronarme bir yapıya kurban edilmişti.
Derken yeni yerine taşınan ve eski mezarlıklarında Ahilerin kabirlerinin bulunduğu Tebrizcik köyünden hızla 10 Mart 1918'de 274 sivil Müslüman'ın şehit edildiği Alaca köyünü uzaktan seyretmiş, traktörlerle tarlalarını eken çiftçi insanları görmüş içimden bereketli ve bol ürünlü bir ekim sezonu diledim.
Geçen yıl yapılan asfaltlanma ile aracımız yağ gibi yolda giderken Evrenni köyünün önünde bugün izleri bile kalmamış tarihi "Evrenni hanlarının" olduğu yerde arabamı durdurmuş, Karasu vadisini derin nefesler eşliğinde seyretmiş, 2003 depreminde çok hasar gören sekizgen yapılı tarihi Tazegül köyü kümbetine acı içinde baktım. Çocukluğumun geçtiği bu toprakları aklımın en derin yerlerinde muhafaza etmiştim.
Berrak sularında yüzdüğümüz, elimizle balık tuttuğumuz karasu yerine çamur akan , kirlenmiş bir Karasu ancak hayallerimizde kalmıştı. Çavuşçayırı, Celal Beyin köprülerini görmenin sevinci içinde aklım birden 1916 yılının işgal yıllarına gitti...
Ruslar tarafından yapılan Dekovil Hattı'nın kalıntılarını görmek içimde o yılardaki dedelerimin esaret günlerini akılıma getirdi.....
Kandilliye yaklaşırken tarlalarını ekime hazırlayan köylüleri, traktörlerden çıkan sesleri dinlerken birden Padişah tepesi aklıma gelmişti. Yavuz Sultan Selim bu tepede ordugâhını kurmuş, o gece çadırına ok atılmıştı. Yavuz tüm komutanlık edasıyla askerine dönerek "karılarını özleyenler geri dönebilir, ben tek başıma düşmana saldırırım" dediği yerde 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman konaklamış ve Erzurum üzerinden Bağdada sefer düzenlemişti. Bitmedi 1635 yılında 4. Murat Revan seferine giderken yine bu padişah tepesinde ordugâhını kurmuş, öyle seferine devam etmişti.
İşte çocukluğumun, gençliğimin geçtiği, 1985 öncesi tam bir şehir olan Kandillideyim. Kahvehaneleri, lokantaları, aile kantini, Sineması, ilkokulu, ortaokulu güzel istasyonu, yazın mesire yeri olarak kullanılan çöpleni... Hey hat bunlardan eser kalmamış 6. Zırhlı Tugayın Tatvana gitmesiyle Kandilli yok olmuş, son yıllarda yapılan kayak pistleri de canlılık getirmemişti.
Üzüntüyle yolumu doğup büyüdüğüm Tazegül köyüne çevirirken hayallerim yıkılmıştı. Nihayet köyüme gelmiş, doğru mezarlığa giderek Dedelerim, ninelerim, Anam, Babam ve kardeşlerimin mezarları başında Kuran-ı Kerimi okuduktan sonra kendim bile tanıyamadığım köyümden Daphan ovasını geçerek yeni yapılmış şehirler arası Aşkale-Erzurum kara yoluna çıkmış ağır ağır şehre dönerken içimde fırtınalar kopmuştu.
1918 Mart'ında Ermeniler tarafından yakılmış köyümde Kâzım Karabekir Paşa iki gün kalmış, sonra Ilıcaya doğru hareket etmişti. Neyse İspir yol ayrımından Tikkir köyüne doğru hızla gelirken yeni yapılmış Paşayurdu köyünü geçmiş tekrar ılıcaya ulaşmıştım.
Beş saatlik yolculuğum çiftçileri tohum ekerken, yeşillikler uyanırken, ölü toprakta hayat yeniden dirilirken nihayet Erzurum'a varmıştım.